İnsan ve toprak

Bizler tüketim şımarıklığını bırakmak ve doğaya yabancılaşmak yerine onunla tanışmak, kendimizi onun bir parçası saymak ve çocuklarımıza da bu bilinci aşılamak zorundayız. Sanayileşme ile tahrip ettiğimiz doğayı geri kazanmak mecburiyeti, şimdiye kadar doğru bildiğimiz bazı yanlışları çöpe attı.

MİLYONLARCA yıl öncesinden başlayan hikâyesiyle insanoğluna sunulmuş büyük bir miras mahiyetinde topraklarımız. Yüz binlerce senelik insanlığın beslenme yükünü omuzlarında taşımış. Veysel’in dediği gibi… “Âdem’den bu deme neslim getirdi/ Bana türlü türlü meyve yetirdi/ Her gün beni tepesinde götürdü/ Benim sâdık yârim kara topraktır...”

İnsanlık bugün bu sâdık yâre ihânetinin bedellerini çok ağır şekillerde ödemeye başlamış durumda. Zararın kenarından dönmek şöyle dursun, tüketim çılgınlığı ile içinden çıkamayacağımız bir kuyu kazıyoruz âdeta. Bu konuyla alâkalı bilgisizlik ve vurdumduymazlık bizi, gelecek nesiller için ağır bir vebâl altında bırakacak gibi görünüyor.

Kişiden topluma, toplumdan devlete herkesin ve her kesimin ilk sırada önem vereceği alan doğa, toprak, tohum ve tarımdır esasında. Çünkü gıda sorunu, insanlığın ilk çağlarından itibâren temel ihtiyacı olması hasebiyle zamanın değişmesiyle öneminden hiçbir şey yitirmemiştir ve yitirmeyecektir. Ancak gün geçtikçe topraklarımız eski kalitesini kaybediyor ve çoraklaşıyor. Tarım ilâçlarının çok fazla kullanılması hem toprağın yapısını bozuyor, hem de insan sağlığını tehdit ediyor.

Geleneksel kaygılar taşıyan “organik tarım”, çevreye ve insan sağlığına zarar vermeyen, kimyasal kalıntısı bulunmayan bir yöntemdir. Binlerce yıllık gen kodlarıyla kendi toprak ve su dengelerini kurabilmiş yerel tohumlarla yapılır. Genetik yapısı değişmiş veya hibrit tohumlar kullanılmaz; organik ilâçlar ve organik gübre kullanılır. Ürünlerin besin değeri açısından kalitesi yüksektir.

Geleneksel organik tarımla, kooperatifler eliyle teşvik edilerek kırsalda yaşayan çiftçilere gelir kapıları açılmış olur. Çiftçiliği yaygınlaştırmak, genç nüfusa yeni iş alanları oluşturur ve bu alanların ekonomi içindeki etkinliği de kendiliğinden artar.

Toprağın organik tarım yöntemleriyle işlenmesi, toprak yapısının korunmasına vesîle olur. Suyu filtrelemesi ve karbon emilimini gerçekleştirmesi toprağın doğaya yaptığı katkıların en başında gelir. Okyanuslardan sonra toprağın karbonu emmesi, ormanlardan önce gelir. Kimyasalların toprağa gitmesi bu yapıyı sekteye uğratır. Bu durum ekosisteme zarar verir.

Ekosisteme duyarsız şehirleşme, betonlaşmanın anormal artışı, yolların ve asfaltın geniş alanlara yayılması, toprağı, büsbütün suyu içine çekemeyecek hâle dönüştürüyor. Şehirlerdeki konfor, çevrenin ne derece tahrip olduğunu insanlara hissettirmiyor. Reklâmlar tüketimi ve israfı arttırıyor. Bunun olumsuz geri dönüşümünden etkilenen maalesef yine toprak ve çevre oluyor.

Şehirdeki insanlara da hobi bahçeleri oluşturularak toprağa dokunma ve bir fide yetiştirme imkânı sunulmalı. Şehrin göbeğindeki her çocuğa bir tohumun yetiştirilme safhalarına (tohumdan fideye, fideden meyveye) şâhit olma fırsatı verilmeli. Okullarda bunun eğitimi olmalı. Okul bahçelerinin bir kısmında tarımla alâkalı pratik uygulamalar yapılsa, bunun kime zararı olur?

Toprak, bitki örtüsü ve doğal yaşam, kendi içinde ortak bir dil kullanıyor. Bizler hem kırsalda tarım yaparken, hem de şehirlerimizi tasarlarken bu dili öğrenip, ona göre bilinçlenip hareket etmeliyiz. Bunun yolu, onu tanıyıp kendi içindeki işleyişini bilmekten ve bu halkayı delmeden üretimlerimizi yapmaktan geçiyor. Aksi takdirde, doğaya bıraktığımız her olumsuz etki, bir çığ gibi büyüyerek bize âfet olarak geri dönecektir.

Tarım ve şehirleşme, küresel ve yerel rantiyecilere göre değil, doğaya göre uyarlanmalı. Bizim kültür ve geleneklerimiz de bunu tavsiye eder ve bunu gerektirir.

Bizler tüketim şımarıklığını bırakmak ve doğaya yabancılaşmak yerine onunla tanışmak, kendimizi onun bir parçası saymak ve çocuklarımıza da bu bilinci aşılamak zorundayız. Sanayileşme ile tahrip ettiğimiz doğayı geri kazanmak mecburiyeti, şimdiye kadar doğru bildiğimiz bazı yanlışları çöpe attı. Daha plânlı ve idealist bir tutum ile alışkanlıklarımızı doğanın lehine göre yeniden düzenlemeliyiz.