
TAZE bahar sevinçleri
doğuruyor kalbimiz, geçip giderken gül yüzlü çocukların arasından. Önce selâmın
hürmetiyle başlıyor, sonra kelâmın kudretiyle mihrabı kucaklıyoruz. Avuç avuç
duâ serpiştiriyoruz.
Başını
okşayınca kokusunu veren fesleğenler gibi ruhumuzu ferahlatıyor çocuklar. Sînemizi
çatlatan bir güç, muştuyu fısıldıyor. Karanlıkta boğulan düşler Rahmânî ışığı
görüyor. Çiçek tarlasında, bir gelincik yarasıyla dağılan geleceğimizi âyetlerle
topluyoruz. Kuşlar tekbir eşliğinde konuyor dallarımıza. Yağmur gibi düşüyor
çocuk gülüşleri ateş toplarıyla çevrilmiş dünyamıza. Öyle masum, öyle saf…
Her
bir çocuk, içinde envaı tat barındıran dünya cennetimiz. En büyük derdimiz;
çocukların gönül deryâlarını böylesi temiz tutmak, zihinlerini kirli emellerden
korumak… Durmadan patinaj yapan bir eğitim sistemi içerisinde yer bulmaya ve
tutunmaya çalışmak… Mâneviyat yurdunu kaplayan hâdsiz gölgelere karşı
Peygamberî kılıç kuşanmak ve bâtılla savaşmak…
İlk
ders: “Rabbi yessir ve lâ tuassir. Rabbi temmim bi’l-hayr…” (Allah’ım! Kolaylaştır,
zorlaştırma, hayır ile tamamla...)
Niyetimizi
hayır ile alıyor, akıbetimizi hayra bağlıyoruz. Yola revan oluyor, derde müştak
kalıyoruz.
Bir
“Âmin” alayı kopuyor içimizde. Elif, be, te, se… Sobe! Bilyelerin peşinde
koşan, uçurtmalarla yarışan, pedal çevirip rüzgârı yakalayan çocuklar, eğitimin
çilesini mutluluğa çeviriyor. Hikmetle, idrakle, hayretle ikra medeniyetinin
çocukları 4-6 yaş Kur’ân ve değerler eğitimi sınıflarında yetişiyorlar. Her ağacın
meyve verişi bir olmuyor. Lâkin gücünü sevgiden alan her çocuk, imanî
hassasiyetle boy veriyor. Çocukların kalbinde tahribata yol açan her duygu
iklimi sevgiyle şifâ buluyor, huzurgâhın kapısı sevgiyle açılıyor.
4-6
yaş çocuklar için Kur’ân eğitimi
4-6
yaş çocuklar için kurulan Kur’ân eğitimi sınıflarında Batı/l normlardan
sıyrılmış ve millî ve kültürel kodlarımızla donanmış ders müfredatını işlemek
suretiyle, çocuğun dil ve duygusal gelişimine zemin hazırlamak ve çocuğun ruh-beden
açısından dengeli büyümesine katkı sağlamak mümkündür. Yaş grubuna uygun dinî
değerler eğitimi, çocuğun hem kendisi, hem de toplumla barışık olarak yetişmesine
imkân tanımaktadır. 4-6 yaş Kur’ân eğitiminin dinî rehberlik ve pedagojik
ilkeler çerçevesinde, etkili yöntem ve tekniklerle çocukların gelişim
özellikleri dikkate alınarak yapıldığı zaman başarıya ulaşacağı muhakkaktır. Dinî
ve ahlâkî yönden sağlıklı nesillerin yetişmesine öncülük ettiği gibi, kültürler
arası etkileşimin hızlandığı bugünlerde, barışın ve hoşgörünün geliştirilmesine
yardımcı olmaktadır. İnsan hayatına anlam kazandıran unsurların başında millî
ve mânevî değerlerimizin olduğunu fark edip Hazreti Peygamber’in hayatından yeni
değerler üretebilecektir. Çocukların kendilerine ve topluma yararlı olacak
temel değerleri psikolojik, bilişsel ve sosyal gelişimlerine uygun olarak
kazanmalarını sağlamak, ailede ve 4-6 yaş sınıflarında paralel bir işleyişle
başarıya ulaşacaktır.
