
EN başta şuna vurgu
yapayım: Ben merhametli biriyim; inancım bana “merhametli” olmayı telkin eder. Bu
yazı boyunca bu ilk cümlemi aklınızda tutarsanız, hayvan düşmanı olmadığımı anlayarak
bana hak verirsiniz.
Geçen
gün, tamamen gıda ürünleri satan büyük bir markette, yirmili yaşlarda bir
kızcağızın neredeyse boyu kadar tüylü bir köpeği kucaklayıp açıktan satılan
meyve sebze reyonlarının arasında dolaştığını gördüm ve hemen görevlileri
uyardım. “Köpeğin kılları dökülebilir,
tuvalet eğitimi almış olsa dahi mikrop yayabilir” dedim. Aldığım tepkiye
inanamazsınız! Sanki köpek değil, dünyanın en mübarek hayvanı(!)…
Bir
dakika baylar bayanlar, bir dakika! Önceliğimiz “insan” olmalı, değil mi?
Evet,
birileri kitle iletişim araçları ile kitleleri çukur bir dünyaya doğru kanalize
ediyor. Son günlerde hayvanlara uygulanan vahşet haberleri toplumu geriyor. Bir
köpeğin ayakları kesilmiş okuduğum habere göre. Tabiî ki vicdan taşıyan hiç kimse
bunu normal karşılamaz, içinde bir şeyler kopar, vicdan melekeleri galeyana
gelir. Ancak, “Bunu yapan şahsı elime verseler
kafasını ezerek öldürürüm” diyenleri işitince şaşırdım. Hayvana merhametten
dolayı insanı sakatlamak nasıl bir adalettir? Bu vahşete kızanların insana
uygulamayı düşündüğü linç senaryolarına müşahit olunca insanın duyguları
karışıyor. Köpeğe duyulan merhametten dolayı bir insanı döverek öldürmeyi hayâl
etmek(!)… Halk derin bir bilinmeze çekilmeye çalışılıyor, sinir uçları kaşınıyor.
Elbette
hayvanların hayatı kutsal… Ya insan? İnsan mı kutsaldır, hayvan mı? Hayvanlar
insanlardan kutsal ise, hayvanlar neden kobay olarak kullanılıyor? İnanç
skalasında insanlar hayvanlardan alt kademede mi?
Ülkemde,
dünyanın dört bir tarafında insanlar ölüyor, kadınlar evlerinde doğranıyor,
çocuklar savaşlarda katledilip parçalanıyor. Çocuklar, sokaklarda insan
görünümlü cani ruhların elinde heba oluyorlar. Ölen çocuklar, ölen kadınlar,
ölen insanlarsa, ülkemde ayağı kesik bir köpek kadar tepki çekmiyor. Burada bir
gariplik var! İnsanların merhamet ayarları ile oynanıyor; kitle iletişim
araçları artık sadece beyinleri değil, duyguları, kalpleri algı yönetimi ile
yönetiyor, sapkın ve ruhsuz bir alana doğru savuruyor. Evinde kesilip doğranan
Suriyeli anne, köpek kadar gündem olamıyor. Bütün bunları iğrenç Batı’nın
iğrenç algı yönetimi olarak değerlendiriyorum.
“Müslümansan
fakirliğe mahkûmsun! Fakirsen hayvandan aşağısın, ölmelisin!” diye düşünen Batı,
Müslüman çocukların ölümünü soyu tükenen hayvanlar kadar gündemine almıyor.
Peki, mültecilere çelme takan vahşi zihniyet, neden hayvanları önemsiyor da
insanları önemsemiyor? Neden “hayvan hakları” diye ortalığı ayağa kaldıranlar,
insan evlâdı Suriyeli, Arakanlı, Iraklı veya Afgan çocukları korumuyor, onlar
için ayaklanmıyor, onların yardımına koşmuyor?
Hepsinin
cevabı şurada gizli: “İnanç skalası”… Evet, bütün inançlarda bir kutsallık
skalası var ve bunu anlarsak Batı’yı, kendimizi, neden insanlara karşı merhametli
olmak gerekirken vahşi Batı’nın acımasız olduğu sebebini anlarız.
İnsanlığı
bombalarla yok etmeye çalışan Batı zihniyeti, neden hayvanlar konusunda dünyaya
bunu dayatıyor? Ağaç, hayvan, insan, tanrı; gelin, bunlara Batı’nın bâtıl
inançlarının yüklediği mânâlar ile İslâm’ın yüklediği mânâları gözden
geçirelim!
İnsan
mı kutsal, hayvan mı? İslâm’da neden insan daha kutsal ve daha değerli? Greenpeace
yanlıları çevre için neden kendilerini tehlikeye atarlar? Neden onları ağaç
dikerken göremeyiz? İslâm çevreye, tabiata önem vermez mi? Tabiat mı insan için
yaratıldı, insan mı tabiat için? Evet, bütün bunların cevabı da yine inanç
skalasında gizli!
Nedir
“inanç skalası”?
