İnkâr ve asimilasyona karşı Zaza varlığı

Bu çeşitlilik, Zazaların daha çok asimilasyona maruz kaldıklarının bir açıklamasıdır. Asimile edilmek ve varlıklarının inkâr edilmesi gibi muameleye maruz kalmaktan şikâyetçi olan Kürtlerin Zazaları yok saymaları ve varlıklarını inkâr etmeleri ise adaletli bir tutum değildir.

TÜRKİYE’nin sürekli tartışılan toplum yapısı içinde Zazalar özel bir yere sahiptir. Zazaların varlığı hakkında, ayrı, bağımsız bir topluluk oldukları, Kürtlerin bir kolu oldukları veya Türklerin bir kolu oldukları gibi belli başlı üç tez varlığını sürdürmektedir.

Şimdiye kadar Türk makamları genellikle Zazaları Kürtlerin bir kolu olarak adlandırmışken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 23 Ekim 2022 günü Diyarbakır’da Zazaların ayrı, bağımsız bir topluluk oldukları şeklinde kendilerinden söz etmesi, bu konu hakkındaki tartışmaları güncellemiştir.

Suudi Arabistan sermayesiyle Türkçe yayınlanan IndependentTurk.com adlı internet gazetesi de bu tartışmalara Abdülhakim Günaydın’ın 26 Ekim 2022 tarihli haberiyle yer vermiştir.

Bu sitenin “genel yayın yönetmeni” unvanını taşıyan Nevzat Çiçek, bir Zaza olmasına karşılık, Zazaların Kürtlerin bir kolu olduğu tezini savunmasının bir sonucu olarak, bu tezi önceleyen haberleri ve yazıları tercih etmektedir.

Abdülhakim Günaydın tarafından derlenen haberde, Zazaların Kürt olduğu tezine vurgu yapan kişilerin görüşleri tekrarlanmıştır. Farklı görüşte olanlara yer verilmemiştir. Yazıda “belge” adıyla yer verilen alıntılara göre, Akkoyunlu Devleti zamanında Mısırlı seyyah Muhammed Bin Mahmud El-Halebi İbn Aca (Ö.1477), geldiği Bingöl’de Zazaları “Kürt” olarak kaydetmiştir. Mısır’dan Bingöl’e gelen bir zatın Kürtler ve Zazalar hakkında ne ölçüde bilgi sahibi olduğu, onun Zazalara Kürt demesinin ne kadar yol gösterici olabileceği şüphelidir. Nihayet Bingöl’de birkaç hafta kalan bir zatın böyle bir konuya vukufiyeti sınırlıdır. Onun sınırlı bilgisi ya da gözleminin aktardığı bilgileri de sınırlı edeceği açıktır.

Kürt tarihi hakkında önemli bir kitap sayılan Şerefname’de (1597) Diyarbakır Eğil Beyi Devletşah’ın Zaza Mirdas aşiretine mensup olduğu hâlde “Kürt Beyi” diye anılması, tarihî bir belge olarak takdim edilmiştir. Oysa aynı Şerefname’de Kürtlerin kolları sayılırken Zazalara yer verilmemiştir. Kürtlerin içinden biri olarak ve Zazaları Kürt saymayan Şerefname’nin yazarı tarafından Devletşah Bey’in Kürt diye anılması dikkat çekicidir. Velev ki bu bilgi doğru/yanlış olsa bile Devletşah Bey ile sınırlıdır.

Mısırlı Makrizi (Ö.1442) ve yine Mısırlı İbni Tağriberdi’nin (Ö.1470) Devletşah Bey’i Kürt Beyi diye anmış olmalarının bütün bir Zaza toplumunun Kürt olduğunun belgesi diye takdim edilmesi bir ön kabule, hatta önyargıya daha çok benzemektedir. Çünkü 15’inci yüzyılın şartları içinde Mısırlı iki tarihçinin Türkiye’de yaşayan beyler hakkında yeterli bilgiye sahip olmaları oldukça zayıf bir ihtimâldir.

Daha çok Türklerin kullandığı bir isim olan “Devletşah” adının bir Kürt ya da Zaza Beyi tarafından kullanılmış olması da ayrı bir konudur.