Bir
çocuğun ailesi dışındaki ilk toplumsal ve sosyal çevresi, okuludur. Bu çevrede çocuğun
öğreneceği bilgiler ve kazanımlar hayat boyu çocukla birlikte büyüyecek,
karşılaşacağı sorunları çözme becerisini beraberinde kazanacak ve bu sorunlara
karşı başa çıkma yöntemleri geliştirecektir.
İslâm’da
Kur’ân eğitimi
İlk
vahyin “Oku” emriyle başlaması ve Sevgili Peygamberimizin “Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir” şeklindeki
ifâdesiyle Kur’ân, İslâm eğitim sisteminin temelini oluşturmuştur.
Müslüman
toplumlarda Kur’ân’ın eğitim ve öğretimine her dönem önem verilmiş, Kur’ân
öğretimi ancak tayin edilen valiler veya onların görevlendirdikleri öğretmenler
tarafından yürütülmüştür. Hazreti Peygamber ve Raşîd Halîfeler döneminde önemli
görevlerin verilmesi için aranan ilk şart, Kur’ân’ı okumak ve anlamak mahareti
olmuştur.
Hazreti
Peygamber, Kendisine indirilen vahyi muhafaza etmek için ezberlemiş,
ezberletmiş, ashabına okumuş ve yazıyla kayıt altına aldırmıştır. Bu şekilde
başlayan Kur’ân eğitimi, günümüze kadar kesintisiz devam etmiştir.
Mekke
döneminde eğitim faaliyetlerinin zor şartlar altında yürütülmesine rağmen Kur’ân
öğretmenliği yapacak düzeyde kişiler yetişmiş, Hicret’ten iki yıl önce “İslâm
tarihinin ilk öğretmeni” unvanıyla anılan Mus’ab Bin Umeyr, Medîneli
Müslümanlara öğretmen olarak tayin edilmiştir.
Medîne
döneminde Hazreti Peygamber, Mescid-i Nebevî’yi inşâ ettirmiş ve bu mescit
içerisinde “Suffa” adı verilen bir bölümü eğitim-öğretime tahsis ederek Bizzat
burada eğitim vermiştir. Suffa’da yetişen öğrenciler, ihtiyaç duyulan beldelere
Kur’ân öğretmeni olarak tayin edilmişlerdir.
Kur’ân
eğitimi, Emevî ve Abbasîlerle yeni bir boyut kazanmış ve “kıraat” ilminin
doğmasına ve bu sahada pek çok eserin yazılmasına sebep olmuştur. Medreselerin
kurulup gelişmesiyle Kur’ân eğitimi özel bir disiplin olarak ele alınmış ve Kur’ân
ilimlerinin yüksek seviyede okutulduğu ihtisas medreseleri açılmıştır. Bu
medreseler Anadolu Selçuklularından önce “Daru’l-Kur’ân”, Anadolu Selçukluları
ve Karamanoğulları döneminde “Daru’l-Huffaz”, Osmanlılarda ise “Daru’l-Kurra”
olarak anılmıştır.
Kur’ân
eğitimi, Osmanlı Devleti’nde sıbyan mekteplerinin programlarını teşkil ettiği
gibi, Tanzimat’tan sonra açılan yeni okulların programlarında da yer almış;
kurumların adları, seviyeleri ve işleyişleri şartlara ve yıllara göre değişse
de İslâm dünyasının her devrinde mutlaka “Kur’ân’ı
öğrenen ve öğreten” bulunmuştur.
