TOPLUMU var eden, bireylerdir.
Bu nedenle toplumun inşâsında birer temel yapıtaşı olan bireyler, toplum
yapısını yalnızca etkilemekle kalmaz, toplum yapısını yeniden şekillendirirler.
Bununla beraber elbette iki unsurun da birbirini etkilediğini söylemek
mümkündür: Toplumu etkileyen bireylerken, bireyler de toplumun kendisinden
etkilenmektedir.
Toplum
üzerinde yapılması dilenen değişiklikleri sağlayabilmek, bireyleri eğitmekten
geçer. Sağlıklı bir toplum oluşturmanın temel koşulu, sağlıklı çocuklar
yetiştirmektir. Öyle ki, alınan ilk eğitim, aile eğitimidir. Çocukların anne-babalarından
aldıkları önemli öğretiler öncelikle kendi gelişimlerine tesirde bulunmakta,
ardından ise toplum yapısında etkilerini göstermektedir.
Aile
yapısı, toplum yapısının daha dar alanda incelenebilir bir timsalidir. Çocuğa
verilmesi engellenemez olan aile eğitimini iki ayrı temel başlık altında
incelemek mümkündür. Bu cümlede barınan “engellenemez” sözcüğünün belirli
gerekçeleri vardır. Ailesi ile birlikte olan her çocuk, iyi ve kötü kavramları
tartışılabilir olmakla beraber, iyi yahut kötü bir aile eğitiminden geçerek büyür.
Gerekçelerden biri budur. Bir büyüğümden öğrendiğim hâliyle denilebilir ki,
“Terbiyesizlik de bir terbiyedir”.
İkiye
ayrılması mümkün kılınan temel başlıklardan biri ruhanî ihtiyaçların arka
plânda kaldığı, yaşam için zarurî ihtiyaçları benliğinde barındırmaktadır. Bu
ihtiyaçlardan bazıları çocuğa nasıl besleneceğini, nasıl okuyacağını, nasıl
giyineceğini, doğruyu yanlışı nasıl ayıracağını öğretmekten geçer. Çocuk, aile
tarafından gerekli şekilde beslenmeli ve giydirilmeli, bunun yanı sıra onun anlam
dünyası gelişimini destekler şekilde zenginleştirilmelidir. Öğretilmesi
hedeflenen bu bilgiler, göz ardı edilemeyecek şekilde mühimdirler. Lâkin
elbette eğitimlerin ilki olan aile eğitimi, yalnızca çocuğa bu temel öğretileri
vermekten ibaret değildir. Bu gibi maddî yönleriyle ön plâna çıkan öğretilerle
birlikte manevî doyumu destekleyen çeşitli öğretiler de mevcuttur.
Çocuğun
gelişiminde fiziksel doyum kadar ruhanî doyumun sağlanması da önemlidir. Bu
duruma getirilebilecek en öncelikli örnek, Harry Harlow’un maymunlar ile
beraber gerçekleştirdiği bağlanma deneyidir. Harlow’un bağlanma deneyinde
tellerden yapılmış ve yine aynı şekilde oluşturulmuş fakat bu defa yumuşak
bezlerle kaplanmış iki adet vekil anne motifi kullanılmıştır. Yalnızca
tellerden oluşturulmuş olan vekil anne, bebek maymunları sevdiği besinlerle
beslemiş, peluş anne ise yalnızca bebeklerin aradığı konforlu sarılmayı onlara
sunmuştur. Bir diğer durumda peluş annenin de bebekleri sevdikleri besinlerle
beslemesi sağlanmıştır. Gerekli bakımı vermek açısından iki vekil anne de
yavrulara eşit koşulları sunmuştur. Buna rağmen iki ayrı durumda da yavru
maymunların korktukları anlarda koşarak peluş anneye sarıldıkları
gözlemlenmiştir.
Bu
deneyin sonucunda sağlıklı bağ kurulumunun yalnızca gerekli bakımları yapmak
ile sağlanamadığı görülmüştür. Bebek maymunlar ne olursa olsun duygusal bağ ve
konforlu tensel temas kurdukları anne motifine yönelmişlerdir.
Tüm
bunlarla beraber duygusal bütünlük gereğini benliğinde barındıran ikinci temel
başlık ise çeşitli alt başlıklar ile incelenebilmektedir. Bu alt başlıklardan
biri sevgi dilinin çocuğa açıkça sunulması yönünde, bir diğeri ise çocuğa
gösterilmesi şart olan saygı kavramı ile alâkalıdır.
