“ÇOK
gezen mi bilir, çok okuyan mı?” Çokça rastlamış, türlü yorumlar yapmışızdır bu
soruyla ilgili. Kimi “Çok gezen” der, kimi “Çok okuyan”… Soruyu bir kenara
bırakalım da “İncir Çekirdeği”ne bakalım. Bakalım ki belki gezmiş görmüş kadar
oluruz.
Hereke’den çıkıyoruz yola Sayın Haluk Dursun’la
birlikte. “Hereke, Kocaeli ili Körfez ilçesine bağlı bir semttir. Doğusunda
Şirinyalı, batısında Tavşancıl, kuzeyinde Gebze, güneyinde İzmit körfezi yer
alır. D-100 karayolu ve TEM otoyolu üzerinden İstanbul'a
65, İzmit'e
27 kilometre uzaklıktadır. Haydarpaşa-Ankara demiryolu üzerinde bulunan Hereke'den Adapazarı ve Haydarpaşa arasında düzenli tren
seferleri yapılmaktadır. Yine Hereke ile körfezin karşı kıyısındaki Karamürsel arasında
düzenli vapur seferleri yapılmaktadır. Gebze’ye düzenli olarak belediye
otobüsleri çalışmaktadır. İzmit’e ise halk otobüsleri hizmet vermektedir.”[i]
Sayın Haluk Dursun, gerek işi sebebiyle, gerekse
yerinde duramayışından -kanında Yörüklük olmasından olsa gerek- maşallah
gezmedik yer bırakmamış. Gezmekle de kalmamış, oturup gezi fırsatı olmayanlar
için yazmış da yazmış…
Hereke’den başlıyoruz… Önce İstanbul’a uzanıyor,
dağlarını, tepelerini, çınarlarını, meşelerini, zeytin ağaçlarını,
lokantalarını, kebapçılarını, geçmişinden günümüze çiçekli bahçelerini, panayır
yerlerini, sefa mekânlarını, saraylarını, hanlarını ve hamamlarını, hâsılı aklınıza
neresi geliyorsa adım adım dolaşıyoruz.
Sayın Dursun gibi ben de ağaçları çok severim. Bu
yüzden çınarlardan başlayalım sizinle…
Mesela İstanbul’daki en eski, en yaşlı, çapı en geniş
yüzyıllık çınar nerededir, bileniniz var mı? Eyüp Sultan Camii bahçesinde ve
çevresindeki çınarlar hiç dikkatinizi çekti mi? Ya bir zamanlar Topkapı Sarayı
bahçesinde bulunan “Yeniçeri Çınarı”ından haberiniz var mı? Ya Yeni Boğaz’ın
tepelerindeki Zekeriyaköy’ün çeşmeli çınarından, yine İstanbul’da önünden
tramvayın geçtiği Zeynep Sultan Camii önündeki Alemdar çınarı, Çırçır çınarı,
Çatalca çınarı, Topkapı Sarayı’nın anıt çınarı, Enderun Avlusu’nu bekleyen
çınar ve yine Topkapı Sarayı Babüssaade çınarından?
“Ona öyle demezler, peynir ekmek yemezler”[ii]
Sofralarımızdan ve sabah kahvaltıdan eksik olmayan,
Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden, türlü türlü çeşidi olan peynirin iyisi, en
meşhuru hangisidir? Kaç çeşidi yapılır Anadolu’da, adları nelerdir? Nasıl
yapılır? Peynirle yapılan yemekler nelerdir? Hangi çeşit peyniri nerede
bulursunuz, nerede bulamazsınız?
Ya dünyadaki peynir türleri? Fransızların bir Keşiş peyniri
vardır mesela. Almanya-İsviçre ortak kültürünün ürünü “Tilsiter”,
Fransız-İsviçre bölgesinin “Emmental peyniri”, İtalyanların “Parmigiano
Reggiano”su, Hollanda’nın Gouda’sı… Hollanda o kadar ileri gitmiş ki bu işte,
Alkmaar şehrinde bir peynir müzesi bile kurmuşlar. Bir de İngilizler, Gloucester’de her yıl peynir yuvarlama
festivali düzenliyorlar.
“Ayılar nasıl kafayı bulur?”[iii]
Başlığa şaşırmayın! Ayılar doğada alkol almadan kafayı
bulabiliyorlarmış meğer. Neyle mi? Kocayemiş... Ayıların keyif alıcı
maddelerindendir kocayemiş.