Osmanlı’da
sıbyan mektebi ve bed’-i besmele
“Sabî”
kelimesinin çoğulu olan “sıbyan”, “çocuklar” mânâsına gelir. Okul öncesi, 4-6
yaş eğitimini kapsar. Sıbyan mektepleri her mahallede bulunması sebebiyle “mahalle
mektebi” olarak da anılmıştır. Sıbyan mektepleri, temel dinî bilgilerin
verildiği yerlerdir. Çocuklar bu okulda Kur’ân-ı Kerîm’i okumayı, sûre ve
duâları anlamayı, ilmihâl bilgilerini, ibâdet ve ahlâk esaslarını öğrenirlerdi.
Müslüman her ailenin çocuğunu sıbyan mekteplerine göndermesi, dinî bir vazife
olarak kabul edilirdi.
“Besmeleye
başlamak” anlamına gelen “bed’-i besmele”, Osmanlı’nın naif düşünceleri
içerisinde çocukların dördüncü yaşının dördüncü ayının dördüncü gününde okula
başlayanlar için hazırladığı törene denirdi. Bed’-i besmele törenlerinin okuma
arzusunu uyandırmak, okul korkusunu gidermek ve çocuğu arkadaşlarıyla
kaynaştırmak gibi pedagojik amaçları vardı. Bu törenler vesilesiyle çocuk, aile
ve cemiyet içerisinde bir statü kazanırdı. Bed’-i besmele törenleri kandillerde
veya Pazartesi ile Perşembe günleri düzenlenirdi. Törene mektepteki diğer
çocuklar da katılırdı. Edilen duâlara hep bir ağızdan “Âmin” dedikleri için bu
törenlere “Âmin Alayı” da denilirdi.
Mektebe
başlayan çocuklar için yapılan âmin alayında ziyafetler verilir, öğretmene
hediyeler takdim edilir, mektepteki çocuklara da ikramlar dağıtılırdı. Mektebe
başlayan çocuğa yepyeni elbiseler giydirilir, takılar takılır, cüz ve alfabe
kılıfı boynuna asılırdı. Mektebin çocukları, mektebe yeni başlayacak çocuğun
evine gelir, çocuğu alır, aile ve akrabalarının da katıldığı bir törenle
mektebe ilâhiler eşliğinde yürüyerek götürürlerdi.
“Yâ İlâhî,
başlayalım ism-i Bismillâh ile/ Bu duâya el açalum ism-i Bismillâh ile/ Sen
kabûl eyle duâmız Besmele hürmetine/ İlmini eyle müyesser Yâ İlâhe’l-Âlemîn/ Ol
Muhammed hürmetine meded eyle Yâ Mu’în/ İlmini eyle müyesser Yâ İlâhe’l-Âlemîn/
Kapuna geldik niyâza Yâ İlâhe’l-Âlemîn/ Eyleyip mansûr muzaffer kullarına Yâ Mu’în.”1
Fatih
Sultan Mehmed, sıbyan mektebinde öğretmenlik yapacak kişilerde medresede eğitimi
görmüş olmalarını; edebiyat, mantık, geometri, astronomi ve kelâm okumalarını
şart koşmuştur. Eğitime verilen bu önem, Osmanlı’nın son dönemlerine kadar
devam etmiştir.
Son
söz
İnsanoğlunu
iyiye ve güzele sevk eden millî ve dinî değerlerimiz, huzurlu bir toplumun
şekillenmesinde en önemli yapıtaşlarıdır. Câmi merkezli din hizmetinin en temel
amacı, günümüz dünyasında çocuklarımızı yıkıcı akımlardan korumak, kimlik ve
mahremiyet bilinci oluşturmaktır.
Gelecek
nesillerin inşâsını ahlâkî değerlerle yoğurmak, İslâm’ın merhamet ve şifâsını
her kesime ulaştırmak, din hizmetinin vazgeçilmez bir parçasıdır.
1Ali
Birinci, “agm.”, s.46