Çocuğa
karşı sevgiyi sunmanın yöntemlerinden biri bunu açıkça söylemek iken, bu
söyleyişi davranışlarla birlikte pekiştirmek de gereklidir. Sevgiyi açıkça dile
getirmek asla otoriteyi sarsar bir unsur değildir. Sevgiyi yüksek sesle dile
getirmek, ebeveynlerden bir şeylerin eksilmesine yol açmayacak, bunun aksine
çocukla kurulan sevgi bağını pekiştirecektir.
Bireylerin
psikolojisi anne karnındaki oluşumlarından itibaren, özellikle çocukluk
yıllarında şekillenmektedir. Bireyin çocukluk yıllarında yaşadıkları
unutulabilmektedir. Bu unutmaya rağmen kazanılan deneyim bilinçte yer almayı
sürdürmekte, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık gibi dönemlerde etkilerini
göstermeyi idame ettirmektedir. Çocukluk yıllarında elde edilen kazanımlar
bireyin yetişkinlikte meydana gelecek olan karakterine tesirde bulunmaktadır.
Sevildiğini
hissederek büyüyen çocuklar ve sevgisiz büyüyen çocukların karakterleri
arasında çeşitli büyük farklılıklar mevcuttur. Sevgiyi aile kurumu içerisinde
güzellikle öğrenen çocuk, çevresindeki insanları, bulunduğu ortamı, doğayı,
hayvanları sevmeyi bilecek, etrafına daha yapıcı bir gözle bakmayı başaracaktır.
Aile içerisinde sevgiden mahrum büyüyen çocuk, sevgi kavramının türevleriyle
yıllar sonra tanışacak ve bu geç tanışma muhtemelen başka bunalımlara yol
açacaktır. Çocuğun yeni tanıştığı bu kavramı yanlış yerlerde ve yanlış
kişilerde araması sağlıksız birlikteliklere yol açabilmektedir.
Sevilmek
ve yeterli ilgi görmenin ötesinde ebeveynler tarafından saygı görmek de çocuğun
gelişimi açısından büyük bir önem taşımaktadır. Saygı gören çocuk, bu kavramla tanışmakta
ve çevresine nasıl saygılı davranacağını da bununla beraber öğrenmektedir.
Bebeklik ve ergenlik süreci arasındaki çocuklara saygı göstermenin belirli
yolları vardır. Basit bir şeyi dahi anlatırken göz teması kurmak önemlidir.
Onunla alâkalı olmasa bile, bir ortamda konumlanan insanlara bir konudan
bahsedilirken çocuğun da o toplulukta yer alan bir birey olduğu
unutulmamalıdır. Anlatım esnasında göz temasından kaçınılan çocuk, orada yer
aldığı hissinin gerçekliğinden mahrum edilecek, ebeveynleri tarafından kâle alınmaya
değer olmadığı sanrısına düşecektir.
Bir
çocuk için saygı görmek, pek çok adımın anahtarıdır. Özgüven, özsaygı, kişisel
gelişim ve sair kavramlar, aileden görülen saygıyla ilintili şekillenmektedir.
Bir
konu hakkında çocuktan fikir almak, ona bir birey olduğunu öğretecek; çocuğa
kendi kararlarını alması yönünde desteklemelerde bulunmak ise yetişkinliğe
geldiğinde onu özgür bir birey kılacaktır. Kendi kararlarını alabilmek,
özgürlüğü kişinin kendine yeter biri olmasını sağlayacaktır. Özsaygısı
yeterince gelişmiş birey, kendi kararlarını alan kimselere karşı da saygı
duymayı öğretecektir.
İlk
eğitimini başarıyla alan, sevgi ve saygı kavramlarıyla henüz bir çocukken
tanışmış bireyler kazanımları sayesinde büyük oranda sağlıklı nesiller yetiştirecek,
yetişen nesiller toplum yapısını iyileştirir yönde yeniden şekillendirecektir.
Bu şekillenme, beraberinde bir anda görülen köklü bir değişimi getirmeyecek,
bir çocuğun büyümesi gibi adım adım tesirini gösterecektir. Öyle ki, sağlıklı
bir toplum oluşturmanın asıl sırrı, fiziksel ve duygusal bağlamda sağlıklı
bireyler yetiştirmekte saklıdır.