ÖNCEKİ yazılarımda, “Akdeniz’de donanması bulunan ABD ve Avrupa ülkeleri şu an basına yansımasa da İsrail’in yanında savaşa fiili olarak katılıyorlar. Ancak belki aylar sonra görsel basında dillendirilmeye, yazılı basında da yazılıp çizilmeye başlanır” diye yazmıştım.
Bu fiilî durum Yemen’e saldırı ile herkesin görüp duyabileceği yahut fark edebileceği bir hâl aldı. Henüz İsrail’in Gazze’ye yaptığı saldırılardaki İngiltere, ABD ve Avrupa ülkelerinin İsrail’in yanındaki fiilî saldırı ortaklıkları öyle hemen basına düşmeyecek ve yine zaman alacaktır, ancak İngiltere’nin orkestra şefliğinde Yemen saldırısını resmen başlattılar.
Önce şunu tekraren hatırlatalım: İsrail’in Gazze’ye saldırıları, Kassam Tugayları saldırdığı için başlamadı. Bu saldırılar İngiltere’nin İsrail’i İslâm Âleminin göbeğine yani Filistin bölgesinde kendi ürettiği kanser hücresinin oraya yerleştirilmesi ile İsrail’in varlığından yüzyıllar önce plân, program ve fikir olarak zaten başlamıştı.
İngiltere ve ABD’nin Yemen’e saldırılarında da ciddî bilgi ve öngörü kirliliği var. Genelde, “Yemenli Husi gruplar Körfez’de ABD gemilerine saldırdığı için, misilleme olarak, İngiltere ve ABD de Yemen’e saldırdı” deniliyor. Onlar aşağıda Mısır ve Yemen’e, yukarıya doğru Lübnan, Ürdün, Suriye, Irak ve belki İran’a, nihayetinde de en büyük ve en önemli hedefleri olan Türkiye’ye mutlaka Arz-ı Mevut plânları çerçevesinde saldıracaklardı zaten.
Günlük, haftalık, aylık ya da üç aylık olaylara bakıp Yemenli ayrılıkçı ve İran yanlısı Husi grupların ABD donanmasına saldırdığı için İngiltere ve ABD’nin Yemen’e saldırı başlattığı düşüncesinin kolaycılığına takılıp onların kirli ve yalan propagandalarına alet olmayalım.
Bu olay yüzyılların plânı ve programı. Bunu yapacaklarını plânlarken elbette durduk yere bir yere saldıramayacaklarına göre (ki bunu öylesine not ediyoruz, zaten durduk yere, canlarının istediği her yere saldırıyorlar), bu tür saldırılar için film senaryosu gibi önceden yüzlerce karşı saldırıyı da plânlamamaları mümkün değil. Bunu tarih öngörümüzden, bilmeyenlerimiz ise Hollywood filmlerinden çıkarabiliyor. Sadece gün ve saat olarak bilemiyoruz, o kadar.
Daha burada şimdilik İran’ın parmağını açık ve net bir şekilde bilmiyoruz. Ancak Batılı ülkeler, ABD, İsrail ve İran her zaman birlikte çalışmışlardır. Tıynetleri bu. Büyük ihtimâlle burada da İran’ın güçlü bir parmağı vardır. O da ne yazık ki zamanla ortaya dökülecek şeylerden. Ancak İsrail’in etrafını istikrarsız hâle getirip yıllardır yutulacak yumuşak lokma hâline sokan tabiî ki İran’dır. Yemen’de ne devlet, ne de otorite bırakan İran’dır. Bu kargaşa içinde ABD savaş gemilerine saldırmak için bir grubu teşvik etmek o kadar zor bir iş değil. Kaldı ki, bunu yapamasanız da zaten Yemen’deki mevcut otorite boşluğunda çok rahat bir şekilde ABD (ve İngiltere, İsrail) olarak kendi savaş geminize saldırıp sonra da “Bana saldırdılar” diyerek, hedeflediğiniz ülkeye saldırırsınız, olur biter. Böyle şeyleri sanki ilk defa mı yaşıyoruz? Bunlar artık sıradan, adi vakalar hâlini aldılar ne yazık ki.
Bu senaryoların en bilineni ve en popüleri, ABD’deki İkiz Kuleler saldırı tiyatrosuydu. Zaten çelik karkasla yapıldığı için metal yorgunluğu sebebiyle yıkılmak zorunda olan İkiz Kuleleri bir senaryo ile gündüz gözüyle kameralar eşliğinde, milyar dolarlık bir Hollywood filmi senaryosu sosu ile dünyaya yutturdular. Tabiî ki bunu yutturanlar, “Her şeyi rahatlıkla yuttururuz” kolaycılığı ile aslında Yeşilçam filmlerinden daha pespaye senaryolarla ne yazık ki işlerini görüyorlar.
