İngiliz hasta

Medenî Batı’da vaziyet bu minvâlde iken, Türkiye dünyanın her noktasından vatandaşlarını yurda getirmek için özel uçaklar gönderiyor. Bugüne kadar 500 bin civarındaki vatandaşını bilâbedel ülkesine getirdi ve hâlen de getirmekte.

OSMANLI Devleti için “Hasta Adam” benzetmesini ilk kullanan, Rus Çarı Birinci Nikola olmuştu. Sene 1850’ler filan… Bu benzetme Evropa devletlerinden pek fazla “like” almıştı ve birçok devlet başkanı bu benzetmeyi keyifle kullanmıştı.

Gerçi Çar Birinci Nikola, Kırım Savaşı’nda “Hasta Adam” Osmanlı Devleti’ne yenilmiş, bu savaşta ölmüş ve Çarlık Rusya’sı Osmanlı’dan daha önce, 1917’de yıkılmıştı. Yani Hasta Adam, Çarlık Rusya’sını gömmüştü.

Ve gerçi aynı “Hasta Adam”, tarihinin en zayıf döneminde, en ihtişamlı günlerini yaşayan Birleşik Krallık ordularına Çanakkale’de, Kutü’l-Amâre’de ve Selman-ı Pak’ta tarihinin en ağır yenilgilerini de tattırmıştı.

Ne ironi ama!

Günümüz kıta Avrupa’sı ve yeni kıta Amerika, an itibariyle hastalıktan kırılıyor. Hem de bu hastalık, Çar Nikola’nın yaptığı gibi bir benzetmeden ibaret de değil.

ABD’nin ve Avrupa’nın hastane koridorları yerlerde yatan “yoğun bakımlık” hastalarla dolu…

Medenî dünyanın yaşlıları bakım evlerinde ölüme terk edilmiş durumdalar… Bakım evlerindeki ölüm vakaları resmî istatistiklere bile girmiyor.

New York’un semâlarında akbabalar daireler çizmeye başladılar.

Avrupa’nın ve ABD’nin hastanelerinde görevli personele bile yeterince tıbbî koruma malzemesi temin edilemiyor. İngiltere, sağlık personellerinden tek kullanımlık önlükleri yıkayarak tekrar tekrar kullanmalarını istedi ve İngiliz sağlıkçılar durumu protesto etmek için toplu olarak görevlerini bırakacaklardı ki o gün, Türkiye’den tıbbî yardımlar ulaştı Kraliçe’nin topraklarına.

Bu arada Kraliçe hasta, hattâ “Gidici!” diyebiliriz; Abdullah Gül’ün helâllik almasında fayda var. Veliaht Prens Charles da hasta, durumu kritik. Hattâ Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson da hasta. Ama o kefeni yırtmış gibi; en azından şimdilik…

Kraliçe’nin toprakları, 1996 yapımı Oscar ödüllü “İngiliz Hasta” filmini yaşıyor âdeta.

Kıta Avrupası’nın durumu da çok farklı değil. Almanya dışında tüm Avrupa’nın sağlık sistemi çökmüş vaziyette. Avrupa genelinde ölümlerin toplam vakalara oranı yüzde 13 seviyelerinde. Yani virüse yakalanan 100 kişiden 13’ü ölüyor.

Durumu en iyi olan Almanya’da bu oran an itibariyle yüzde 3,75; Türkiye’de ise yüzde 2,5.

30-40 bin avrolar mertebesindeki Koronavirüs tedavisi için Avrupa hastaneleri hasta seçer duruma geldiler. Kapitalist düzen ölü yatırımı sevmez, bilirsiniz!

Mezkûr ülkeler Türkiye’den gelecek yardımları ve lütfedersek solunum cihazlarını dört gözle beklemekteler. Hâlihazırda 44 ülkeye, üzerinde “Türk Bayrağı” ve “Cumhurbaşkanlığı Forsu” bulunan yardım kolileri ulaştırılmış durumda.

Medenî Batı’da vaziyet bu minvâlde iken, Türkiye dünyanın her noktasından vatandaşlarını yurda getirmek için özel uçaklar gönderiyor. Bugüne kadar 500 bin civarındaki vatandaşını bilâbedel ülkesine getirdi ve hâlen de getirmekte.

Tüm hastalarımıza ücretsiz test ve tedavi sunmaya devam ediliyor. Bazı aksaklıklar yaşanmış olsa da vatandaşımıza ücretsiz maskeler dağıtılıyor.

İki hafta içerisinde tamamen yerli üretim solunum cihazlarının seri üretimine geçildi.

Bu süreç birçok ezberin bozulmasını sağladı ve bir zamanlar tedavi için başvurulan Avrupa ve ABD sağlık sisteminin “kâğıttan kaplan” olduğunu ortaya çıkarıverdi.

İşitmişsinizdir, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, birkaç gün önce şu minvâlde bir açıklama yaptı: “Sevgili vatandaşlarımız, kendinizde bir semptom hissediyorsanız evlerinizde iyileşmeyi beklemeyiniz, hastanelerimize başvurunuz. Burası Amerika ya da Avrupa değil. Kendinizi Türk hekimlerine emanet ediniz.”

Hâl böyle iken -bu zor günlerde bile- ülkesine destek vermekten, sağlık sistemi hakkında bir tek müspet cümle kurmaktan imtina edenleri ve hâlâ şikâyetlenip duranları Allah’a mı havâle etsek, yoksa Avrupa hastanelerine bilemiyorum.

Tercihi kendilerine bırakmalı bence.

Kalınız sağlıcakla efendim…