İngilizlerin “Kanal İstanbul” stratejisi

İçeride Kanal İstanbul projesine şiddetle karşı çıkanları bir kenara koyun. Bu projeyi ısrarla karalayan, dünyaya kötü lânse eden ve özellikle Türkiye’deki bankaların Kanal İstanbul projesine destek vermeyeceğini haykıranın İngiltere olması normal değildir!

KOCAELİ’nin Gebze ilçesine bağlı Darıca ile karşı tarafta bulunan Taşköprü’nün arası toprakla doldurulursa, kocaman bir baraj elde edilir. Böylece bölgede Sapanca, İznik ve Ulubat göllerinden daha büyük yeni bir göl/baraj elde edilmiş olur.

Bilindiği üzere Mersin’in Anamur ilçesinden seksen kilometre uzunluklu hat ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Geçitköy Barajı’na su gönderilmektedir. Bu yönden KKTC ile Türkiye bir vücut gibidir.

Benzer şekilde Anamur’un uç noktası ile KKTC’nin Sadrazamköy ve Hatay’ın Samandağ ilçesi ile KKTC’nin Dipkarpaz burnu birleştirilirse kocaman bir baraj daha elde edilebilir.

Bu fikirlerin anlamsız olduğu, Kanal İstanbul yapılmadan böyle fikirlerin saçma geleceği ve mevcut projelere eleştirinin artacağına dair mırıldanma sesleri kulaklarımızı çınlatıyor. Marmara ve Akdeniz bölgesine böyle baraj yapılır ya da yapılmaz, bu önemli değil; varmak istediğimiz nokta bu değil. Ama ileride bunlar düşünülürse şaşırmamak lâzım.

Japonya’nın Kore’ye yakın güney burnu ile Güney Kore’nin güneyi, Japonya’nın kuzeydeki burnu ile Rusya birleştirilirse kocaman bir baraj elde edilir. Benzer bir durum olarak Basra Körfezi’nin Umman Körfezi ile bağlantısı kesilirse en büyük barajlardan biri daha elde edilir. Kızıldeniz de Cibuti ile Yemen kara parçalarının birleştirilmesiyle bir baraj hâline getirilebilir.

Yukarıda ifade edilen Türkiye’deki iki yeni baraj önerisi bir fikir olarak dursun. İlk etapta böyle projelerin olmayacağına dair fikrin aşikârlığı ortaya çıksın. Ancak Japonya, Basra Körfezi ve Kızıldeniz’deki baraj fikri, Hollandalı bilim insanı Sjoerd Groeskamp ve arkadaşı Joakim Kjellsson’a aittir. Yani bilimsel değeri yüksek bir dergide (American Meteorological Society) yayınlanmış bir görüştür.

Groeskamp ve ekibinin aynı çalışmasında ve başkaca makalelerinde de değindiği bir baraj önerisi daha var: Fransa ile İngiltere’nin (161 kilometre) ve İskoçya ile Norveç’in (141 kilometre, 331 kilometre) kuzeyden kara parçası ile birleşiminden elde edilecek dev bir baraj fikri… Bu baraj oluşturulduğunda Belçika, Hollanda, Almanya, Danimarka, İsveç, Finlandiya, Estonya, Litvanya, Rusya ve Polonya, bu baraja kıyısı olan ülkeler olacaktır.

Groeskamp’nın proje önerileri, dünyanın muhtemel ileride yaşayacağı su kıtlığı için bir öneri niteliğindedir. Deniz suyunun teknik yardım ile içilebilir hâle dönüştürülmesiyle ileride yaşanacak su kıtlıklarını sıkıntısız atlatmaya ve enerji elde etmeye dönük bir fikirdir.

Bilim insanlarının böyle fikirleri olur. Ancak bunlar bilimsel verilerle açıklandığında anlam kazanır. Marmara’nın, boğazın altından birleştirilmesi de böyle bir fikirdi. Bu fikir metafizik âlemde yok hükmündeyken, inşâ edilerek fizik âlemde var durumuna intikal ettirildi.

