KOCAELİ’nin
Gebze ilçesine bağlı Darıca ile karşı tarafta bulunan Taşköprü’nün arası
toprakla doldurulursa, kocaman bir baraj elde edilir. Böylece bölgede Sapanca,
İznik ve Ulubat göllerinden daha büyük yeni bir göl/baraj elde edilmiş olur.
Bilindiği üzere Mersin’in Anamur
ilçesinden seksen kilometre uzunluklu hat ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin
Geçitköy Barajı’na su gönderilmektedir. Bu yönden KKTC ile Türkiye bir vücut
gibidir.
Benzer şekilde Anamur’un uç
noktası ile KKTC’nin Sadrazamköy ve Hatay’ın Samandağ ilçesi ile KKTC’nin
Dipkarpaz burnu birleştirilirse kocaman bir baraj daha elde edilebilir.
Bu fikirlerin anlamsız olduğu,
Kanal İstanbul yapılmadan böyle fikirlerin saçma geleceği ve mevcut projelere
eleştirinin artacağına dair mırıldanma sesleri kulaklarımızı çınlatıyor. Marmara
ve Akdeniz bölgesine böyle baraj yapılır ya da yapılmaz, bu önemli değil; varmak
istediğimiz nokta bu değil. Ama ileride bunlar düşünülürse şaşırmamak lâzım.
Japonya’nın Kore’ye yakın güney
burnu ile Güney Kore’nin güneyi, Japonya’nın kuzeydeki burnu ile Rusya
birleştirilirse kocaman bir baraj elde edilir. Benzer bir durum olarak Basra Körfezi’nin
Umman Körfezi ile bağlantısı kesilirse en büyük barajlardan biri daha elde
edilir. Kızıldeniz de Cibuti ile Yemen kara parçalarının birleştirilmesiyle bir
baraj hâline getirilebilir.
Yukarıda ifade edilen Türkiye’deki
iki yeni baraj önerisi bir fikir olarak dursun. İlk etapta böyle projelerin
olmayacağına dair fikrin aşikârlığı ortaya çıksın. Ancak Japonya, Basra Körfezi
ve Kızıldeniz’deki baraj fikri, Hollandalı bilim insanı Sjoerd Groeskamp ve
arkadaşı Joakim Kjellsson’a aittir. Yani bilimsel değeri yüksek bir dergide
(American Meteorological Society) yayınlanmış bir görüştür.
Groeskamp ve ekibinin aynı
çalışmasında ve başkaca makalelerinde de değindiği bir baraj önerisi daha var: Fransa
ile İngiltere’nin (161 kilometre) ve İskoçya ile Norveç’in (141 kilometre, 331
kilometre) kuzeyden kara parçası ile birleşiminden elde edilecek dev bir baraj
fikri… Bu baraj oluşturulduğunda Belçika, Hollanda, Almanya, Danimarka, İsveç,
Finlandiya, Estonya, Litvanya, Rusya ve Polonya, bu baraja kıyısı olan ülkeler
olacaktır.
Groeskamp’nın proje önerileri,
dünyanın muhtemel ileride yaşayacağı su kıtlığı için bir öneri niteliğindedir. Deniz
suyunun teknik yardım ile içilebilir hâle dönüştürülmesiyle ileride yaşanacak
su kıtlıklarını sıkıntısız atlatmaya ve enerji elde etmeye dönük bir fikirdir.
Bilim insanlarının böyle
fikirleri olur. Ancak bunlar bilimsel verilerle açıklandığında anlam kazanır.
Marmara’nın, boğazın altından birleştirilmesi de böyle bir fikirdi. Bu fikir
metafizik âlemde yok hükmündeyken, inşâ edilerek fizik âlemde var durumuna
intikal ettirildi.
