“İngiltere’nin güvenliği Lübnan’dan başlar!”

Lübnan üzerinde oynanan bu oyunlar sırasında Lübnan, Türkiye ile bir görüşme gerçekleştirmek için harekete geçmişti. Ne hikmetse, tam da bu görüşme öncesinde Beyrut’ta patlama yaşandı! Aynı olayın bir benzeri Mısır’da yaşanmıştı. Mursi, Türkiye ile doğalgaz konusunda anlaşmışken, bir askerî darbeyle Mursi iktidardan indirilmişti.

KUZEYİ ve doğusu, bir hilâl şeklinde Suriye toprakları ile kuşatılmış bir ülkedir Lübnan. Ve güneyinde 60 kilometrelik bir sınırla İsrail’e komşudur. Resmî dili Arapça olan Lübnan, dinî ve etnik bakımdan oldukça karışık bir ülkedir.

Çeşitli etnik guruplardan oluşan halk, âdeta ayrı cemaat mensupları gibi yaşamlarını sürdürmektedir. Bunların başlıcaları Sünnî Müslümanlar (kıyı kesiminde), Şiî Müslümanlar (Bika vadisinde ve güneyde), Katolik Maruniler (büyük bölümü Lübnan dağlarında), Dürzîler (Lübnan dağlarının orta kesiminde), Ortodoks Rumlar (kıyı şehirlerinde) ve Katolik Ermeniler (güneyin kırsal kesimlerinde) yaşamaktadırlar. Bunların oranı hakkında resmî istatistikler bilgi vermemekte, gayr-i resmî kaynakların verdiği bilgiler de birbirini tutmamaktadır. Bu yüzden net bir rakam ortaya çıkmamaktadır.

Tarihe baktığımızda ABD, İsrail, Fransa, İtalya, Suriye, İngiltere ve Türkiye, Lübnan topraklarında her zaman birbirlerine rakip olarak varlıklarını sürdürebilmek için savaşmışlardır. Tüm bu savaşların bugüne kadarki etkisiyle Lübnan siyâsetinde Suriye’nin rolü kabul edilerek normalleşme sağlanmaya çalışılmıştır.

Milislerin silâh bırakmaları konusunda önemli başarılar elde edilmiştir öncelikle. 1989 Tâif Antlaşması, 1975-1990 arasında aralıklarla devam eden Lübnan İç Savaşı’nı sona erdirerek ülkede genel barışı ve siyâsî istikrarı sağlamıştır. Şubat 2003’te Suriye, askerî birliklerinin bir kısmını geri çekmiştir. Lübnan’ın güvenliği açısından Suriye’nin Lübnan’daki askerî varlığı, her iki ülke yetkililerince savunulmaktadır.

Diğer taraftan İran, Hizbullah aracılığıyla Lübnan üzerinde etkisini sürdürmektedir. 3 milyon 600 bin nüfusa sahip bu küçük ülkede 200 binin üzerinde Filistinlinin çeşitli kamplarda varlıklarını sürdürmesi de Lübnan-İsrail ilişkilerini hassas bir dengede tutmaktadır. İsrail’in Lübnan toprakları üzerinde hâkimiyet kurma çabası devam etmektedir.

Lübnan, uzun süredir yerel para biriminin dolar karşısında beş kata varan değer kaybı, ekonomik krizin yol açtığı protesto dalgası ve Hizbullah-İsrail arasındaki gerilimin tırmanması gibi konularla gündemdeydi. Ülkenin en büyük nüfusuna sahip şehri, ticârî ve sosyal metropolü ve aynı zamanda da başkenti olan Beyrut’ta bulunan ünlü Beyrut Limanı’nda bilinmeyen bir nedenle yangın çıktı. Yangın patlamaya dönüştü ve bilanço facia ile sonuçlandı. Patlamaya, limanda bulunan 2 bin 750 ton amonyum nitratın yol açtığı açıklandı. Patlamada en az 100 kişi hayatını kaybetti, 4 bin kişi de yaralandı. O hafta boyunca olağanüstü hâl ilân edildi.

Patlamaya ilişkin iddialar ise şöyle: Lübnan’daki Hizbullah örgütünün Beyrut limanında uzun yıllardır uzun menzilli füze programı yürüttüğü ve İsrail’in bu noktayı bu yüzden hedef almış olması sosyal medyada gündeme getirildi. Ancak iki taraf da bu iddiayı reddetti.

ABD Başkanı Donald Trump ise açıklamasında, patlamanın bir saldırı olabileceğini, görüntüleri izleyen generallerin bunun bir saldırı olabileceği üzerinde birleştiklerini aktardı. Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn ise, herhangi bir güvenlik önlemi alınmadan 2 bin 750 ton amonyum nitratın 6 yıl boyunca bir depoda tutulmasının kabul edilemez olduğunu ifade etti.

İsrail Dışişleri Bakanı Gabi Aşkenazi de yerel bir televizyona yaptığı açıklamada ülkesinin patlamayla ilişkisi olduğu iddiasını reddetti ve kazâ olabileceğini aktardı.