Bir de basında, “ABD ve İngiltere, Yemen’e hava saldırısı düzenledi” diye çıkan haberi bile isteye “İngiltere ve ABD savaşta” diye yazdım; çünkü dünya ölçeğinde yaşanan zulümlerin, saldırıların ve savaşların Akıl hocası genellikle İngiltere’dir. Bana göre durum bu. Genellikle İngiltere bu tür olaylarda vekâlet savaşlarını tercih eder, önde pek görünmez. Ancak bu sefer kendisi de fiilen sahada olduğundan, ya senaryonun sonuna yaklaştık ya da bölüşmeyi düşündükleri pasta çok büyük. Belki de her iki senaryo birlikte işliyor. Yoksa İngiltere bu kadar bariz bir şekilde kendisini ortalık yere atmaz.
Bu arada, ne enteresandır ki, Türkiye Petrol Rafinerilerine (TÜPRAŞ) petrol taşıyan bir geminin Umman açıklarında kaçırıldığı haberi düştü ajanslara. TÜPRAŞ, St. Nikolas tankerinin Türkiye’ye petrol taşıdığını doğruladı. Şirketten yapılan açıklamada, Irak’tan alınan 140 bin ton ham petrolü taşıyan “St. Nikolas” isimli gemi ile iletişimin kesildiği belirtildi. Biliyoruz ki, TÜPRAŞ Koç Holding’in yönetiminde.
Diğer bir enteresan durum da bu gemiyi İran’ın ABD’ye misilleme olarak kaçırdığını açıklaması. İran yönetim olarak dostunuz mu, düşmanınız mı, siz tahlil edin artık. Kimin eli kimin cebinde, belli değil.
İran’ın Irak’tan Türkiye’ye petrol taşıyan bu tankere Umman açıklarında el koyduğu doğrulandı. Eski adı Suez Rajan olan St. Nikolas tankeri, geçen yıl ABD tarafından el konulduğunda İran’a ait 980 bin varilden fazla ham petrolü taşıyordu. ABD o dönemde İran’ın, yaptırımları ihlâl ederek Çin’e kaçak petrol ihraç ettiğini iddia etmişti. Afrika’nın güneyinde ABD donanması tarafından el konulan tanker, ABD’nin Teksas eyaleti kıyılarına çekilmiş, tankerin taşıdığı İran’a ait petrol daha sonra satılmıştı. Tankerin adı ise yükü boşaltıldıktan sonra St. Nikolas olarak değiştirilmişti.
İran ise Suez Rajan’a el konulmasının ardından misilleme olarak geçtiğimiz sene Marshall Adaları bandıralı ABD merkezli enerji şirketi Chevron tarafından işletilen “Advantage Sweet” adlı petrol tankeri ile “Niovi” adlı Panama bandıralı petrol tankerine el koymuştu.
Senaryo olabildiğince geniş hazırlanmış; ABD, İran’ın petrolüne al koyuyor ve İran da buna misilleme olarak Türkiye’ye gelen petrole el koyuyor.
Bir diğer enteresan açıklama da Yemen saldırısının ardından ABD’den geldi. “Tansiyonu artırmak istemiyoruz; son birkaç gündür Husilerle yaşananların ötesinde bölgede tansiyonu artırmak için bir neden yok. Gerilimi onlar artırdılar. İran’la bir çatışma peşinde değiliz” yorumunu yapan ABD yetkilisi (Kirby), Kızıldeniz’deki gemi trafiğinin normale dönmesini arzu ettiklerini dile getirdi. E doğru söze ne denir? Zira biliyoruz ki, İran’la çatışma peşinde değilsiniz, birlikte çalıp birlikte oynuyorsunuz.
Bariz bir şekilde görünüyor ki, İsrail Gazze’de öyle bir sıkıştı, öyle bir sıkıştı ki İngiltere ve ABD, dünya kamuoyunun gözünü perdelemek ve İsrail’i bu zor durumdan kurtarmak için, İran’ın da yardımıyla, hem savaşı yaymaya çalışıyor, hem de her türlü senaryoyla İsrail’in bu çaresizliğini örtmeye çalışıyor. Bu aralar yaşanan bu türden her enteresan olayın altında bu telaşın parmağını ararsak iyi olur kanaatindeyim.
El birliği ile Türkiye’yi savaşa çekmeye çalışıyor olmasınlar. Maazallah! Ne yazık ki işler o tarafa doğru gidiyor. İstesek de, istemesek de...
Rabbimiz, ülkemizin, milletimizin ve başta Filistin olmak üzere tüm mazlum halkların yâr ve yardımcısı olsun!
Allah’a (cc) emanet…