İnkârcıların büyük oyunu

Nefsine yenik düşüp âhireti inkâr eden müşkülpesentlerin efsaneleştirdikleri, “efsanevî bir dağ” değildir. Din ve fen kanadı Batı medeniyetinde ayrıştırılarak, insanlar hayvan derecesine indirilmek veya köleleştirilmek istenmektedir.

AKIL, düşünce, iç ve dış duyular yoluyla kavranabilen tüm madde ve enerji biçimlerini içeren, Yaradan dışındaki varlık ve olayların tamamı, “evren/kâinat/âlem” olarak bilinir. Diğer bir ifadeyle kâinat/âlem, Yaradan’ın Kendisini insanlara tanıttığı kitabın adıdır. 

Âlem, kelime olarak “bilmek” anlamındaki “ilm” kökünden türetilmiş olup, Yaradan’ın, “Varlığının bilinmesini sağlayan” mânâsına gelir. Evren büyük bir insan, insan küçük bir kâinat bakışında âlem, insan için de kullanılır.

Kitabı okuyacak olanın, akıl sahibi insanın olduğu açıktır. İniş sırasına göre birinci sırada yer alan Alâk Sûresi’nde ilk vahiy “Oku!” emriyle başlar. Alâk Sûresi’ndeki bu ilk kelimeden sonra başlayan kelime ise, “besmele”deki isim kelimesinde bulunan “vasl” (elif) hemzesinin yerini alan “be” harfi ile başlamaktadır.

Besmeledeki “elif” harfi Yaradan’ın Zât’ına işaret ettiği için, Alâk Sûresi’ndeki “Oku” emri, kâinat kitabındaki bütün Esmânın Tek Bir Zât’a ulaştıracak şekilde olmasına işâret ediyor. Alâk Sûresi’nde (Arapça) bulunan “Oku” (İkra) kelimesindeki “elif” harfi, insan ve insanda “ene”ye (ego) işâret ediyor. Maksat ise, evren/kâinat/âlem hakikatinin anlayıp kavranmasıdır.  

“Oku” kelimesi, İsrâ Sûresi’nin on dördüncü âyetinde de bulunur. Bu âyette, yargılamak için nefsin (nefse takılı ene) yeterli olduğu vurgulanır. İsrâ Sûresi’nin on üçüncü âyetinde ise, “Her insanın sorumluluğunu omzuna yükledik” ifadesi geçer. Buradaki “sorumluluk” kelimesi, Arapça “tâir” kelimesinden çevrilmiştir.

“Tâir”, kelime olarak “uçan” ve “kuş” mânâsına gelmekle birlikte, bu âyette mecâz olarak sorumluluk anlamında kullanılmıştır.

Yaptığı ile kendini bağlayarak sorumluluk altına girenin sadece insan olabileceği söylenebilir. Bu durum, tıpkı Hac Sûresi’nin on altıncı âyetinde belirtilen “apaçık” şeklinde olduğu gibi, İsrâ Sûresi’nin on dördüncü ayetinde de ifade edilmiştir.

Âlem, belli bir düzen içinde ve devamlı olarak Yüce/Kemâl Sahibi Zorunlu Varlıktan (Vâcibü’l-Vücûd, Allah) taşmaktadır (sudûr etmek). Sudûr okuyucusu Araplarda “Anka”, İranlılarda “Sîmurg” ve Türklerde “Zümrüdüanka” diye efsaneleştirilen kuş yani insanın ta kendisidir.

Hakikate çift kanatla uçulur. Bunun için kanadı kırık kuş hikâyeleri sıklıkla metinlerde yer alır. Çift kanattan maksat; dünya-âhiret, icmâ-tevatür, risâlet-velâyet ve imanî-amelî gibi kavramlar olabilir. Hakikat yolcularının böyle bir devirde din ve fen kanatlarıyla uçabileceği ortaya çıkıyor.

Bu gerçekleşmediğinde, ortaya aşılması zor “efsanevî bir dağ” çıkıyor. Bir kanadı eksik olan kuşun (insanın), uçarak bu dağı aşıp hakikat ülkesine (hikmet) erişmesi neredeyse imkânsızlaştırılıyor.

Yaradan, kudret ve hikmetine işaret eden kozmolojik delillerden örnekler vererek ölümden sonraki dirilmeye dikkat çeker. Bu dünya hayatı, kazanma (uçma) ve kaybetme (kanadı kırık uçma) yeri olduğundan, inkârcılar ölümden sonrası için bu dünyadaki yükümlülükten (sorumluluk) kaçıyorlar.

Kaf Sûresi’nde (Bâsikat Sûresi), ölümden sonra yeniden dirilişi inkâr edenler uyarılırken, inananlara verilecek nimetler de belirtiliyor.

“Kaf” harfinin yeryüzünü kuşatan bir dağ olduğu ifadesi yaygın olarak söylense de, bu rivâyetin “ölümden sonra yeniden dirilişi” inkâr etmek için müşkülpesentlerin İsrâilî hurâfelerinden olduğu akla daha yatkın duruyor.

Arapça “ikra” kelimesi, elif, kaf ve re harflerinden oluşur. Kaf harfinin ebced sayı değeri 100’dür. Bu ise tamlığa işâret eder. Tamlıktan maksat, çift kanatlı oluştur. Bu harf, sesçe en sağlam ve en belirgin niteliğe sahip olup ciğerden/gönülden gelir.

İşte tam da bu hengâmede, yazının omurgasını oluşturan Arapça “ikra” kelimesindeki “kaf” harfi, dünya ve âhiret dengesine işâret eden sorumluluk sahibi insanların yapması gereken işleri gösteriyor. Nefsine yenik düşüp âhireti inkâr eden müşkülpesentlerin efsaneleştirdikleri, “efsanevî bir dağ” değildir.

Din ve fen kanadı Batı medeniyetinde ayrıştırılarak, insanlar hayvan derecesine indirilmek veya köleleştirilmek istenmektedir.