Yazımızın girişindeki Türkiye’de denizleri kapatarak baraj elde etme fikri, bir bakışı ortaya koymak için yazıldı. Yalnız, Groeskamp ve ekibinin proje önerileri içinde doğayı en fazla etkileyecek olanı, Fransa, İngiltere, İskoçya ve Norveç arasında kalan Kuzey Denizi’nin baraj hâline dönüştürülmesidir ve neredeyse tüm dünyayı etkileyecek bir projedir. Lâkin buna dair pek gündem oluşmadı. İnsanlık buna pek tepki göstermedi. Özellikle Türkiye’de bu projenin harikalığını konuşanlar bile oldu.

Ancak uzunluğu 40-45 kilometre olan, derinliği ise 25 metre olacak “Kanal İstanbul” projesi için neredeyse dünya ayağa kalktı. Genişliği en fazla 150 metre ve derinliği 25 metre olan bir kanal, kritik zamanlarda en fazla bir hafta çalışarak kapak ile kapatılıp önceki hâline ânında dönüştürülebilir.

Bunca yaygaranın perde arkası hiç göründüğü gibi değil. İçeride Kanal İstanbul projesine şiddetle karşı çıkanları bir kenara koyun. Bu projeyi ısrarla karalayan, dünyaya kötü lânse eden ve özellikle Türkiye’deki bankaların Kanal İstanbul projesine destek vermeyeceğini haykıranın İngiltere olması normal değildir!

En önemli nokta şurasıdır: İngiltere, Kanal İstanbul projesini dünyaya en fazla karalayan ülkedir. Aynı zamanda İngiltere (namı diğer Birleşik Krallık), sıkı durun, “Kanal İstanbul” projesine Çin’le birlikte en çok talip olan ülkesidir. Ortada bir çelişki yok mu?

İngiltere, bu tür konularda iki nokta üzerinden politika güder: Biri dünya ticaret geçiş güzergâhları/yolları, diğeri ise stratejik noktalardır. Kanal İstanbul, Demir İpekyolu projesinin tam olarak üzerinde bulunmaktadır. Bu aşamada Kanal İstanbul projesiyle ilgili özellikle İngiliz basınının projeyi karalaması, İngiliz siyasetinin bir parçasıdır.

Kanal İstanbul, İngilizlerin iştahını kabartmaktadır. Ne yapıp edip projenin yapım ihalesini almak istiyorlar. Bunun için her tarafta projeyi karalıyorlar. Proje karalandıkça, projeye olan talep azalacak, mümkün oldukça proje daha ucuza kapatılmış olunacak. İlginç olansa, içerideki bazılarının sırf “inat/muhalefet” adına İngilizlerin bu plânına bilerek ya da bilmeyerek yağ sürmüş olmalarıdır.

İngilizler, İstanbul’un üçüncü köprüsünü nasıl karşılamışlarsa, Kanal İstanbul projesini de heyecanla bekliyorlar. Bu projede yer almak istiyorlar. Mümkünse tek başlarına, değilse en fazla Çin ortaklığı ile bu Kanal İstanbul projesini omuzlamak niyetindeler. Projeyi karalayarak tek kalmak ve en ucuza almak niyetindeler. Hinlik dolu sinsice bir plân değil mi? Bilindik İngiliz siyaseti... 

Böylelikle hem Demir İpekyolu güzergâhında stratejik bir noktayı, hem de yeni ticaret yolunun omurgasında söz sahibi olmayı hedefliyorlar. Korkarım ki, bu hedeflerini gerçekleştirecekler. Keşke içeriden yerli şirketler üstlense… Ama bunun olmayacağı yönündeki karineler barize dönüşmüş durumdadır.

Çevreye ve doğaya hiç zararı olmayan Kanal İstanbul projesine karşı çıkarken Kuzey Denizi’ni baraja çevirecek projeyi alkışlamak hariçte akıllıca bir politikayken, dâhilde tam anlamıyla cehalet, akıl kullanmamak ve duygularla hareket etmektir.