Efendim,
İslâm’da evvelâ mutlak kutsal olan, her şeyi yaratan “Allah”tır. Hatta insan
dahi O’na kulluk etmek ve tanımak için yaratılmıştır. En kutsal O’dur ve her şey
O’nun içindir. Allah’tan sonra “insan” kutsaldır. Hayvanlar, kâinat, bitkiler,
tabiat insan için yaratılmıştır. Sonra “hayvan” kutsaldır. Bazı hayvanları,
balıkları, koyunları, kuzuları, tavukları insanlar yiyebilir veya ata binilebilir.
Yani bütün hayvanlar insanlar içindir. Sonra bitkiler kutsaldır; yaşam hakkı
keyfî yok edilemez ama seçme sansınız olsa, bir bitki veya bir hayvan için bir
insan feda edilemez.
Ama
dikkat buyurun! Yaşam hakkı söz konusu olduğunda insan, hayvandan öndedir. Lâkin
hiçbir insan, keyfî olarak bir canlıya zarar veremez, vermemelidir. Yani kutsal
olma sıralaması şudur: Allah, insan, hayvan, bitki, kâinat…
Hâlbuki
başka inanç sistemlerinde bu skala alt üst edilmiş durumdadır. Meselâ
Zerdüştlükte bu skala farklıdır; Allah yoktur, kâinat daha kutsaldır, ateş
kutsaldır. Hinduizmde “inek” kutsaldır; insanlar, inekler içindir.
Peki,
modern Batı’da bu skala nasıldır? Batı, “pagan” kökenli dinlerden kaynaklanan
inanç sisteminden çok beslenir. Sonra uydurma “-izm”ler üretir. Değerler algısı
tamamı ile karmakarışıktır. Bazen insan en üst skaladadır. Yani tanrı yoktur;
hümanizm akımı böyle doğmuştur. Yaratıcıyı ya yok ya da insana hizmet için
varsayar. “Her şey insan için” der, bu uğurda insanın canının her istediğini
yapması gerektiğini öne sürer. Ona göre insan, dünyadaki tek önemli varlıktır.
“Terbiye edilmemeli, sadece istediği şekilde yaşamlıdır” der. Ki bu, tam bir
çıkmaz sokaktır! Çünkü sınırsız özgürlük, diğer insanın sınırlarını çiğnemeye
sebep olur. O zaman, “Güçlü, zayıfı ezer” paradoksu ortaya çıkar.
Bir
de hayvanları insanlardan üstün gören inanç çeşitleri vardır ki bunlar, akıldışıdırlar.
“Hayvan hakları” diyerek insan haklarını çiğnerler. Çünkü Batı, pagan inanç
sistemine göre düşünür ve pagan dinleri de tabiat menşeli şekilde objelere
tapar. Bazen hayvanlar için insanlar kurban edilebilir, bazı putlar için insan
kesilip kanı mabede sürülebilir, bazı tapınaklar için kızlar kesilip kanı
idollerine sunulabilir. Hele hele kendi ırk ve inançlarından olmayan insanlar,
ölmek ya da kendilerine hizmet için yaratılmışlardır. O insanların bu inanç
sisteminde kıymeti yoktur.
Bazı
sapkın dinlerin sapkın ekollerinin ritüellerini anlatmaksa yazımı “artı on sekiz”
(+18) belirteci konulacak seviyeye getirebilir. İnsanları kurban etmek, kan
içmek, kurbanın organlarını saklamak vs.
Hâlbuki
İslâm, insana insanca değer verirken, hayvana ve bütün canlılara değer verip
korur. Hadîs-i şerifler, âyetler, toplumu huzur ve güvene gark edecek
nasihatler verir, insanın hayatını kutsal saydığı gibi bitki ve hayvanınınkini de
düşünür. Bitkilere, bütün canlılara, tüm kâinata yararlı olmayı telkin eder. Meselâ
Resûlullah (sav) şöyle buyurur: “Kıyamet
kopacak olsa, elinizde bir fidan varsa onu dikin!”
Yine
İki Cihan Peygamberi, elbisesinin eteğinde uyuya kalan bir kediyi uyandırmamak
için elbisesinin eteğini kesmiş, yavrulayan anne köpeği rahatsız etmemek için koskoca
ordunun güzergâhını değiştirmiştir. Devesine fazla yük yükleyeni uyarmıştır. Bunların
yanında insanlığa hizmet için bir hayvanın deney olarak kullanılmasını caiz
görmüştür. Yani İslâmî olan, insanî ve fıtrata, hayata uygun olandır.
Benim dinim İslâm, hep merhameti telkin etmiş ve hep insanî olanı öğretmiş, tüm canlıların salâhiyeti için haklı tavsiyelerde bulunmuştur. Bütün doktrinler, bütün hizipler, bütün ideolojiler, bütün sapkın inançlar yere batacak ve en kâmil, en insanî, en huzurlu, en mantıklı din olan “İslâm” bâkî kalacak, dünyaya şamil olacak, insanlar topyekûn ona koşacaktır.