İmtihan dünyası

Mühim olan, zorluklar suhulete erdiğinde, karanlıklar aydınlığa, darlıklar refaha evrildiğinde, “Neydik, ne olduk?” sorusuna verilen yanıtın mertebesi. Her süreç bitiminde bir tane doğruyu bile ömrümüze katabildiysek, imtihan dünyasında boşa nefes tüketmedik demektir.

BİR süredir yaşıyoruz.

Her birimizin geçmişinde üzüldüğü ve sevindiği anlar vardır. Belki hayat bu iki andan ibarettir. Tabiî hilkatimizin de hep iyiyi ve güzeli arzulamak olduğu bu denklemde, zorlandığımız, yorulduğumuz da vaki.

Kimse dünyanın yormayan bir iklim olduğunu söylemez sanırım. Fakat dünya tam da buna karşılık gelen sıfatıyla gerçekçi kimliğine kavuşuyor. İmtihan dünyası…

Başa gelenlerin her ne kadar imtihan olduğunu bilsek de, hüznün ve acının kalbe uğradığı o ilk anda insan çare arıyor. O hâlde çare ararken ne olduğumuz ve ne yaptığımız, Rabbin katında kıymetli olsa gerek. Bizi Yaratan, bu hâl üzere yaratmış. İyiyi, güzeli ve rahatı arzulayan bu iç dünyamızla yanlışa, kötüye ve hüzne denk geldiğimiz bir dış dünya arasında hangi hâl ve tavır üzere durduğumuz, muhakkak bu dünya için olduğu kadar ahiret için de önem taşıyor.

Binbir çeşit duygu arasında medcezir hâlindeyiz. Daha bir duygunun eliminasyonunu, analizini tamamlamadan, ona rakip başka bir duygu ile başa sarıyoruz her şeyi. Bu duyguların üzerine öznel bir zaviyeden eğildiğim “Üç Nokta” adlı deneme kitabımda da şöyle demiştim:

“Hani dünya bir imtihan yeridir derler ya; çok da doğru söylerler... Fakat imtihan; olaylar değil, tamamen hissedişlerdir.” (Üç Nokta-Bölüm 5. Merdümgiriz)

Başa gelen olaylar da binbir çeşit. Ama aynı olaya aynı duyguyla karşılık vermediğimiz de bir gerçek. Bazen çok da yıkıcı olmayan sarsıntılarda bir yıkım duygusuna kapılabiliyor insan. İşte tam da o duyguyla ne yaptığımız mühim. Duyguları ana malzeme olarak görebilirsek, onları yoğurup, harmanlayıp bir şekle soktuğumuzda, işin sonunda memnuniyet verici bir hâle evrilmemiz çok da uzak görünmüyor.

Her imtihan kendi içinde küçük bir kıyamet. Yaşanıyor, bitiyor ve insan bir hâle geçiyor. Tıpkı ahiret gününde yaşarken yaptıklarımızla net bir hâle geçeceğimiz gibi… O zaman Allah Resûlünün (sav) ettiği duâya dikkat kesilmeli:

“Ey kalpleri çeviren (Allah’ım)! Benim kalbimi dinin üzere sabit kıl.”

İnsan, insanı bile dardayken, zordayken tanımak üzere bir bakış açısı geliştirmiş. Kadınların maddî darlıkta, erkeklerin hastalıkta, dostların zor zamanda denenmesi gerektiğine dair bir dolu söz var. Demek, insanın bu hâller karşısında insan kalabilmesi, sorumluluk alabilmesi ve özünü keşfetmesi gibi bir beklenti var. İşte dünyalık imtihanlar da bu misâl. Ne kadar zorlayıcı da olsa, muhakkak bizi bir yere götürecek. O gittiğimiz yer, iman ve ilimle, önceki vaziyetimizden daha güzel olmak durumunda. Ancak bu şekilde yaşamın gerçek anlamı üzere ömür sürmüş ve ömrün sonunda gereken mücadeleyi ve sabrı göstermiş olabileceğiz.

Kuşkusuz her imtihan, yaşandığı süre boyunca ağır ve sancılı geçecek. Ve her birimiz, o süreç boyunca tüm aklî ve kalbî duygu durumumuzu bu hâlden kurtulmak üzere hedefe kilitleyeceğiz.

Buraya kadar her şey olağan. Mühim olan, zorluklar suhulete erdiğinde, karanlıklar aydınlığa, darlıklar refaha evrildiğinde, “Neydik, ne olduk?” sorusuna verilen yanıtın mertebesi. Her süreç bitiminde bir tane doğruyu bile ömrümüze katabildiysek, imtihan dünyasında boşa nefes tüketmedik demektir.

Rabbim, herkesin imtihanını kolaylaştırsın! Sabrın sonu selâmet nasıl olsa…