İlmin mâ-Hû boyutu

Tek başına fikir/düşünce bir mânâ ifade etmez. Amelsiz ilmin deliliğin farklı bir formu olması gibi… Fikir/düşünce, “hisler” ile beslenmelidir. His içeren fikre bir de heyecan katılırsa, akıbet hayrolur. Bu hayrın işlenmesinde çekilen meşakkat, ülkeyi sevenlerin gıdasıdır.

SOMUT varlıkların evrende mevcût olmasını gerçekleştiren öze “mâhiyet” denir. Herhangi bir beceri alanında insanın öğrenme fırsatından yararlanabilme gücüne “istidat” denir. İstidat, öğretimle beslenip eğitimle birleştiğinde ise “yetenek” olarak açığa çıkar.

Arapça’da “mâ” cansız şeylere, lîsanda ise cinse işâret eder. Var olan, var olması mümkün olan ya da zihinde tasavvur edilebilen bütün varlıklara “şey” denir. Özellikle sanal gerçeklik, yapay zekâ ve üç boyutlu tasarımlar, “zihinde tasavvur edilme” durumunu ortaya koymuştur.

“Hüve”, bir “O” zamiri olarak her şeyin Yaratıcısının Zâtına işâret eden “Hû” ismi için kullanılır. Arapçada “mâ hüve” ise “Bu nedir?” sorusundan oluşturulmuş bir ca’lî/yapma ismi gösterir. “Mâhiyet” kelimesi, işte bu “mâ hüve”den gelmiştir.  

Bir milleti yok etmenin ilk şartı, önce “dilini” yok etmektir. Dili oluşturan kelimeler bu nedenle önem arz etmektedir.

Sağlık alanında dünyada yaygın olarak kullanılan kelimelerin Türkçe karşılığı için uzun yıllardır bir çalışma yürütülmektedir. Benzer bir durumun özellikle şehirlerimizde, cadde ve sokaklardaki tabelâlar için de yapılması şarttır.

Bir şeyin gerçek mâhiyetini kavramaya ve idrak etmeye “ilim” denir. İlim, “Allah’ın (cc) duyu ve duyu ötesi âlemlere ait bütün nesne ve olayları bilmesi” anlamında İlâhî bir sıfat olarak da tanımlanabilir. 

Evrenin deney, gözlem ve teoriler aracılığıyla sistematik bir şekilde incelenmesini kapsayan disiplinler bütününe “bilim” denir. Günümüzde bilimden maksat, tam anlamıyla “fizik evren” çerçevesine hapsedilmiş bir olgudur.

Sözlükte “bilmek” anlamına gelen “ilim” kelimesi, “bilgi” ve “bilim” kelimesini de kapsar. Diğer bir ifadeyle, İslâm kültüründe İlâhî ve beşerî bilgi yanında “bilim”i de kapsayacak şekilde “ilim” terimi kullanılmaktadır.  

Tek başına fikir/düşünce bir mânâ ifade etmez. Amelsiz ilmin deliliğin farklı bir formu olması gibi… Fikir/düşünce, “hisler” ile beslenmelidir. His içeren fikre bir de heyecan katılırsa, akıbet hayrolur. Bu hayrın işlenmesinde çekilen meşakkat, ülkeyi sevenlerin gıdasıdır.

Beşerî münâsebetlerdeki anlayış, bağışlayıcılık ve medenî davranış kültürlerinin akıl tezgâhında dokunmasıyla elde edilen hilim, ahlâkî erdemin zirvesidir.

Bu akıl tezgâhında ilim, hilmin taşları hükmündedir. Kalıcılığın medeniyet olarak nakşedildiği bu toraklarda meşîetin de “şey”leri konu edindiği kültür, medeniyeti oluşturur.

İlim ve hilimden daha efdâl olmayan bu kültürde, görünmeyenin olmadığına delil olmayacağını, gaflet ve dünyaperestliğin kişinin parmaklıkları olduğunu bilmek gerekir. Bu parmaklıklardan kurtulmak ise, bağını ilimden alan mâhiyetlerin “mâ-hüve”  dengesini koruması için ilim, zorunluluk derecesindedir.

Rahmetli Özal, tek seferde 20 üniversite açtı. Erbakan, IMF borcunu sıfırlamak istedi. Özel şartlar vardır diye Anadolu’da yeni üniversiteler kurulmasına karşı çıkıldı ve 28 Şubat Darbesi yapıldı.

Son 20 yılda toplam 150 üniversite açıldı ve ülkedeki üniversite sayısı 200’ü geçti. Ekonominin düzey atladığı bu hengâmede nitelik açısından ilim-hilim ve mâ-hüve dengesi için yol alınırken 15 Temmuz’u yaptılar. Yetmedi, “fikrî iktidar“ dillendirilince de Batı’nın uşakları, eteklerindeki taşları döktüler. Biliyorlar ki, bu minvâlde 20 yılda alınan yol, bir 10 yılda Türkiye’yi kıtanın en tepedeki ülkesi yapacaktır.

Mâhiyeti ilme bağlı olan her şey, Müslüman tarafından tezgâhta okunası kitaplar hükmündedir. Müslüman, her şeyi ilim ile okuyup mâhiyetini bilmek ve “Hû” nefesini almakla mükelleftir.