BU toplumda diye
değil, bu dünyada en muzdarip olduğunuz husus nedir, diye soracağım. Çoğumuz
için en az beş maddelik bir cevabı var değil mi hiç düşünmeden, anlık
yanıtladığımızda bile…
Etik
diyerek biraz anlamı daraltılsa da ahlâk, nezâket, adaletsizlikler, şiddet,
adaletsiz ve şiddet dolu ortamın yarattığı maddî-manevî olumsuz sonuçlar,
sağlıkla ilgili kaçınılmaz etkileri, ayrımcılık, ırkçılık, sınıfsal etkiler
geliyor ilk anda benim zihnime. Bu çağrışımların hepsinde ahlâk temelinin
olduğunu görüyorum.
Ahlâkî
nitelik, bir kişinin ve ondan kaynaklanan işin, iletişimin niteliğine nüfûz
eden, şekillenen bir şey. Yani kısaca ahlâklı diyerek anlattığımız güzel ahlâkla
donanmış hasletler sahip olduğu kişiyi güzel, bu güzelliğe haiz insanın aynı
niteliklerini koruyarak, sürdürerek gerçekleştirdiği eylemi ürettiği işi güzel
yapıyor.
Tersinden
giderek ahlâksız diyerek nitelediğimiz kötü ahlâkın olduğu durumda ise kötü ahlâk
sahibi kişinin etrafına ilişki ağı ile yayılan huzursuzluk, tatminsizlik,
nefret, şiddet gibi olumsuz duygular yayılırken yaptığı yahut ürettiği ilişkin
kalitesizlik, aldatma, hak ihlâli, hile gibi sonuçlar oluşuyor.
Bazı
kavramlarda yaşadığımız anlam ve değer karmaşasının bir örneğini ahlâk
konusunda yaşadığımızı düşünüyorum. “Ahlâksız
ama işini güzel yapıyor!” gibi bir cümlenin en sık kurulan tespitlerde olmasını
örnek verebilirim. Bir kişi ahlâksız yani kötü ahlâka sahip ise o kişinin
ürettiği malın, sunduğu hizmetin yüzde yüz güzel olması mümkün değildir. Sadece
sonuca bakarak bu kanıya varmak ancak yanıltır. Kalitede sorun yoksa maliyette
olabilir. Onda sorun yoksa işin, hizmetin gerçekleşme süresi ve şeklinde araz
çıkar. Bunlar tespit edilemedi mi bu süreç boyunca kimin yahut kimlerin yarar-zarar
gördüğüne bakmalı...
Bu
türde takdir gibi görünen cümlelerin asıl zararı ise yanlış olanın kabul edilir
hâle gelmesini sağlaması. Daha da ötesi artık yanlışların alışmışlığın rehaveti
ile fark edilmemesi. Tuz koktu, dediğimiz ne kadar yanlış varsa bu silsileden
geçiyor istisnasız.
Nitelikli
insan, nitelikli bir toplum ve toplam kaliteden söz edecek ve bunları hedefleyeceksek,
bu hedeflerin olmazsa olmaz şartlarını netleştirmek, korumak zorundayız. Daha
az önemli demeden her türlü olumlu özelliği destekleyerek, yanlışları doğru ve
güzel olandan taviz vermeden düzeltmek zorundayız.
“Kime, ne zaman
yapıldı, amacına hizmet etti mi?” sorgulaması yapılmadan, sadece söyleyen
kişinin mühim olup olmadığına bakılarak değerlendirmenin, değerlendirememenin
acısını duymak lazım. Bu yanlışı yapan değilsek de alkış tutmamak lazım.
Yanlışı doğrultmayı bırakın, yanlışın yanlış olduğunu en azından fark ettirmek
lazım.
Edebin,
usûlün, nezâketin hayatın her alanına nakış nakış işlenmesi lazım. Bu da benim,
sizin, hepimizin sorumluluğu. İlk adımı ben kendi hayatımda kendi alanımda
atmak zorundayım. Yükselen sesimi alçaltmak, yanlışlarımı düzeltmek zorundayım.
Yanlış size yapılmamışsa da yanlış diyebilmek, size bir şey olmasa da hakkını
korumak zorundasınız. Yanlışların artık yanlış bile olduğunun görülemeyecek
kadar sıradanlaşmasına müsaade etmeyin, etmeyelim...
Başkasından bana ne diyerek yaşandığında ne artan şiddet vakalarından, ne çevre kirliliğinden, ne yardıma ihtiyaç duyulduğunda kimsenin bulunmadığından şikâyet etme hakkı olmayacak. Olmaz...