İSLÂM, insanın Allah, insanlık ve kâinatla ilişkisini
düzenleyen fıtrat dinidir. İslâm, Allah’a bağlanmayı ve adanmayı aslî görev
olan kulluk vazifesinin özü olarak değerlendirmektedir. İslâm, Allah’a adanan
ve bağlanan anlamında Müslüman insanın, insanlık ve kâinatla ahlâk ve hukuk
merkezli bir ilişki kurmasını istemektedir. Müslüman insan olmak, hukuk ve ahlâk
çerçevesinde insanlığa ve kâinata bağlanmayı ve adanmayı gerektiren bir
durumdur.
Allah’a sahih anlamda bağlanma ve adanma, sadece Allah’ı
İlâh olarak tanıma ve O’na kul olma, Allah’ın sahip olduğu hakkın îfâsıdır. En
büyük zulüm, Allah’ın hukukunu inkâr ederek Allah’ın yerine sahte ilâhlara
bağlanmak, adanmak ve kul olmaktır. Adalet ve ahlâk, Allah’a adanma ve
bağlanmanın gereği olarak diğer insanların ve varlıkların haklarını tanımayı ve
onlara hak çerçevesinde muamele etmeyi gerektirmektedir.
İslâm, sahih anlamda mümin insan olmanın zulmü tamamen
dışladığı mesajını vermektedir. İslâm, zulmün insanlığı yozlaştırması hâlinde kendisinin
de bozulacağını ve çürüyeceğini ısrarla vurgulamaktadır. Zulmün din hâline
getirilmemesi, İslâm’ın ve insanlığın korunması için olmazsa olmazdır. Bugün İslâm
dünyasındaki en yıkıcı facia, zulmün dinle ve insanla özdeşleştirilmesidir.
Zulümle özdeşleştirilen ve meşrulaştırılan din ve insan, ahlâkı, kulluğu ve
hukuku dışlamaktadır. Kur’ân, inanıp imanlarına zulmü bulaştırmayanları sahih
anlamda “doğru yolu bulanlar” olarak zikretmektedir (Kur’an: En’am, 82)
Ahlâk ve hukuk dışlanarak ve ihlâl edilerek yapılan her
türlü beşerî faaliyet, İslâm adıyla kolaylıkla meşrulaştırılabilmekte veya
yüceltilmektedir. Zulmün her çeşidinin İslâm ve insanlık dairesinde hiçbir yeri
olmadığı gibi, hiçbir meşruiyeti de yoktur. Zulmü hayatlarının amacı ve pratiği
hâline getirenler, hiçbir şekilde sözde ve özde mümin insan olarak adlandırılmayı
hak etmemektedirler. İslâm ve insanlığı zulümle zehirlemek sûretiyle ortadan
kaldıran kişi, “zalim” olarak nitelendirilmeyi ve konumlandırılmayı hak
etmektedir.
Zalim kişi, hayatı boyunca hep kötülük işleyen kişi demek
değildir. Zalim kişi, ahlâkı, hukuku ve dini zulmün hizmetine sokan kişidir. Mâkam,
mevki, iktidar ve şehvet için ahlâkı, dini ve hukuku araç olarak kullanan ve
insanları kendisine bağımlı kılmaya zorlayan kişi, zalim sıfatını
kazanmaktadır. Dünyada ahlâk, hukuk ve İslâm adına birçok erdemli davranışı
gerçekleştirmesine rağmen, diğer insanların haklarını gasp etmeyi kendisine ait
doğal bir ayrıcalık gören kişi, aslî anlamda zalimdir. Ahlâk, iman ve hukuk
dışında zulümle, insanlarla olan ilişkilerini zehirleyen ve yozlaştıran kişi,
Allah’ın yanında mutlak kaybedenler kategorisindedir.
Zulüm, insanın Allah’la, kendisiyle, diğer insanlarla ve varlıklarla
ilişkilerinin sahih bir şekilde gidip gitmediğini gösteren en temel kriterdir.
