TÜRKİYE, Azerbaycan’ın
bilgisi dâhilinde Ermenistan ile ilişkileri düzeltmeye başlıyor. Peki,
Ermenistan düzelen ikili ilişkilere rağmen dünya kamuoyunda Türkiye aleyhinde
çalışmaktan vazgeçer mi? İşte bu tereddüt, Türk ve Ermeni uzmanların iki
ülkenin ilişkileri normalleştirme sürecine temkinli yaklaşmalarını ve sonuçta
bir belirsizlik bile çıkarabileceğini göstermektedir.
“Türk
Birliği” toplam 300 milyon nüfusa denk geliyor. Avrupa Birliği’nin nüfusu 445
milyon, ABD’nin nüfusu ise 330 milyon. Rusya’nın nüfusu ise Türk Birliği
nüfusunun yarısı kadar. Burada Çin nüfusunu zikretmeye gerek yok sanırım.
Gerçi
“Türk Birliği” şimdilik Avrupa Birliği gibi bir birlik değil. Ancak ileride
dil, ekonomi, strateji ve Demir İpekyolu, bu birliği yeni kararlar almaya
zorlayacaktır. Ekonomik açıdan dünya ticaret yolunun omurgası olacak bu yol
dengeleri sarsacağından, söz konusu kararlardan hiç şüphe etmemek lâzım. Bu
nedenle Türk Birliği, geleceği omuzlayacak projelerin odağında yer almalıdır.
Şimdilik
Azerbaycan’ın 11 milyonluk nüfusu ortaya konursa hata yapılmış olur. Zira
Azerbaycan, Güney ve Kuzey Azerbaycan olarak bilinmektedir. Böyle bir hata,
Batı tarafından son derece titizlikle takip edilmekte ve şiddetle üzerinde
durulmaktadır.
İran
ile arası bozuk gibi görünen ABD, İngiltere, İsrail ve diğer Batı ülkeleri
İran’ı perde arkasından destekliyorlar. ABD’nin nükleer çalışmalar haricinde
İran’a ambargo uygulamasının haricinde ciddî bir karşı duruşu yoktur. İranlı
mültecilerin Birleşmiş Milletler (BM) çerçevesince barınma yerleri Niğde’dir.
Niğde’de konuşlanan İranlı mültecilerin kafası çalışan ve işe yarayacak
olanlarının hayâli ABD’ye uçmaktır. Yani bir ABD hayranlığı devam ediyor.
İran’ın
bu şekilde desteklenmesi büyük plânlar çerçevesince yapılmaktadır. İran,
alternatif bir İslâm dini anlayışı olarak dünyaya pazarlanıyor. Türkiye ise
Sünnî İslâm’ın yaşandığı önde gelen ülkelerden biri. Bu yüz, işin başka bir
tarafı. Ancak İran’ın Batı tarafından desteklenmesinin bir yüzü de İran’da
bulunan 40 milyon civarındaki Türklerdir.
Aras
nehri Azerbaycan Türklerinin ikiye bölünmüş noktası gibidir. Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasına rağmen Azerbaycan birleşemedi.
Türkiye’den sonra ikinci bir Türk devleti, 50 milyon ile dev bir yapı demektir.
Üstelik petrol ve doğalgaz zengini Azerbaycan’ın, ABD’nin ilk FETÖ yoluyla
girdiği Türk devletlerinden ilki olması da tesadüf değildir.
Tebriz
doğumlu, National Geographic dergisinin fotoğrafçısı ve Tahran Üniversitesi
mezunu Reza Deghati, kendilerini aynı toprakların çocukları olarak tanımlamakta
ve 50 milyon Azerbaycan Türkü olduğuna işaret etmektedir.
Böyle
bir fotoğrafta Birleşik Krallık’ın Çin, İran, Kuzey Kore ve Rusya’yı düşman
ilân etmesinin siyâsî bir yönü gibi göstermek istemesi bir yanıltmadır.
Krallığın, kendisine göre Rusya, Çin ve Kuzey Kore’yi bir ideolojik yapı
içerisine sokarak İran’ı da bu yapıya dâhil etmesi, aslında Büyük Azerbaycan’ın
oluşmasına engel olmak içindir. Ayrıca nükleer çalışmalar yapan bu ülkelere
teknolojik açıdan karşı duruş göstererek bir yanıltma daha yapmaktadır.
