İmamoğlu’nun maskesi erken düştü!

İşin enteresan olan yanı şu ki, bu adamı kayak merkezinde gören bazı destekçilerinin, normal şartlarda “Pes doğrusu, yeter artık!” demeleri gerekirken, bırakın tepki göstermeyi, beraber resim çektiriyor, “Efsane Başkan” gibi yakıştırmalar yapıyor ve onu hâlâ bir umut olarak görüyor! Böyle bir figürden hâlâ İstanbul’u yönetmesini bekleyenlerin olması, hele hele bazılarının bu figüre Türkiye’nin yönetimini yakıştırması çok ama çok garip!

TÜRKİYE onu, geçen yıl yapılan yerel seçimler sırasında tanıdı…

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına seçildiği güne kadar onu tanıyanlar ve niyetini fark edenler tarafından defalarca “Bu adam bir proje! Üstelik kötü bir proje, sakın kanmayın, kandırılmayın!” şeklinde uyarılar yapılsa da maalesef yeterli olmadı.

Ekrem İmamoğlu’ndan bahsediyorum…

Nâm-ı diğer, “Her şey çok güzel olacak” PR projesinin sembol ismi…

Maalesef, evet maalesef, İstanbul halkının çoğunluğu bu PR çalışmasına inandı ve “şaibeli bir seçimden” sonra yenilenen seçimlerde de onu başkan olarak seçti.

İmamoğlu, İBB Başkanlığından önce Beylikdüzü Belediye Başkanlığını yürütmüştü. “Âyinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz” derler ya eskiler, maalesef İstanbul seçmeninin çoğu ne onun âyinesine, ne de onun geçmişte yaptıkları (ya da aslında yapamadıkları) ile ilgilendi.

Daha önce vaat edip gerçekleştirmediği projelere görmedi. İBB Başkanlığı için verdiği vaatlerin yalan yanlış, hesapsız kitapsız, uyduruk ve boş olduğuyla da ilgilenmedi. Her hâliyle reklam kokan, her yönüyle yapmacık olduğu apaçık belli bu adama inandı…

CHP; İyi Parti ile milliyetçi oyların bir kısmını, SP ile muhafazakârların bir kısmını, HDP ile Kürt oyların bir kısmını konsolide etmeyi başardı ve Ekrem İmamoğlu’nu Belediye Başkanı seçtirdi.

İktidar partisinin bu sonuçta hiç mi suçu yok? Elbette var. Ki bunları daha önce defaten yazdık. Fakat özellikle belirli bir kesimin Ekrem İmamoğlu’na verdiği desteğin, iktidarın yaptıkları veya yapamadıkları ile ilgisi olmadığı ortada… Öyle olsa, geçtiğimiz 8-9 ayda, “İBB’de kesinlikle işten çıkarma olmayacak” şeklinde söz vermesine rağmen binlerce belediye çalışanını işten çıkartması ve kendi yandaşlarını (ve terör örgütünün siyâsî ayağının elemanlarını unutmayalım) işe alması, “İsraf bitecek” yalanı ile şovlar yapıp çok daha yüksek bütçeli israflar yapması dışında başka hiçbir icraatı olmayan bu adamdan şimdiye kadar hesap sormaları gerekmez miydi?

Adam, henüz bir yılını doldurmadan çıktığı tatillerden ve sık sık gittiği yurtiçi/yurtdışı seyahatlerden başka bir mecrada görünmüyor. Seçilmeden önce “Yapacak çok işimiz var” diyor, ancak seçilir seçilmez ilk icraatı tatile çıkmak oluyor. Birkaç ay sonra İstanbul’da sel felâketi oluyor, yine ortalarda yok, yine tatilde olduğu ortaya çıkıyor.

Tatilinden bi’ zahmet zoraki getirtiliyor, olay yerinde birkaç resim çektiriyor ve sonra ilk uçakla tatiline geri dönüyor. Bu durumu soran gazetecilere gayet pişkin bir şekilde, “Bana tatil çok yakışıyor” cevabını veriyor.

Elazığ’daki depreme (kendisine vazîfeymiş gibi) “yardımların yerine ulaşıp ulaşmadığını denetlemek için” gittiğini söylüyor, deprem enkazları arasında bile “siyâsî prim” peşinde koşuyor, o acıların ortasında “sırıta sırıta” poz veriyor ve ardından sanki hiçbir şey yokmuş gibi, hiçbir şey olmamış gibi, ailesi ile yine tatile gidiyor.

Ha hakkını yemeyelim, bu son olaydan sonra etrafında bulunan ve “henüz ar damarı çatlamamış” nadir birkaç kişi, artık daha fazla dayanamayıp, “Aga bu ne iştir? Halk ne der? Böyle göstere göstere de yapılmaz ki” diye kendisini uyarıyor. Peki, buna ne diyor beyimiz? “Ben farklı bir başkanım, onlar da buna alışacaklar!”

Artık bu, lâkaytlığın, basitliğin, kibrin, görgüsüzlüğün, pişkinliğin, nobranlığın en uç noktası!

İşin enteresan olan yanı şu ki, bu adamı kayak merkezinde gören bazı destekçilerinin, normal şartlarda “Pes doğrusu, yeter artık!” demeleri gerekirken, bırakın tepki göstermeyi, beraber resim çektiriyor, “Efsane Başkan” gibi yakıştırmalar yapıyor ve onu hâlâ bir umut olarak görüyor! Böyle bir figürden hâlâ İstanbul’u yönetmesini bekleyenlerin olması, hele hele bazılarının bu figüre Türkiye’nin yönetimini yakıştırması çok ama çok garip!

Ortaya şu çıkıyor:

Demek ki, bir grup seçmenin iktidara karşı duyduğu nefret ve kibir, yapılan icraat ve işlerden daha büyük!

Demek ki o bir grup seçmen için, kendi özgürlük ve konfor alanları dışında başka hiçbir şeyin kıymeti ve önemi yok!

Onlar için kendilerinden olmayan, kendileri gibi düşünmeyen, kendileri gibi yaşamayan herkes düşman! Onlar için vatan, millet, bayrak, din ve iman, hiçbir anlam ifade etmiyor!

Anlaşılan o ki, o bir grup azgın azınlığın zihniyeti ve fikri kolay kolay değişmeyecek.

Önümüzde daha 4 yıl var. İstanbullu, yaptığı hatânın bedelini 4 yıl daha ödeyecek, 4 yıl daha pişmanlık yaşayacak. Azgın azınlığın dışındaki seçmen, emin olun, şimdiden pişman oldu. Ancak, “her şerde bir hayr vardır”.

Düşünsenize, böyle bir adama (Allah korusun) bir de ülkeyi teslim etmek vardı…

Çok şükür, adamın maskesi erkenden düştü!