İnsan

Kendi kalbini çalıştırmaya muktedir olamazken her şeyi kendi gücü ile yaptığını zanneden, kafasının ardını kendi gözleri ile göremeyen, etten midesi ile yine eti öğüten insan… Şeytandan daha kirli veya melekten daha temiz, ateşten daha tehlikeli ya da sudan daha serin olabilen insan…

İNSAN yorulan, acıkan, susayan aciz varlık… En kuvvetli sevgiye bile zamanla alışan, her şeyden çabuk bıkan, zamana direnmeyip yaşlanan, ölüm karşısında biçare kalan bir garip varlık... İnsan ruhu ve aklı olan, konuşan ama bütün kuvvetleri sınırlı… Ve insan akıl, ruh ve bir de kan; her an havaya ve suya muhtaç; ruhu, sevgi benzini ile yaşayan…

İnsan, iyi veya kötü olma yolunda bir sarkıtın ucundaki pandül gibi hareket kabiliyetine ve eşref-i mahlûkat ya da esfel-i safilîn olma yolunda kendi iradesine sahip; hüzün, öfke, kin ve vicdan gibi hassalarla donatılmış, yalan dolan, ihanet-hıyanet, sevgi-merhamet gibi seçenekler önüne sunulmuş bir varlık…

Ağlamak-gülmek, kızmak-affetmek ve sabretmek gibi yol ayrımına konulan insan… Dünyaya hükmeden, karıncayı işitmeye gücü yetmeyen insan…

Ölüme nişanlı doğan, fakat ona yenilmemek için sürekli boğuşan, hiç ölmeyecek gibi yaşayan insan… Dünyalık için çalışıp çabalayan, sürekli huzur arayan, zoru görünce kaçan insan… Yaratan’ına saygısızlık eden, her anında da ona sığınan insan…  

Dünyayı mamur eden de, yakıp yıkıp bozan da insan… Yapan, inşa eden, ibadet eden, Yaratan’ını bilen insan… Yaratan’a başkaldıran, zalim olan, kıyım yapan, yemediği halde hemcinsini öldüren, yüreği şefkatli ve rikkatli, yüreği taş gibi ve ruhsuz, katı kalpli çeşit çeşit insan…

Yüzebilen, uçaklarla uçabilen, dağlara tırmanabilen, kelimelerle konuşabilen, yazabilen ve çizebilen, feza ve ukbayı bilmesine rağmen kendini bilmeyen, ölümü hesap etmeyen, yaratılış gayesini düşünmeyen insan… Gözü farklı, rengi farklı, içtiği su ile yediği ekmek aynı olsa da bünyesi farklı farklı olan insan…

İnsan, midyenin içindeki inci… Ve insan, yılanın dilindeki zehir… İnsan, güvercinin kanadındaki muştu ve Kafdağı’ndaki hazine… İnsan kirli bir batak yahut billur nağmeler söyleyen köpüklü şelale… Hiçbir şeyin garantisi olmayan hayatta, ne sağlığın devamının, ne de ömrün uzunluğunun teminatı verilmemiş dünyada ihtiyaç ve acziyet içinde olan insan… İronik şekilde günah işlemeye cesareti olan ve şirke varacak kadar başkaldırıp büyüklenen insan… Unutabilen, delirebilen insan… Asıp kesen ama en büyük acziyeti nisyan…

At suyundaki su birikintisini geçince “Deryalar fethettim” diyen, karınca gibi kıtaları fetheden insan… Koca âlemden bakılınca karınca ile arasında çok büyük bir fark olmayan, uzay boşluğunda karınca hükmünde olan, bunun rağmına kaderi/yaratılışı sorgulayan insan…  

Kendi kalbini çalıştırmaya muktedir olamazken her şeyi kendi gücü ile yaptığını zanneden, kafasının ardını kendi gözleri ile göremeyen, etten midesi ile yine eti öğüten insan… Şeytandan daha kirli veya melekten daha temiz, ateşten daha tehlikeli ya da sudan daha serin olabilen insan… Doğumlara sebep ve ölümlere sebep insan… Sevmeyi bilen ve sevgiyi bitirebilen insan…

İnsan, fiziğine bakıp sanma kâşane!/ Baykuşlar tünemiş içerisine./ Karanlık kalp odası, kötülükler yuvası…/ Kısacası tam bir virane.../ İnsan, fiziğine bakıp da sanma virane!/ Yediverenler gibi velüt yüreği sevgi membaı…/ Bol ışıklı zihin avizeleri ile tezyin, varlığı biçarelere çare,/ Yani tam bir kâşane…

Hülasa, zıttı ile kaim olan, kâinatın küçültülmüş hali insan…