İnsan insana şifâdır, kadın kadına yurt

Biz, bizi uyaran âyetlerle bilir, iman ederiz ki, “Üstünlük ancak takva iledir”. Bu güzel dinin güzel varlığı ile taçlandırıldığı O Kutlu Peygamber, hayatı boyunca nezâket zirvesi olarak merhameti anlatıyor ve her canlının hakkını alacağı o gün için uyarıyordu: “Kadınlar hususunda Allah’tan korkun ve onlara en iyi şekilde davranın.”

SÖZ konusu “insan” olduğunda, söylenecek çok şey var. Hangi konuyu hangi açısından ele alırsanız alın, eksik kalıyor.

İnsan olma paydasında buluşmak her insan evlâdı için olağan olmalı iken, biz sıradan ve resmî ilişkiler için, hem de yetişkinler için bile etkili iletişim becerilerini kazandırmaya çalışırken, şu trajik çağda hangi derdimizin hangi sebeplerden menkul olduğunu anlamak ve anlatmak kolay değil.

Son dönemin ana vurgusu “kadın dayanışması”, malûmunuz. Özlediğimiz, sevdiğimiz hareketler yaşıyor olsak da bu vurguya ihtiyaç duyuyor oluşumuz bile mânidar ve acıtıcı. Zira oldukça anlamlı bir paydaşlık olan kadınlık vurgusunun insan olma vasfının önüne geçmesi, bu denli vurgulama ihtiyacını hissetmemize neden olan ayrımcılık, şiddet ve mobbing gibi her türlü gerekçenin yaşanması ve sıklığı çok acıtıcı.

Bu, sanıldığı gibi sadece Türkiye’de çok olan bir durum değil. Tarih boyunca savaşın, zorlu yaşam şartlarının en büyük mağdurunun kadın ve çocukların olmasından Beyaz Saray skandallarına dek nereye bakarsanız kadın olmanın zorluklarını her coğrafyada ve kültürde -belki farklı şiddette ama- mutlaka görürsünüz.

“Pozitif ayrımcılık” gibi bir kavramı doğuran da bizzat bu zorluklar. Sosyolojik ve psikolojik düzeyde ve bizzat kadını erkeği ile herkesin faydasına sonuç alınabilecek şekilde ele alınması gereken bir olgunun, ideolojilerin güdümünde konuşulması ve siyâsî söylemlere alet edilmesi, daha baştan enerjimizi kaybetmemizi de sağlıyor.

Sözde kadının yararına hareket ederken onu hiç de zorunlu olmadığı kalıpların ve dahi sorumlulukların içine sokan feminist hareket de, erkek egemenliğini ve nereden menkul olduğu belli olmayan tartışmasız cinsiyet üstünlüğünü savunan eril söylem de kadına zarar vermekten, sıkıştırdığı o kalıpların içinde özgürlüğüne ve özgünlüğüne kastetmekten başka sonuç vermiyor.

İtiraz edecek olanlara göstermelik haklardan bahsetmediğimi özellikle ifade etmek isterim. Seçme-seçilme hakkı, iş hayatındaki kariyer fırsatlarının artışı gibi konular bazıları için yeterli gelebilir. Ama çalışan bir kadın olarak hemcinslerimin hayatın sadece bu yönü varmış gibi değerlendirilmesinden kaynaklı yaşadığı sorunları bizzat kanunlar eliyle desteklenmeye çalışılırken mekanizmanın nasıl zorlaştırıcı olabildiğini görüyorum.

Geldiğimiz noktada, her yeni şiddet haberinde kırılan kalbimiz ve insanlık adına azalan ümidimiz ile bütün destek hareketleri, bu amaçla kurulan her bir cümle çok anlamlı. Bırakın şiddeti, insanın özgür iradesine yönelik her türlü kısıtlamanın bir başka insan eli ile engellendiği her an için üzüntü duyarken, hâlâ bir kadının “can korkusu” yaşaması nedir, biliyor musunuz, ne hissettiriyor?

Meselâ siz, tüm dünya için eşsiz lezzetler ve aromalar peşinde servet harcarken, bir başkası açlıktan hayatını kaybediyor. Durum bu!

Bazı kadın derneklerinin ya da erkeklerin “Kadına şiddete hayır!” derken kurduğu cümlelerin hissettirdiği de bundan farklı olamıyor maalesef. Nerede durduğumuzu belirten her cümlenin taşıdığı anlam ve öneme rağmen, nihâyetinde hissettirdiği şey, yüzeysellikten ve gerçek mânâ yokluğundan başka şey bırakmayabiliyor geride.

Her türlü ideolojik ve politik çıkardan uzaklaşıp ayrımcılığı besleyen her söylemden berî durmadıkça, sonuç getiren bir adım atamayacağımızı düşünüyorum. Hâlâ her olayın, her şiddet haberinin dinime yönelik saldırılara alet edildiğini gördükçe meselâ, bunu yapanların samîmiyetlerine de inanmayacağım.

Dinden, kimlikten, türlü sıfatların süzgecinden geçmeden, her canlının yaşam hakkını ve kendi özelliklerinden menkul ihtiyaçlarının koşulsuz karşılanmasını savunmadıkça, kendinden olmayana saldırmadıkça bitmeyecek şiddet.

İdrak edeceğimiz Kurban Bayramı’nın zirvesi olan Hac ibadetinin nasıl gerçekleştiğine bakmak bile gerçek ve samîmi bir Müslümanın (böyle bir ön sıfat eklemek zorunluluğu da iç acıtıcı; Müslüman zaten inanan kimse olduğu için, samîmiyetsiz olması mümkün olmamalıdır) mâhiyet ve sıfatları hakkında bilgi verir bize.

Kadını, erkeği, zengini, fakiri ile aynı çıplak ayaklarla tavaf eder, omuz omuza aynı safta bir olmanın hazzını yaşarsınız. İnsan olmak, kul olmak, oradaki tek gerçektir.

Ve biz, bizi uyaran âyetlerle bilir, iman ederiz ki, “Üstünlük ancak takva iledir”. Bu güzel dinin güzel varlığı ile taçlandırıldığı O Kutlu Peygamber, hayatı boyunca nezâket zirvesi olarak merhameti anlatıyor ve her canlının hakkını alacağı o gün için uyarıyordu: Kadınlar hususunda Allah’tan korkun ve onlara en iyi şekilde davranın.”

İnsanlığın, kadınlığın, erkekliğin ve var olmaya ilişkin dertlerimizin hak ettiği hassasiyetle konuşulabileceği ve dünyaya gelen her canlının kendini gerçekleştirmek gibi bir gündemi olabilecek kadar güven içinde yaşadığı günleri görme umudu ile iyi bayramlar diliyorum. Arefeniz mübarek olsun!