İnsanî eğlence ve dinlenme anlayışı

Temel hareket noktamız, “Nasıl bir dinlenme ve eğlence anlayışımız olmalı?” sorusuna yanıt bulmaktır. Cevabı aslında dallandırıp budaklandırmadan vereceksek, kısa ve nettir: “İnsanî dinlenme ve eğlence anlayışı oluşturmak”...

GÜNDELİK hayatta hep koşup da hiçbir yere varamadığımızı bildiğimiz hâlde bitmeyen bir hengâme içerisinde hem ruhen, hem de bedenen bir harcanış içindeyiz. Her açıdan kendimizi idâme ettirmek için çaba gösterdiğimiz dünya hayatı bize durup da şöyle bir silkinip kendimize gelebilme imkânı vermiyor. Düşüncelerimizi gözden geçirecek, harcadığımız zamanı sorgulayacak, aldığımız nefesin kıymetini anlayıp değerlendirecek ve vereceğimiz hesabı düşünüp ona göre yaşayacak fırsatımız olmuyor maalesef.

O hâlde yapılacak tek şey, kısıtlı dünya hayatımızı daha da anlamlandırabilmek adına kendimize bu imkânı oluşturmaya çalışmaktır.

İslâm hayatını yakından içselleştirememiş her birey bu istikamet üzere bir yaşam sürdürmeyi saf bir bağnazlık, düşünce yozlaşmışlığı, tekdüze bir hayat, bilfiil ibadet eden, karşısındakini anlamayan ve anlamadığıyla da mutlu olan bir yaşam biçimi olarak tasarlar. Kendince bir evrensel ahlâk sistemine uygun yaşayarak ve bunu olabildiğince dinin uzağında tutan her birey, kendi hayatı içindeki psikolojik veya fizyolojik tüm bastırdığı duygularını dinden uzaklaştırdıkça daha özgür bir şekilde yaşayacağını, kendini daha iyi ifade edebileceğini ve daha eğlenceli bir yaşam süreceğini sanmaktadır. 

Fakat bu sanrı, insanı mânevî olarak hiçbir doyum noktasına ulaştırmayacaktır. Çağdaş psikolojide dahi yaşanan “aşırı duygu” durumları, başta kişilik bozukluğu olmak üzere çeşitli bedensel hasarlara yol açmaktadır. İnsanın her şeyi doruklarda yaşama ve aşırı zevk u sefa düşkünlüğü, onun zihnen daha da yorgun ve verimsiz olmasına yol açmaktadır.

O hâlde temel hareket noktamız,          “Nasıl bir dinlenme ve eğlence anlayışımız olmalı?” sorusuna yanıt bulmaktır. Cevabı aslında dallandırıp budaklandırmadan vereceksek, kısa ve nettir: “İnsanî dinlenme ve eğlence anlayışı oluşturmak”...

Peki, “insanî” demekle ne söylemek istiyoruz? İnsanî yani sadece insana yetecek kadar bir eğlenme ve dinlenme biçimi…

Üzülerek ifade etmekteyim ki, günümüzde tatil veya eğlence anlayışı saf bir zevk almadan ve nefsimizi oyalamaktan başka bir şey değil. İnsana dokunmayan, akılda kalmayan ve anlık hazdan öteye geçmeyen her türlü anlayış, insanı gündelik koşuşturma içindeki kargaşadan alıp tamamıyla başıboşluk karmaşasına sokmaktadır. Bugün insanlar “tatil” derken bir şeylerden uzaklaşmayı hedefliyorlar. Bunların başında da ilk sırayı maalesef “aile” alıyor. Kısacık bayram tatili, artık aile büyüklerini ziyaret etmek ve onların gönlünü hoş etmekten ziyâde, onlardan olabildiğince uzaklaşmayı amaçlıyor.

Eğlenme anlayışı ise insanı olumlu duygulara yaklaştırmaktan daha çok, insanı fıtratından uzaklaştırıyor. Nasıl mı? Bugün sadece güldürme/mizah amaçlı yapılan televizyon dizilerinden tutun da “kültürel etkinlik” dediğimiz tiyatroda dahi insanı değersizleştirmek ve insan onurunu zedelemekten başka bir amaç taşınmamaktadır.

Müslümanın eğlence tarzı

Bugün kadın-erkek bir arada yiyip içme, kahkahalar atma veya şarkı söyleme bir samîmiyet göstergesi (imiş) gibi toplum ahlâkına dayatılmaktadır. Çok hassas ve kesin biçimde bilmeliyiz ki, “kadın ve erkek mahremiyetine dikkat etmeyen her türlü gezi, tatil, dinlenme ve eğlence anlayışının ‘Müslümanım’ diyen insanın hayatında yeri olamaz”! Bu durum İslâmî hayata en uzak toplum kesiminden tutun da en mutaasıb ve muhafazakâr ailelerde bile bir rahatlık oluşturabilmektedir. Evinde veya aile ortamında bu mahremiyete dikkat eden insan, ailece bir gezi veya tatile çıktığında bu titizliği ortadan neden kaldırdığını ne ile açıklayabilir? Bilhassa gençlerin tatil sebebiyle düştükleri bataklığın hesabı nasıl verilir?

Tatil, eğlence, dinlenme… Adı ne olursa olsun, yaptığınız iş sizi insanî görevlerinizden alıkoymamalıdır. Anne baba hasta veya yalnız hâlde bayram geçirecek ise, sorumsuzca tatile gidilmemelidir. En lüks otellerde rezervasyon yaptırmış olmak, en büyük insanî görev olan ebeveyn hizmetinden uzaklaştırmamalıdır. Bu şekilde yapılan tüm eğlence anlayışları insan için sadece hüsrandır. Kör bir taklit uğruna, herkes yaptığı için yapılan rûha, bedene ve beyne yararı olmayan bir tatil ve eğlence anlayışı oluşturmak, huzur ve dinlenmeden öte, büsbütün bir bataklıktır.

Dinlenme ve dinlenebilme ise insan zihni için hem bir iç huzura kavuşma, hem de bir sorumluluktur. Çünkü bedenen dinlenme, aslında kendi içine dönüş, kısa da olsa bir tefekkür hâli olmalıdır. Bu demek değildir ki, mekân bir deniz kıyısı veya göl kenarı olmalı. Bazen bir dağ başına çıkmak ve çevreyi izlemek de bir dinleniş; dağın yüceliğini ve insanın acziyetini idrak etmektir. 

Sonuç olarak, yapılacak her türlü eylemin bizi insanî boyuta eriştirip eriştirmediği, bizim temel dönüm noktamız olmalıdır. Tatil, eğlenme ve dinlenme anlayışımız önce kendi bedenimize ve beynimize zihnî sorumluluğumuzken, ayrıca içinde doğup büyüdüğümüz çevremize yönelik de bir duruştur. Bunun dışında, bizi aile olma veya ailemizin uzağında olmaya iten her şey faydasız birer zevktir. İç huzurumuzu başta kendimizde, sonra aile, dost ve akrabalarımız ile olan gönül bağımızda aramalıyız.

“Neşeli ve eğlenceli bir hayat tarzı”, illâ haram olana tutunmak veya onu kendimize bir şekilde uydurmak değildir. Bu gibi bir anlayıştan uzak geleneğimize, kültürümüze ve inandığımız dine uygun bir tutum sergilemeliyiz. Aksi hâlde insan, zamanla fıtratından uzaklaşacak ve beyhude olan her şeyde olmayacak bir huzuru arayacaktır.

Son söz, İsmet Özel’in olsun: “Kişi hem ‘Müslümanım’ deyip, hem de dilediği gibi yaşayamaz...”