İnsan kalabilmek

Olması gereken; bulunduğu coğrafyaya, aileye ve mizacına göre değişkenlik gösterilse de, temel kaide insan kalabilmektir. Çocuklarımıza temelde daha fazla kazanmayı, başarılı olmayı öğretmeden önce insan olabilmeyi ve insan kalabilmeyi öğretebilmeliyiz. Zira “insan olarak doğmuş olmak, insan kalabilmek için yeterli bir vasıf değil”.

BÜYÜKLERİMİZDEN hep duyarız; evlâdına “Evlâdım” diyerek hitap etmeyen, onlara sevgisini belli etmeyen ve görünüşte onları sevmeyen (!) baba ve anneleri, bize bugünün koşullarıyla pek hoş gelmezler. Nasıl ki yetiştirdiğimiz çiçekler bile suya muhtaçtır, çocuklar da sevilmeyi, büyüklerinden bir hoş sözü beklerler zira. Ancak işin aslını öğrendiğimiz vakit, belki de onlara hak veremesek bile onları anlamaya başladığımız vakit olacaktır. Çünkü evrendeki her şey gibi bunun da bir sebebi vardır.

Coğrafyamız yüzyıllar boyu çok çeşitli savaşlara maruz kalmıştı ve yüz yıl öncesine kadar savaşlarla sürekli iç içe olan bir toplumu bünyesinde barındırıyordu. Özellikle Kurtuluş Savaşı’nda çok büyük kayıplar verilmişti ve savaş sonrası köylerde erkek nüfusu çok azdı. Bu erkek nüfusu, herhangi bir nedenle savaşa gidememiş yahut savaş sonrası gazi olarak köyüne dönenlerden oluşuyordu. Yani köyde dul, yetim ve evlâdını yitirmiş insan sayısı çok fazlaydı.

Bugünden farklı olarak insanlar sadece fiziken değil, mânen de birbirlerine yakın yaşadıkları için kendilerinden evvel komşularının, akrabalarının yaşadıklarını göz önüne alarak, ola ki bir yetim görür de babasını hatırlar, ola ki bir yaşlı görür de evlâdını hatırlar diye evlâtlarını göz önünde sevmezlermiş. Buna ilâve olarak, eşlerin yan yana değil de peşi sıra yürümelerinin temelde yatan nedeni, ola ki eşini kaybetmiş biri görür de eşini daha fazla özler düşüncesiymiş.

Geçmişten gelen davranışların birçoğu “yobazlık, bağnazlık” gibi görünse de, aslında derinde yatan çok büyük incelikleri içerisinde barındırıyor. Geleneksel olarak yaptığımız, uyguladığımız davranışların kökenlerini araştırmakta fayda var. Geçmiş, tecrübe demektir; tecrübe, yapılan hatâları da içerir. Her hatâyı yaparak doğrusunu öğrenecek bir ömrümüz olmadığı için, kendi tecrübelerimizin yanında geçmiştekilerin tecrübelerinden de yararlanmakta fayda var.

Çocuk yetiştirmek üzerine yapılan yanlışlardan biri de sanırım kendi anne-babamızın bizleri yetiştirmesinden daha farklı yöntemler aramasıdır. Farklı olmaya çabalarken akıp giden zamana yenik düşmek gibi... Çevremden gözlemlediğim kadarıyla çocuk yetiştirmeyi pratikten çok teorik olarak yürütmeye çabalayan anne-babalar çeşitli kitap veya makalelerden yararlanarak orada yazılanı harfiyen uyguluyor amma velâkin her çocuğun kendine has bir mizacı olduğunu unutuyorlar. 

En mükemmelini bekliyor çocuktan hem davranış, hem konuşma bakımından. Ona bir yetişkin gibi davranırken, karşısındakinin henüz bir çocuk olduğunu unutuveriyor. Elbette çocuklar da birer bireydir fakat her yaşın gerekliliği birbirinden farklıdır. Bu sırf kitaplara, makalelere bakılarak yapılacak bir şey değildir; zira belki de bu tarz makale ve kitap yazarlarına bakıldığında belki de birçoğu henüz “çocuk” kavramını yaşamda tecrübe etmemiş insanlardır.

Çocuklarımıza küçük yaşta yetişkin rolü yükleyerek zamanı yanlış yönde ilerletiyoruz. Tüm çocuklar büyüdüğünde zaten yetişkin olacaklar, mühim olansa o dönemlerde gerçekten “yetişmiş” yetişkinler olabilmeleri. “Yetişkin” olarak nitelendirilen birtakım insanların birçoğu ne yazık ki çağına, diğer insanlara, insanlığa yetişememiş bireyler. Evlâtlarımıza “başkaları için yaşamamayı” öğretirken, bu dünyada başkalarının da olduğunu öğretmeliyiz. Her şey ölçüsü mukabilinde güzeldir.

Bir çocuğu tabiî ki sevmeli ve değer vermeliyiz; ancak dünyadaki “tek” değerli varlığın kendisi olmadığının bilincini de vererek. Filhakika, tek eşi ve benzeri bulunmayan sadece Allah’tır (cc).

Son bir iki yıldır televizyon ve sosyal mecrada psikolojik tahlil dizi ve filmleri geniş bir yelpazeye evrilmiş durumda. Ortak tema ise şöyle: Bugün suçlu diye nitelendirilen, toplumu yahut insanları olumsuz yönde etkileyen insanların birçoğu, çocukluk dönemlerinde birtakım problemler yaşayan ve o dönemlerini olması gerektiği gibi yaşayamayan kimseler…

Benim kanaatimce olması gereken; bulunduğu coğrafyaya, aileye ve mizacına göre değişkenlik gösterilse de, temel kaide insan kalabilmektir. Çocuklarımıza temelde daha fazla kazanmayı, başarılı olmayı öğretmeden önce insan olabilmeyi ve insan kalabilmeyi öğretebilmeliyiz. Zira “insan olarak doğmuş olmak, insan kalabilmek için yeterli bir vasıf değil”.

İnsan olabilmenin ölçüsü, “İnsanlık nedir?” sorusunu anlamlandırabilmek ve anlayabilmektir. Filhakika, mühim olan, insan olarak aslolan dünyaya göç edebilmektir.