
İNSAN hayatının aksayan
yönleri olabilir. Öyle olmasa da insan aksayacak bir yön bulabilir. Çoğu konuya
düzen fikriyle yaklaşmak da bunlardan biri. Özellikle kurulu bir düzen
fikrinden bahsediyoruz. İnsan bu fikre/vehme büsbütün kapılabilir. Hayatını bu
sözde kurulu düzen için harcayabilir. Ancak ararken en çok uzaklaştığı kendisi
olur. Zira bu düzeni en çok dışında arar. Bir farkla, en çok içindeki düzende
yanılır.
Oysa
dışındaki düzene tesir katsayısı düşüktür. Hâlbuki içindeki düzende davet
katsayısı yüksektir. Görmek, göründüğü kadar kolay değildir. İnsan arzu etmese
bile görmezden gelebilir. Kendi gölündeki kurulu düzeni görmezden gelebilir.
Dahası, çöldeki kuru düzeni tercih edebilir. Ancak bununla da yetinmez. Muadil hususlar
olmasa da tercih etme fikriyle eğleşir. Sadece eğleşir durur. Bu oyalanma,
tercih etmeyi bile engelleyebilir. Engellemeyi geçelim. İnsan, bu hengâmede
yaşadığını bile unutabilir.
Bu
ahvâl her şeyi seyrinde gösterebilir. Oysa insan bir anda nefessiz kaldığında
irkilir. Bir adım ötesi veya öncesi önemli değildir. Hareket etmek zorlaşır. Evin
yolunu bulamayacak hâle gelir. Yaslanacak yer bulamaz. Yaslanacak bir duvar bulunca yaslanır o yüzden. Bir nefes almak
kadar bir vakit yetecek. Olsa, yetecek. Oysa… Nefes çekilse de ciğerlere
yetişmeden geri çıkacak. Hissiyat bu. Beklenen, hava yoluyla ciğerlere ulaşan
değil. Başka, bambaşka bir şey! O nedenle kıymetine paha biçmek zor.
Bir
gram altın için koca bir dağ mı? Evet, hallaç elinde dağ pamuğa dönüşebilir.
Gel ki, buna bizce takat yetirmek mümkün mü? Velev ki pamuk gibi esnek olalım, pamuklar
zerresince sabır gösterebilir miyiz? Zerre adedince ahenkten bahsetmeyelim. Velev
ki bir zerre ahenge muhtaç olalım, büsbütün bir ahenk tamamen bir yana... Küçük
bir ahenkle dağ gibi güçlü olabilir miyiz? Kendinden emin… Arzuladığından emin…
Varacağı yerden emin… Varacağı yoldan emin… Bunlar sözde kolay, eylemde zor
şeyler. Bütün mesele de burada bir yerde
çıkmaza giriyor.
Son
cümleyi biraz beriye çekelim: “Çıkmaza
girmek”… İşaret ettiği her cepheden bize sesleniyor cümle: “Ben burada eğretiyim.” İnsan,
eğretiliklerine kılıf bulmakta oldukça başarılı. Hâlbuki insan, aslında tastamam kurulu bir düzen. Ne ki o düzeni biz elimizle
didikliyoruz. Sonra da oluşan ahval için “çıkmaz” diyoruz. “Çıkmaz’dayız”
diyoruz.
Şurası
kendince haklılık ifade edilebilecek yerlerdir: Anahtarın açmadığı kapının
olduğu yer çıkmazdır. Doğru anahtarı bulamamak çıkmazdır. Doğru anahtarı bilmeden
yanlışa zorlamak çıkmazdır. Anahtarı kaybetmek çıkmazdır. Ancak tanımlamak
yerine öyle saymak değildir. Pencereden girişi “Girdim” saymak, değildir.
Balkon kapısını giriş yolu eylemek, değildir. (Dahası, hırsıza yol öğretmektir. Değilse, işini hatırlatmaktır.) İşin
ehline, bir anahtarcıya başvurmamak, çıkmaz değildir.
Takıldığımız,
atladığımız ve açamadığımız yer çok fazla. Evin içinde bazı odaların anahtarı
bir olabilir. Ancak başkasının anahtarı bizim evi açmaz. Öyle olmasa da, bu da
çıkmaza zorlama durumudur. Velhasıl, bize bizim evin anahtarı lâzım. Anahtarı
kaybettiysek anahtarcı çağırmak lâzım. Gayrısı, -kapıyı kırma pahasına- omuz vurmaktır. Gayrısı, kapısız bir kalenin
etrafında dolaşmaktır. Gayrısı, elimizdeki gürzle ölçüsüzce vurmaktır. Gayrısı,
yapmak olmayacağı için, yıkmaktır. Gayrısı, kurulu düzeni ıskalamaktır.