Kürt tarihi hakkında adı en çok anılanlardan biri de Evliya Çelebi’dir (Ö.1682). Onun “Zaza” adını ilk defa kullandığı ileri sürülmüştür. Bingöl ve çevresinden söz ederken “Ehl-i Bingöl, Ekrad-ı Zaza” diye söz etmiştir. Evliya Çelebi her nerede bir Kürt ailesi görse, orayı “Kürt köyü” ya da “Kürdistan” olarak adlandırmıştır. Kürt milliyetçilerinin sürekli genişletip güncelledikleri Kürdistan haritası bile henüz Evliya Çelebi’nin haritasına yetişememiştir. Abartıları ile ünlenmiş olan Evliya Çelebi’nin de dışarıdan gelen bir gözlemci ve seyyah olarak Kürtleri ve Zazaları ne kadar tanımış olduğu şüpheli olsa bile Zazaları Kürt saymıştır. Onlar için “Ekrad-ı Zaza” adını kullanmıştır.

Zazaların Kürt olduğu tezini savunanların CHP Genel Başkanı Kemal Paşa’yı da kaynakları arasında zikretmeleri önemlidir: “Üçüncü madde olarak Erzincan ve Sivas arasında mütekasif bir Ermenilik tahayyülü ilimsiz ve vukufsuzluktan başka bir şey değildir. Harpten evvel bile buraların sekenesi kısm-ı azamı Türk ve kısm-ı kalili Zaza denilen Kürtlerden ve pek azı da Ermenilerden ibaret idi.”

Selânik’te doğup büyümüş bir asker olan Kemal Paşa’nın Doğu bölgesini, Kürtleri ve Zazaları ne kadar tanımış olabileceği meraka değer bir konudur. Ancak iddia edildiği gibi Türk yöneticilerinin Kürtleri bölmek için Zazaları ısrarla farklı bir etnik topluluk olarak gösterme çabası içinde olmadıklarının önemli bir örneğidir. Aksine Türk makamları Zaza ile Kürt farkına dikkat etmedikleri gibi, Kemal Paşa örneğinde olduğu gibi yüzlerce yıl Zazaları Kürt olarak bilmişler ve öyle yazmışlardır.

Zazacanın dil yapısı özellikleri nedeniyle, Abdullah Kıran’ın belirttiği gibi “kesinlikle Kürt olmaları”, her şeyden önce Zazaca ve Kürtçenin yakınlık ve benzerliğine işaret eder. Gerçekten Zazaca ile Kürtçe arasında benzerlik vardır. Ancak aynı Zazaca, Kürtçeye benzemesinden daha çok Farsçaya benzemektedir. Zazacanın Farsçaya benzemesi Zazaları Fars etmezken, Kürtçeye benzemesinden dolayı nasıl olup da Zazaları Kürt ettiğinin makul bir açıklaması yoktur. Açıktır ki, Abdullah Kıran gibileri siyâsî görüşleri nedeniyle böyle açıklamaları tercih etmektedirler.

Nitekim Abdullah Kıran, “80 öncesinde böyle bir şey yoktu. Hiçbir bilim adamı veya coğrafyacı Zazaları farklı bir halk olarak değerlendirmedi. Hepsi Zazaları Kürt halkının bir bileşeni olarak görmüştür” diyerek, Zazalar hakkındaki yayınların Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından “Kürtleri bölmek” için ihdas edildiği iddiasında bulunmuştur. Doğrudan Zaza toplumunun inkârına dayalı temelsiz bir iddiadır bu. Aksine, “Nutuk” örneğinde görüldüğü gibi, Türk makamları tarafından yüzlerce yıl Zazalar, Kürt olarak adlandırılmışlardır.

Şerefname’de, 1597’de, Zazalar Kürt sayılmadığı gibi, bunun yanı sıra İngiltere’nin Erzurum Konsolosu Yüzbaşı Henry Trotter de 1880 tarihli raporunda Zazalara yer verirken, Kürt milliyetçileri tarafından saygı gören Mann O. & Hadank K.’nın “Mundarten der Zâzâ, Hauptsächlich aus Siwerek und Kor, Berlin 1932”, Todd, L.’nin “A Grammar of Dimili, Also Known as Zaza, Michigan 1985”, Paul Ludwig’in “Zazaki: Grammatik und Versuch einer Dialektologie, Wiesbaden 1998” gibi kitaplar ve makaleler ile Viladimir Minorsky (Ö.1966-Rusya), Robert Olsun (Ö.2013-ABD), Marten Van Brunessen (D.1966), Marten Van Bruinessen (D.1946-Hollanda) gibi isimlerse Zazaların ayrı bir topluluk oldukları hakkında vurgu yapmışlardır.