Bu
konuyla ilgili olarak her defasında üzerine basa basa dile getiriyoruz; Demir
İpekyolu, gelecek yıllarda ekonominin ve dünya ticaretinin en önemli omurgası
olacaktır ve bu ticaret yolunun tepesinde Krallık kendisinin olmasını
istemektedir. Bunun için 50 milyonluk Azerbaycan’a karşı çıkıyor. Bu da hem
İran’ın, hem de Rusya’nın işine geliyor. Ancak Rusya’nın sıcak denizlere inme
hayâli Suriye üzerinden gerçekleştiği için, bunun sürdürebilir olması nedeniyle
bölünmüş bir Azerbaycan, Rusya’nın işini kolaylaştırıyor.
Geçenlerde
Putin’in SSCB topraklarındaki hâkimiyetini anımsatır söylemde bulunması,
İngiltere ile Rusya’nın perde arkasında aynı amaca çalışmakta olduğunu
gösteriyor. İngiltere’nin bu ülkeleri düşman ilân etmesinin söylemden öteye gider
bir yönü yoktur.
Şimdilik
Türk Birliği’nin tek alfabede anlaşmaları çok uzak bir ihtimâl gibi görünüyor.
Bu uğurda doktora çalışmalarına çok fazla dikkat eden, önem veren ve nazara
alan da yok gibi. Az sayıda akademisyen, kendi gayretleri ile bir şeyler
yapmanın derdinde. Demir İpekyolu’nun Ankara ve İstanbul’dan geçecek olması
gibi büyük bir adım varken, Türk Birliği üzerinde ciddî doktora çalışmalarının
şiddetle desteklenmesi gerekir. Akademinin lokomotifleri ise son yıllarda sadece
iç kamuoyuna yönelik tercih edilmektedir.
Eski
SSCB’den Azerbaycan ayrıldığında, ilk ABD bu topraklara nüfuz etti. Bunun iki
nedeni vardır: Birincisi, ABD’nin bu konuda 10 bin lisansüstü tez çalışması
yaptırmasıdır. Bu aşamada Türkiye ise sadece 100 adet tez yaptırmıştır. Bu
tezlerin sadece 10 tanesi doktora çalışmasıdır. ABD’nin SSCB dağılmadan önce
Azerbaycan hakkında yaptırttığı 10 bin tezden elde edilen sonuç ise ABD Başkanlarına
kılavuzluk yapmıştır. İkinci neden ise, FETÖ terör örgütünün ABD’nin aparatı olması
ve zamanında Türk liderlerin bunlara destek vererek FETÖ’yü meşru
göstermesidir.
Bu
şimdilerde, Türk Birliği’ni oluşturan kültürel-geleneksel maya ve dokuya uygun
doktora çalışmalarının yüz binlerce olması gerektiğini ortaya çıkarıyor. Bu
aşamada bu kadar çalışma var mı dersiniz?
Devlet
sınırlarını korumak elbette çok uzak ülkelerden başlar. Türkiye işte bu nedenle
Afrika, Kırım, Ukrayna, Libya ve Venezuela gibi ülkelerle ilişkiler
geliştirerek adımlar atıyor. Ancak Türk Birliği ülkeleriyle olan çalışmalar
istendik düzeyde olsa bile statik düzeyde kalıyor.
İngiltere’nin
dinamik atılımları karşısında Türkiye de dinamik atılımlar yapmak zorundadır.
Bunların başında ivmelendirmeyi güçlendirecek doktora çalışmaları, ortak üniversiteler
ve araştırma merkezleri gelmelidir. En azından bu anlamda kültürel ortak yönün
şiddetle desteklenmesi için gereken adımların atılması kaçınılmaz hâl almıştır.
Türk-Alman, Türk-Japon üniversitelerinin kuruşmuş olmasının yanında Türk-Filistin, Türk-Kazak, Türk-Çin ve Türk-Türkmenistan üniversitelerinin sayıları arttırılmalı ve bunlar coğrafyanın hâkim üniversiteleri yapılmalıdırlar. Aksi durumda sinsi İngiliz plânlarının Demir İpekyolu projesinde ilk Azerbaycan ve Türkiye üzerine oynanmasına engel olmak güçtür. Plânın bozulması zorunludur. Bu aşamada Ermenistan ile ikili görüşme kararlarının alınması da zaman kazanma ve strateji açısından önemli bir atılım olmuştur.