Gayrısı, huzurdan, sürûrdan -iyice- uzaklaşmaktır.
Mekanik
adres
Eve
kapıdan girsek de giriş mekanikleşebilir. Burada da alışmak malûliyeti bizi
bırakmayabilir. Dört duvarın sayısı artar. Sekiz duvar olur. Katlanarak
ilerler. Bu, öyle ki, kuşun kafesten çıkamamasına benzeyebilir. Evet, insan
çaresizliğe bile alışabilir. Bu bize öğretilmiş bir başka çaresizlik biçimidir.
Bu, karamsarlıkla kardeş bir duygudur.
Oysa
mücadele gücünü yitirmek, nefesimizi yitirmektir. Girdabına kapılarak kapıyı
üstümüze kilitlediğimiz bir ahvâl… Sonrasında, dışarıdan kilitlenmiş gibi
yaşamaya devam etmek… İnsanın yeri burası değil. Engeli çözmekse, bütün
engellerin kaynağı içimizde. Güzele varmaksa, bütün güzelliklerin kaynağı da
içimizde.
Mekândan
öte bir adres
Eve
vardık. Kapıyı da kırmadan dökmeden uygun şekilde açtık. Yetecek mi?
Yetmeyecek. Koşup pencereyi açacağız. Bir nefes sıhhat için… Bazen gelecek.
Bazen gelir gibi olacak. Bazen suyu çekilen toprağın nemi kadar… Bazen gözde
beliren bir damla kadar… Mekândan uzakta bir lerze kadar... Her şeyden yakında,
her şeyden uzakta… Evin kapısından öte, sadrın kapısında…
Oraya
uygun bir anahtar var mı? Oraya uygun anahtarı bulmakta maharet. Ancak bu,
öğrenilen bir şey değil. Yaşanmakla olabilecek bir husus. Belki aranmakla… Kimi
vakit bulmakla, kimi vakit bulamamakla… Bazen perdeyi açmakla, bazen
aralamakla. Belli ki mekândan öte bir mekânsızlık var. Belli ki mekânsızlıkta
yakalanacak bir ahenk var.
Dostun
adresi
Eve
kapıdan girmek bir yönüyle zorlaşabilir. Evi bulamayıp geri de dönebiliriz.
Kapıda çaresiz de kalabiliriz. O vakit bir kapı ararız. Bizimki gibi düzeni
bozuk olmayan bir kapı... İçteki düzenin müdavimi bir kapı... İnsanın müdavimi bir
kapı… İnsanın müdavimi olacağı bir kapı… Pekâlâ, bir komşunun kapısı diyebilir
miyiz? Evet, bu yanlış olmaz. Ancak doğrusu, “bir dostun kapısı”... Nihayet o
kapıyı çalarız. Suyumuza karışan bunca darlık var iken… Üstümüzde biriken bunca
varlık var iken… Bütün karamsarlıkla dost kapısında belirmek zor. Ne ki
karamsarlığın kendimizden mülhem olduğunu unutmakta mahiriz.
İyi
ki dostun ev sahipliği, evimizi unutturunca irkiliriz. Doğrusu, uyanırız. Dostun
sunduğu bir lahza huzur. Dostun ikramı bir tebessüm. O bir tebessüm her şeyi
güncelleyebilir. (Dost deyince duralım
biraz. O bize benzemez. Dostun varlığının en büyük delili, açıcı olmasıdır.
Bizim kendimize uyguladığımız ise engelleyici olmak. Bir diğer ifadeyle, dost,
bir akarsu gibidir. Akar. Aktığında önünde engeller duramaz. Engel, zaten dostâne
olmayandır. Düşmana aittir. Düşmanın kurgusudur. Düşman, aksa bile niyeti
farklıdır. Onun niyeti kulağa su kaçırmaktır.)
Güzellik
şurada ki, o tebessüm gelince huzur da gelir. Huzur gelince nefes de geri
gelir. Ne gam kalır, ne tasa. Birazdan meclisten ayrılırken dostun kapısı usulca
kapanır. “Kapanır” derken, belki de içimize açılır. Açılır ki, biz, açılan bir
kilit sesi duyarız. O vakit, tıkanan yolların açıldığını hissederiz. O vakit,
nefesimizin rahatladığını hissederiz. O vakit, içimizde bir düzenin varlığını
hissederiz.