14 Ocak 2021’de yazdığım bir makaleye sâdık kalmaya
çalıştım bugüne kadar. O gün, İmamoğlu’nun şişirilmiş bir balon, bir proje
başkan olduğunu, biz onu konuştukça, kendisine mikrofon uzatıldıkça parlamaya
devam edeceğini yazmıştım. Hâlbuki bunu hak edecek bir altyapısı yoktu ve
geleceği de olmamalıydı bence. İşte bu yüzden İmamoğlu konusunda yazmamaya
karar vermiş ve herkesi onu unutturmaya dâvet etmiştim. Lâfı geldiğinde de
ismini bile zikretmeden, sosyal medyada kendisine takılan lâkaplarla
bahsetmiştim.
Cumhurbaşkanı muhatap aldıkça, kendisini o mâkâmla
yarışacak kapasitede görüyordu İBB Başkanı. Hâlbuki Erdoğan, -benimde
beklentime cevap verecek şekilde- onunla uğraşmayı kestiğinden beri İstanbul’la
baş başa kalıverdi.
Fakat seçildikten sonra geçen iki yıl boyunca
kendisini sürekli gündemde tutmayı becerdi İBB Başkanı. Gündemi nasıl meşgul
ettiği önemli değildi onun için; “Reklâmın iyisi kötüsü olmaz” düsturu ile
oturdu o koltukta.
Hangi birini sayalım ki? Seçimden önce Yasin-i Şerif
okuyup seçim sonrası türbede yaptığı saygısızlığını mı, ulaşım ücretleri için
verdiği “sembolik ücret” vaadi yerine yaptığı yüzde 35 zammı mı, önceki dönemde
bitmiş metro istasyonlarının açılış törenlerinde gururla konuşup arıtma tesisi
için “Temel Atmama” töreni düzenlemesini mi? Yaprakların alkışladığı başkanın
üç icraatını sayması istenen seçmeni bile vakıfların restore ettiği çeşmeye
musluk takılmasından başka ne hatırlayabildi de İmamoğlu hâlâ Erdoğan’la
çıkacağı ikili yarışta üç beş puan önde gösteriliyor?
Hâlbuki İstanbul ve Ankara’yı kazanarak çok büyük bir
şans yakalamıştı CHP. İktidara yerelden yürümek, çantadan yetişmek gibiydi
çünkü. Her türlü imkânı kullanarak akıl almaz icraatlar beklerdim ben her iki
kentte de. Yerel yönetim başarılarını merkezî yönetim için emsal
gösterebilmeliydiler. Bugün hâlâ bisikletine binip sokak sokak dolaşan ve
taraflı tarafsız herkesle samîmi sohbetler yapabilen Çakmur’un, Özfatura’nın
başlattığı her projeyi tamamlamış ve geliştirmiş olmasından feyz almalılardı
belki de. Ama bırakın yenilerini yapmayı, var olanları bile koruyup
geliştiremeyen bir belediyecilik anlayışıyla karşılaştık gene; İzmir’de
senelerdir olduğu gibi…
CHP’de son 15-20 yıla damgasını vuran bir alışkanlık
var: Başarısızlık daima ödüllendiriliyor. Kılıçdaroğlu buna en net örnektir.
SSK’yı aşiret çiftliğine döndürüp batıran müdür, CHP tarafından allanıp
pullanıp İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı yapıldı meselâ. Kendisine oy
veremeden kaybettiği bir seçimin ardından, yılların hesap uzmanı olması
hasebiyle partinin başkanlık koltuğu lâyık görülmüştü kendisine. Belki de İş
Bankası’ndan gelen paraların doğru yönetilmesi için seçtiler kendisini. Ancak
geldiği günden beri seçim kazanamamasına rağmen koltuğa her seferinde daha da
sağlam yapıştı. Evet, bir devlet kurumunu batırmak, aday olduğu seçimde oy
kullanamamak ve ardı ardına 10 seçim kaybetmek partide ödüllendirildiği için
İmamoğlu’nun da iştahı kabardı muhtemelen.
Düşündü ki, seçim vaatlerini yerine getirmese,
İstanbul’u sel götürürken Bodrum’da tatil yapsa, Yenikapı’ya yığdığı hizmet
araçlarından çok daha pahalılarını envantere alsa, sorumlu olduğu hayvanların
vahşi ölümlerine ya da kaybolmalarına göz yumsa, bütçeyi batırmak pahasına
yurtdışından krediler alıp karşılığında hiçbir yatırım yapmasa bile partisi ve
seçmeni onu ödüllendirecek… Peki, İmamoğlu vatandaşa kuyu suyu içirmesini,
şehir hastanesi ve havalimanı yollarını sadece projeleri baltalamak için geciktirmesini
ve tabiî ki hiç kimsenin işine son verilmeyeceği sözüne rağmen binlerce kişiyi
işten çıkarmasını değerlendirecek bir merci yok mu zannediyor acaba?
Bu ülkede, hiçbir şey yapmazsanız hiçbir yere gelemezsiniz.
Ama yanlış, kötü, adâletsiz ve beceriksizseniz eğer, CHP’de yükselme şansınız
vardır her daim! İmamoğlu da bu hayâlle yaşıyor sanki. “Benim Kılıçdaroğlu’ndan
ne ‘fazlam’ var?” diye düşünüp, -kazara- kazandığı bir seçimi de
başarısızlıkları ile saklamaya çalışıyor.
Biz ise hâlâ “İmamoğlu istifa!” gündemi oluşturmakla
uğraşıyoruz. Türk siyâsetinde -maalesef- bir başarısızlık istifası kültürü yok.
Yaşanan istifalar ya koltuk kavgasından, ya ast-üst ilişkisindeki
anlaşmazlıklardan kaynaklanıyor. “Adam yenmiş de yenmiş! Çıkmışsın yenmiş,
çıkmışsın yenmiş!” denilen parti genel başkanı istifa etmiyor da belediyede,
eşe dosta ihale edildiği için bakımları yapılmayıp vatandaşa ittirtilen otobüs
yüzünden mi istifa edecek Ekrem İmamoğlu? Bu kadar saf olmayalım lütfen!
Muhalefetin istediği, iyi iş yapmak değil, kötü işlerle de olsa gündemde kalmak. Bizim, bir belediye başkanıyla bu kadar uğraşmaya değer bir muhalefetimiz yok maalesef. Bırakalım kendi hâllerine de Kılıçdaroğlu uğraşsın İmamoğlu ile. Nasıl olsa sandık geldiğinde anlatabileceği bir icraat olmayacak kucakladığı 16 milyona!