Allah’a şirk koşmanın her çeşidi, en büyük zulüm olarak değerlendirilmektedir
(Kur’an, 31:13). İnsanların onuruna, maddî ve manevî varlıklarına yönelik her
türlü zarar verici eylem, zulüm kategorisindedir. İnsanların haklarını ortadan
kaldırmaya veya gasp etmeye yönelik her türlü davranış, İslâm tarafından
reddedilmekte ve kul hakkı ihlâllerinin hiçbir şekilde affedilmeyeceği ifade
edilmektedir.
İnsanın kişiliğini imandan, ahlâktan ve hukuktan arındırarak
zulmü hayat pratiği hâline getirmesi, kişinin aslında kendisine karşı işlediği
en büyük zulümdür. İşlenen her kötülük, günah, azgınlık ve taşkınlık, aslında
insanın kendisine karşı işlediği fıtrî karanlık ve sapkınlık anlamında zulümdür.
Zulüm olgusu, genelde kişinin başkalarına karşı işlediği bir haksızlık olarak
anlaşılmaktadır. Zulmün en yıkıcı tarafı, kişinin aklını ve kalbini
körleştirmesidir.
Zulme karşı mücadele vermek
Zulüm, aslında insanın kendi kendisini imha etmesidir.
Zulüm içinde hayat süren kişi, hep doğru yaptığı yanılgısı içinde olup, ortaya
çıkan olumsuzluklardan hep başkalarını suçlamaktadır. Yaptıkları kötülükler ve
zulümler için hep günah keçileri îcat eden kişiler ve güçler, aslında en zalim
olan kişilerdir. Allah, zulüm yapanların asla Allah’ı kandıramayacaklarını,
sadece kendilerini kandırdıklarını insanlığa bildirmektedir (Kur’an, 2:57).
Zulüm, aslında kişinin hem kendisine, hem diğer insanlara
ve varlıklara karşı içinde bulunduğu âcizlik, hırçınlık, çâresizlik,
tıkanmışlık ve yozlaşmışlık hâlini ifade etmektedir. Kişi, yapmış olduğu her
türlü taşkınlığın, baskının ve azgınlığın aslında kendisine karşı olduğu
konusunda olgunlaşmış bir idrak düzeyine ulaşmalıdır. Zulüm, hiçbir sorunun
insanî çözüm yolu değildir. İslâm, zulmü çözüm ve hayat yolu görmeyi reddeden
sahih bir iman, ahlâk ve hukuk çerçevesi ortaya koymaktadır.
Zulme karşı en büyük alternatif, Allah’a kulluk ekseninde
ahlâk ve hukuka dayalı bir hayat ortaya koymaktır. Zulme zulümle karşı koymak,
zulümle mücadele değil, zulmü taklit etmektir. Zulme karşı en büyük mücadele,
imandan, ahlâktan ve adaletten ayrılmamaktır.
Kişinin, başkalarına zulmetmemesi önemlidir, ama yeterli
değildir. Zulme karşı mücadelede en önemli nokta, zalimin yanında yer almamaktır.
Zalime hiçbir şekilde maddî veya manevî destek verilmemelidir. Zalimi zulmünden
vazgeçirecek her türlü girişim, erdemli ve hayırlı bir yoldur. Zulme verilecek
en büyük destek, zulüm karşısında sessiz kalmakla ortaya konulabilendir. Zulme
karşı sessiz olmanın “dilsiz şeytan olmak” gerçeğinin iyi anlaşılması lâzımdır.
Zalimin ekonomik, sosyal, siyasal, dinsel, kültürel ve düşünsel
açılardan yalnız bırakılması, zulme karşı mücadelede çok stratejik bir değer
taşımaktadır. Allah, zalimi her açıdan yalnız bırakacağını ve onu acı bir
azapla cezalandıracağını insanlığa bildirmektedir. Zalime en büyük ödül, onun
insanlar tarafından alkışlanmasıdır. Zalimin zulmüne karşı elimizle, dilimizle
ve kalbimizle karşı koymanın yapıcı, dinamik ve işlevsel yollarını bulmak,
bütün insanlığa yüklenen ahlâkî bir sorumluluktur.