İnci kolye

Ben öldüğümde bile kalbi durmayan dev bir insanmış kâinat. Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok. Ama küsmek yok bundan böyle. Kendimle barıştıktan sonra kimseye küsmem artık. Bilirim ki ıssız bir köşede ağlasam sesimi duymayan yok. Yahut bir şen kahkahamda kalbi sevinmeyen yok.

EN çok hangi yaraya merhem olur sözlerim? Her bir satırın bedelini ödüyorum gönlümde. Yazmak tutkunu olmak, başıboş cümlelerin sıralanması değil elbette. Her şeyin en güzeli yaratılmış ve söylenmiş zaten...

Her insanı kendi içinde büyümüş bir medeniyete benzetiyorum. Ama dev surlarla örülü ve kapısı bilinmeyen bir gizem şehridir o. Bir söz, bir bakış, bir ses tonu veya bir duruş, o şehrin bir kapısını açar. İnsanların neler düşündükleri, neler yaptıkları çok önemli bana göre. Onlar devasa bir tabloda birer rengi temsil ediyorlar. Ağaran her tel saçı yolmaya kalksak, bir zaman sonra bir tel saç bile kalmaz başımızda. Fakirlik, zenginlik, güzellik, çirkinlik, hastalık, sağlık, dağlarla vadiler gibi, karalarla denizler gibi manzarayı tamamlıyorlar.

Şöyle bir göz gezdirdiğimde etrafıma, “Ben” diyen tek varlık insan. Zengin insan, fakirin duasının dilencisidir belki de. “Tek başıma oturdum diyelim evimde, kime ne, istediğimi yaparım. İstediğim kadar açarım suyu. Parası benden çıkmıyor mu? İstediğim kadar alırım ekmeği. Artanı çöpe gitse kime ne? Saatlerce uyusam kime ne? Gezip dolaşsam, az çalışsam, yarı aç, yarı tok olsam kime ne? Kendi kendime ağlasam, üzülsem kime ne? Benim hayatım değil mi?” diyen herkese diyorum: “Ben” diye bir kavram yok, “Benim” diye de…

Gönlümde tek başına bir kasırga kopsa yahut bir yangın çıksa, kime rastlasam dalayıp geçecektir. İçimde dev bir sütun yıkılsa, kim bilir kaçının başını ezecektir? Bir  kimse kendi evinin en kuytu köşesinde, kimselerin görmediği yerde bile “Ben tek başımayım” diyemez. Herkesten en kaçtığı anlarda bile herkesle en yakındır.

Bir evsiz çocuğun içindeki acı ve sevgisizlik büyür, onun yüreğindeki deprem, kendisiyle beraber birçok bedeni göçük altında bırakır. Meyhanelerin içine girmeyen, oradan nasip almadığını sanır. Orada içenler, aslında herkese birer yudum içirirler. Sarhoş olunca içlerindeki yük gemileri alabora olur da yükler arasında limana ulaşamadan batan malların yarısı da bizimdir.

Adamın biri evde çocuğunu döver, çocuk küfür öğrenir, kin dolu sözleri gelir, bizim terbiyesi için uykusuz kaldığımız masum çocuğumuzun diline dolanır. Adamın saçtığı dehşet dört duvar arasında kalmaz, kalamaz. Çünkü ne o tek başınadır, ne de biz.

Kimse “Anlamsız, işe yaramazın biriyim” diyemez. Kılını kıpırdatsa dünyanın kaderini değiştiriyor çünkü. Ama farkında bile değil. Bugünün sonunda başımı yastığa koyunca yaptığım tövbeler ve şükürler, sonraki gün rotamı değiştiriyorlar. Kimse görmese de aynadaki gülüşüm ya da bereketli bir gün için gösterdiğim çabalar, yüzlerce varlığın yönünü etkiliyor.

Dünyanın bir köşesinde birinin boğazından bir lokma geçse, o lokma kana karışınca, o lokmayı ben de kendi damarımda hissetmeliyim, sanki biraz sonra benim için kan aranacak ve o kimse gelip de kan verecekmiş gibi… Birinin gözleri dolunca, gözyaşı benim gözümden akmalı ve o gözyaşları da bir başkasının yüreğini ıslatmalı. Her ölenle ölmeli, her doğanla doğmalıyım. Her kahkahayı duymalı gönlüm, her hastanın sancısının yarısı bende olmalı. Biri yarınından ümit kestiğinde, herkes birer umutla gelmeli onun yanı başına.

Elimiz kesilince bile bütün vücut duyar sızısını. Zaten bu yüzden her hücre elinden gelen yardımı yapar. Birlik bilinci bizim bedenimizde varken, aklımız ve yüreğimizde neden olmasın? Bir kafanın cahilliği sebebiyle bir orman yandığında, yakan kurtuluyor ama yananlar kurtulmuyor. O kafayı cahilliğiyle başbaşa bıraktığımızda yanan biz oluyoruz.

Aklım almıyor bu kadar özgürlük alanı içinde neden “ben” hücresinde hapsediyoruz kendimizi? “Ben” demek, bütün varlıklara açık açık rest çekmektir. Her şeye gücü yeter de birinin, o zaman “Ben” deyip çıkar meydana. “Ben” diyen, topraklarını bedava dağıtan bir imparator gibidir. Ama sonunda bir avuç toprağın üzerinde tek başına kalakalır. Saltanat sürmek isteyen varsa halkını çiğneyip geçmez.

Kendini herkesten ayrı bir yere koyan kimse eline bir avuç toprak alsın. Tertemiz bir örtünün üzerine serpsin de dağılan parçacıklara baksın, hangisi daha muhteşem? Bir bakıma öyle değil miyiz? Yeryüzüne serpilmiş toz taneleri gibi her birimiz aynı boyda. Küçük olduğunu anlayanlar büyüyor, “Büyüğüm” diyenler küçülüyorlar.

Kendimi eşyadan ayırdım, topraktan uzak gördüm, gökyüzüne bakmadım, herkese kırıldım, herkesten kaçtım… Meğer hiç yalnız kalmamışım, eşya benmişim, güneş benmişim, toprak ben, su ben, hava benmişim… Dev bir insanmış kainat ve gözbebeği benmişim. Ben öldüğümde bile kalbi durmayan dev bir insanmış kâinat. Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok. Ama küsmek yok bundan böyle. Kendimle barıştıktan sonra kimseye küsmem artık. Bilirim ki ıssız bir köşede ağlasam sesimi duymayan yok. Yahut bir şen kahkahamda kalbi sevinmeyen yok. Artık bütün nefeslerimi herkes için alıyor, bu hayat şarkısını herkes için çalıyorum.