Yazımızın girişindeki Türkiye’de
denizleri kapatarak baraj elde etme fikri, bir bakışı ortaya koymak için
yazıldı. Yalnız, Groeskamp ve ekibinin proje önerileri içinde doğayı en fazla
etkileyecek olanı, Fransa, İngiltere, İskoçya ve Norveç arasında kalan Kuzey
Denizi’nin baraj hâline dönüştürülmesidir ve neredeyse tüm dünyayı etkileyecek
bir projedir. Lâkin buna dair pek gündem oluşmadı. İnsanlık buna pek tepki
göstermedi. Özellikle Türkiye’de bu projenin harikalığını konuşanlar bile oldu.
Ancak uzunluğu 40-45 kilometre
olan, derinliği ise 25 metre olacak “Kanal İstanbul” projesi için neredeyse dünya
ayağa kalktı. Genişliği en fazla 150 metre ve derinliği 25 metre olan bir kanal,
kritik zamanlarda en fazla bir hafta çalışarak kapak ile kapatılıp önceki
hâline ânında dönüştürülebilir.
Bunca yaygaranın perde arkası hiç
göründüğü gibi değil. İçeride Kanal İstanbul projesine şiddetle karşı çıkanları
bir kenara koyun. Bu projeyi ısrarla karalayan, dünyaya kötü lânse eden ve
özellikle Türkiye’deki bankaların Kanal İstanbul projesine destek vermeyeceğini
haykıranın İngiltere olması normal değildir!
En önemli nokta şurasıdır:
İngiltere, Kanal İstanbul projesini dünyaya en fazla karalayan ülkedir. Aynı
zamanda İngiltere (namı diğer Birleşik Krallık), sıkı durun, “Kanal İstanbul” projesine
Çin’le birlikte en çok talip olan ülkesidir. Ortada bir çelişki yok mu?
İngiltere, bu tür konularda iki
nokta üzerinden politika güder: Biri dünya ticaret geçiş güzergâhları/yolları,
diğeri ise stratejik noktalardır. Kanal İstanbul, Demir İpekyolu projesinin tam
olarak üzerinde bulunmaktadır. Bu aşamada Kanal İstanbul projesiyle ilgili
özellikle İngiliz basınının projeyi karalaması, İngiliz siyasetinin bir
parçasıdır.
Kanal İstanbul, İngilizlerin
iştahını kabartmaktadır. Ne yapıp edip projenin yapım ihalesini almak
istiyorlar. Bunun için her tarafta projeyi karalıyorlar. Proje karalandıkça,
projeye olan talep azalacak, mümkün oldukça proje daha ucuza kapatılmış
olunacak. İlginç olansa, içerideki bazılarının sırf “inat/muhalefet” adına
İngilizlerin bu plânına bilerek ya da bilmeyerek yağ sürmüş olmalarıdır.
İngilizler, İstanbul’un üçüncü
köprüsünü nasıl karşılamışlarsa, Kanal İstanbul projesini de heyecanla
bekliyorlar. Bu projede yer almak istiyorlar. Mümkünse tek başlarına, değilse
en fazla Çin ortaklığı ile bu Kanal İstanbul projesini omuzlamak niyetindeler.
Projeyi karalayarak tek kalmak ve en ucuza almak niyetindeler. Hinlik dolu
sinsice bir plân değil mi? Bilindik İngiliz siyaseti...
Böylelikle hem Demir İpekyolu
güzergâhında stratejik bir noktayı, hem de yeni ticaret yolunun omurgasında söz
sahibi olmayı hedefliyorlar. Korkarım ki, bu hedeflerini gerçekleştirecekler.
Keşke içeriden yerli şirketler üstlense… Ama bunun olmayacağı yönündeki
karineler barize dönüşmüş durumdadır.
Çevreye ve doğaya hiç zararı
olmayan Kanal İstanbul projesine karşı çıkarken Kuzey Denizi’ni baraja
çevirecek projeyi alkışlamak hariçte akıllıca bir politikayken, dâhilde tam
anlamıyla cehalet, akıl kullanmamak ve duygularla hareket etmektir.