Tüm bu açıklamaların ardından, gözlerimizi İran’a çevirelim… İran için Lübnan’ın çok büyük bir anlamı var. Nedir bu anlamın sebebi?

İran, 2011’de Suriye Hükûmeti ile bir anlaşma yapmıştı: “Şii Boru Hattı”… Yani İran, Irak, Suriye, Lübnan üzerinden Avrupa’ya gönderilecek bir doğalgaz ve petrol boru hattı anlaşması… Suriye’de savaş çıkınca bu proje yarıda kaldı.

İsrail’se Lübnan’ı Doğu Akdeniz’de kendi anlaşma yaptığı ülkeler içerisine katmak istiyor. Ama Hizbullah’ın hükûmette baskın olması nedeniyle Lübnan bunu reddediyor. Lübnan, Doğu Akdeniz’deki gaz paylaşımında kilit bir ülke. İsrail, işte bu kilidi kırıp tüm güce sahip olmak istiyor!

Peki, Lübnan ne yaptı? Lübnan, Çin’le görüşmelerini sıklaştırdı. Çinliler Beyrut Limanı’nı restore etmek için Lübnan’a bir teklif vermişlerdi. Hizbullah lideri Nasrallah, geçen aylarda bir açıklama yapmış ve Çinlileri ülkeye davet etmişti. 2018 yılında yine Lübnan, Rusları davet etmişti. “Limanlarımızı Rus savaş gemilerine açacağız” demişlerdi resmen. Bu açıklama üzerine İngiltere Dışişleri Bakanı Lübnan’a gitmiş ve bir açıklama yapmıştı: “İngiltere’nin güvenliği Lübnan’dan başlar!”

İşte bu açıklamayı, patlamanın nedenini bilmek açısından önemli buluyorum!

Hattâ biraz daha hatırlayalım: 2018’de Lübnan Başbakanı Hariri, Suudi Arabistan’da bir hafta esir alınmıştı. Araya Fransa girmiş ve Hariri, Fransa’ya gitmişti. Fransa, Lübnan’a ekonomik sıkıntıları için AB’den 10 milyon dolarlık bir yardım sözü vermiş ve 860 milyon liralık yardımı da bizzat yerine getirmişti. Ne tesadüftür ki, bu patlama sonrası Lübnan’a ilk giden kişi, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron oldu. Çünkü Fransa’nın Doğu Akdeniz’de bir hesabı var!

Fransa’nın Libya’daki hesabını Türkiye bozdu. Şimdi Lübnan üzerinde oyun kuruyor bu yüzden. Eğer Lübnan üzerinde kendi hâkimiyetini sağlarsa, Doğu Akdeniz’de etkinliğini arttırmış olacak.

Lübnan’da yaşanan patlamanın ardından bir komisyon kurulması gündeme geldi, ancak Lübnan bu teklifi reddetti. Fakat öyle görünüyor ki, bu komisyon fikri Macron’dan geliyor. Neden Macron’dan? Zira kurguya göre komisyon, Hizbullah’ı suçlu bulacak. İngiltere zaten Hizbullah’ı terör listesine alacağını ilân etmişti. Aynı şekilde ABD, Hizbullah’la ilişkisi olan bir bankaya ambargo koymuş ve ceza keserek banka faaliyetini durdurmuştu. Şirketlere ve kişilere de ambargo koymuştu.

Lübnan üzerinde oynanan bu oyunlar sırasında Lübnan, Türkiye ile bir görüşme gerçekleştirmek için harekete geçmişti. Ne hikmetse, tam da bu görüşme öncesinde Beyrut’ta patlama yaşandı! Aynı olayın bir benzeri Mısır’da yaşanmıştı. Mursi, Türkiye ile doğalgaz konusunda anlaşmışken, bir askerî darbeyle Mursi iktidardan indirilmişti.

Arap Baharı gösterileriyle devrilmiş ve linç edilerek öldürülmüş olmasaydı, Türkiye, Libya ile yapmış olduğu anlaşmayı 2010’da Kaddafi ile daha erken yapacaktı. Orada da bir iç savaş başlattılar ve Kaddafi’yi indirdiler. Neyse ki sonraki süreçte Libya, kiminle işbirliği yapacağını düşünerek tarafını seçti ve “Türkiye” dedi. İşte tam da bu seçim sonucunda bölgede oyun kurucular ve oynayanlar değişmeye başladı!

Aslında her şey açık ve net. Bölgede kimler oyun kuruyor, kimler oynuyor, kimler kazanıyor, kimler kaybediyorsa tüm bu detaylardan çıkardığım sonuç şu: Oyun kuranlar yüzyıllardır aynı eller, oynayanlarsa yine aynı kuklalar. Fakat şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak; çünkü bölgesinde güçlü bir Türkiye var!

Allah Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın yâr ve yardımcısı olsun! O sadece Türkiye’nin değil, ümmetin lideri…


https://islamansiklopedisi.org.tr/