Müfit Yüksel, Kürtlerin Zazaları “Zaza” diye adlandırmasına karşılık, Zazaların kendilerini “Kirdki” olarak adlandırdığını, Zazakinin, Goran Hawramani lehçesine yakın olmaları ve Kurmançlarla iç içe yaşamış olmalarından dolayı Zazaların “Kürtlerin bir kolu” olduğunu ileri sürmüştür. Buna karşılık Ziya Gökalp ise 1922’de hazırladığı “Kürt Aşiretleri” adlı kitabında “Zaza” adının Türkler tarafından kullanıldığını savunmuştur. Ancak hatırlanmalıdır ki, “Kürt” adı da komşu topluluklar, özellikle Araplar tarafından kullanılmış, sonradan Kırmançların/Kurmançların bunu benimsemiş olması iledir ki artık Kırmanç’ın karşılığı durumuna gelmiştir. Nitekim Kırmanci, Kürtçeyle eş değer olarak belirtilmektedir.

Görüldüğü kadarıyla “Zaza” adı, sonradan “Deylem” ya da “Dımılli” adının yerini almış olsa bile, tıpkı “Kırmanç” adının yerini sonradan “Kürt” adının alması gibi, artık “Dımılli” veya “Kırdki” adları yavaş yavaş yerini Zaza’ya bırakmıştır. Zaza toplumu, “Zaza” adını benimsemiştir. Bu adın sonradan çıkması, Türk ya da Kürtler tarafından verilmiş olması da bir topluluğun bu adı benimsemiş olması gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır.

Zaza varlığını Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kürtleri bölmek için yaptığı siyâsî bir kurgu olarak görmek inandırıcılıktan uzak siyâsî bir tutumun, siyâsî bir önyargının ifadesidir. Zazaların Kürt olduğu tezini savunanlar aksi görüş için yani Zazaların Kürt olmadığı hakkında belge istemektedirler. Müfit Yüksel de bunlardan biridir. Nasreddin Hoca’nın “Benim eşeğimin bulunduğu yer dünyanın merkezidir. İnanmayanlar aksini ispatlasın, göreyim” fıkrasında olduğu gibi, ancak dereden tepeden sayılacak şekilde Mısır’dan gelen, İstanbul’dan giden seyyahların doğruluğu kuşkulu rivayetlerinden öteye bir belge ortaya konulabilmiş değildir.

Nubihar Yayınevi Yönetmeni Süleyman Çevik, Zazaların Kürt olmadığı hakkındaki iddiaların 1950-1960’larda siyâsî amaçlarla ortaya atıldığını ileri sürmektedir. Zaza varlığını yalnızca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin siyâsî bir kurgusu olarak görme ve açıklama isteği, gerçeklikten kopuşun bir işaretidir. İsmail Beşikçi’nin anlatımlarına bakılırsa, en çok kendini Türk sayan Kürt polis ve memurlardan kötülük görmüştür. Kürt meselesi hakkında Beşikçi’ye itiraz edenlerin önemli bir kısmı da kendini Türk sayan Kürtler tarafından yapılmıştır. Benzeri bir durum Zaza varlığı için de geçerli görünmektedir.

Israrla kendini Kürt sayan Zazaların ayrı, bağımsız bir topluluk olmadığını savunmaya devam eden Zaza Süleyman Çevik’in durumu, Beşikçi’nin şikâyetçi olduğu Kürtlerin durumuna benzemektedir.

Oysa “Nutuk” örneğinde görüldüğü gibi, Türk makamları Zazaların varlığından habersiz, onları Kürtlerin bir kolu gördükleri dönemde yabancı araştırmacılar aksi görüşü savunmuştur.

Her toplumda olduğu gibi Zazaların içinde de bir çeşitlilik vardır. Dolayısı ile Zazaların içinde kendini Kürt veya Türk sayanların olması gibi, ayrı ve bağımsız bir topluluk olarak görenlerin olması da kaçınılmazdır. Bu çeşitlilik, Zazaların daha çok asimilasyona maruz kaldıklarının bir açıklamasıdır. Asimile edilmek ve varlıklarının inkâr edilmesi gibi muameleye maruz kalmaktan şikâyetçi olan Kürtlerin Zazaları yok saymaları ve varlıklarını inkâr etmeleri ise adaletli bir tutum değildir.