
UZAYIN boşluğunda olsa
da dünyayı ayakta tutan birkaç haslet var. Bunların başında iyilik, doğruluk ve
adalet anlayışı gelmektedir.
Dengeyi
bozansa, ne yazık ki bu hasletlere münafi yaşam sürenlerin beyhude gayretidir.
Kişi, en yakınındakiler başta olmak üzere, sevdiklerine ve yol arkadaşlarına
inanmak ve güvenmek istedikçe, sonuç hep “kandırılmak” olur. Yani hüsranla
biten yolculuklar başlar. Sonrasında ise toplumu oluşturan fertlerin birbiriyle
teşrik-i mesaisinde yaşanan kopmalar ve kırılmalar…
Hayatlarını
böyle bir kurgu içinde yürütmeyi tercih edenlerin en büyük sığınağı ise “yalan”
gibi çok kötü bir alışkanlığın sakız misali dişler arasında esnek hâle
getirilmesidir.
Oysa
sadece “yalanı” hayatımızdan çıkarabilsek -kudrete dokunan bir söz olmadan berî
tutarak- belki de dünyanın yörüngesi değişir.
Ama
gelin görün ki, yalanla yüzleşmek istemeyen korkaklar, bunu “normal” bir
davranış aracı olarak gördüklerinden olsa gerek, yalan, sıklıkla başvurdukları bir
yol ve yönteme evrilmiştir.
Yalan,
başlangıçta insanı bir hedefe ulaştırmada etkin bir araç olarak görünse de
hakikatte tam tersi bir sonuç doğurur.
Konuyla
ilgili sıklıkla dile getirdiğimiz deyimleri, atasözleri, hadisleri ve ayetleri
bildiğiniz için burada paylaşma niyetinde değilim. Zaten bunlar akılda tutulmuş
olsaydı yalandan, yılan ile çıyandan kaçar gibi kaçardık.
Şimdi
yalandan kaçamayanların var olduğu bir gezegende, yalan söyleyerek hayatlarını
idâme yahut ikâme ettirenlerden siz kaçın.
İnanarak,
güvenerek çıkılan yolların sonunda “kandırılmak” refleksi ile karşı kaşıya
gelmek istemiyorsanız şayet, kılı kırka bölerek ilişkilerinizi dizayn ediniz.
Bugün
bürokrasiden siyasete, ticaretten beşerî münasebetlere varıncaya kadar, yalanın
girmediği kapı ve mecra neredeyse yok gibidir.
Ve
mikrofon uzatılması hâlinde, yalan ile yaşadığımız sayısız mağduriyeti dile
getirebiliriz. Hepimizin ortak şekvasının “yalan” olduğunu ortaya çıkaracak bu
testi yapmaya gerek dahi yoktur ama yalan ile yalancının hayatlarımızdan
çıkarılması ise bir o kadar zaruridir.
Şimdi geriye baktığımda, sayıca az dahi olsa bana göre “pembe yalan” gibi cümlelerin ağzımdan döküldüğünün itirafı ile bunun belki bin mislisine şahitlik eden kulakları taşıyan bir bedenin sahibi olarak nedametle yineliyorum: “Veyl olsun yalana, yalana sığınanlara ve dahi kandıranlara!”