“Kocayemiş, eskiden kimsenin satmayı aklına
getirmediği, dağlarda bularak ağacından yediği bir meyveydi. Toplanıp eve bile
getirilmezdi. Çünkü onun keyfi yerinde yemektedir. Geri kalanını kurda kuşa yem
olarak bırakmak gerekir. Onlarda o hayvancıkların payı vardır. Doğada yetişen
pek çok meyvede kurdun kuşun hakkı hep gözetilirdi eski insanlar tarafından. Son
zamanlarda artık her şey paraya dönüştüğü için, bunlar dağlardan toplanarak
pazarda satılır oldu. Sakarya nehri boylarında “kocakarı yemişi” adıyla
kadınlar tarafından pazarlarda satıldığını gördüm. Ayının yemişi de, içkisi de,
keyif verici maddesi de başta kocayemiştir.”[iv]
“Ayva sarı, nar kırmızı”[v]
“Narın albenisi, cazibesi bir kere renginden geliyor:
Kırmızı… Sonra suyuna kadar tadını çıkarıyor insanlık. Ayva, bırakın suyunu
çıkarmayı veya meyve suyu olarak içmeyi, yerken adamı boğar; kuru kuru yutmak
zorlaşır. Ayva yerken, yanında bir bardak suyu hazır tutmak ihtiyaten çok
faydalıdır.”
“Nar da, ayva da bizim insanımız için çokça önemlidir
ki onca türküye, şiire söz olmuş, yâre naz olmuş: ‘Bağa vardım nar için, gül
kopardım yâr için…’ ‘Şu gelen yâr olaydı, elinde nar olaydı’ (…)” [vi]
“Dağlar dağlar, ulu dağlar”[vii]
“Güzel ülkemin güzel dağları… Bir zaman Maraş’ta,
şehrin ortasında, Maraş Kalesi’nden şehre bakmıştım. İlk aklıma geleni
sormuştum kendi kendime: ‘Aynı Bursa’m gibi mi ne? Aynı benim Bursa’m gibi mi
kurulmuş ne Maraş’ım da?’ Dağın yamacından ovaya yayılmış ikisi de. Yalnız
Uludağ çok daha büyük ve benim Bursa’m da yine çok daha büyük olduğundan, ovaya
daha çok yayılmış sanki. Ama iki şehrin de kuruluş şekli aynı desem yeridir.
Dağdan aşağıya, ovaya doğru uzanmış ikisi de. İkisi de dağa yaslamış sırtını,
biri Ahır dağına, diğeri Uludağ’a…”
İncir Çekirdeği’nde bir de dağları bulacaksınız.
Tırmanacak, tepelerinden ovalara bakacaksınız uzun uzadıya. Dünyanın en yüksek
dağını bilirsiniz, ya ülkemizin en yüksek dağını? Hangisinin zirvesinden
bakınca hangi şehri seyran edersiniz? Hangi dağ efsanelere konudur? Hangisinin
ormanları daha gürdür?
Bitirirken…
Bunca güzel gezme ve görmenin (okumanın) yanında bir
de güzel nasihati var Sayın Dursun’un: “Kısacası arkadaşlar ve özellikle
gençler, ‘sıradan’ ve ‘sürüden’ olmayacaksınız. Hayırlı insan olun; başkası
sizin elinizden, dilinizden, işinizden emin olsun. ‘İnsanlığın hayırlısı,
insanlığa hayırlı olandır.’ Ne olursanız olun, adam gibi adam olun! Ana
babanızın, hocanızın mutlaka duasını alın. Haydi ilk dua benden: Hakkınızda
hayırlısı olsun…”[viii]
[i] http://tr.wikipedia.org/wiki/Hereke,_K%C3%B6rfez
[ii] İncir Çekirdeği / Hereke’den Çıktım Yola s. 139
[iii] Çekirdeği / Hereke’den Çıktım Yola s. 126
[iv] Çekirdeği / Hereke’den Çıktım Yola s. 128
[v] Çekirdeği / Hereke’den Çıktım Yola s. 112
[vi] Çekirdeği / Hereke’den Çıktım Yola s. 112
[vii] Çekirdeği / Hereke’den Çıktım Yola s. 202