İlk ders: “Rabbi yessir”

İnsanoğlunu iyiye ve güzele sevk eden millî ve dinî değerlerimiz, huzurlu bir toplumun şekillenmesinde en önemli yapıtaşlarıdır. Câmi merkezli din hizmetinin en temel amacı, günümüz dünyasında çocuklarımızı yıkıcı akımlardan korumak, kimlik ve mahremiyet bilinci oluşturmaktır.

TAZE bahar sevinçleri doğuruyor kalbimiz, geçip giderken gül yüzlü çocukların arasından. Önce selâmın hürmetiyle başlıyor, sonra kelâmın kudretiyle mihrabı kucaklıyoruz. Avuç avuç duâ serpiştiriyoruz.

Başını okşayınca kokusunu veren fesleğenler gibi ruhumuzu ferahlatıyor çocuklar. Sînemizi çatlatan bir güç, muştuyu fısıldıyor. Karanlıkta boğulan düşler Rahmânî ışığı görüyor. Çiçek tarlasında, bir gelincik yarasıyla dağılan geleceğimizi âyetlerle topluyoruz. Kuşlar tekbir eşliğinde konuyor dallarımıza. Yağmur gibi düşüyor çocuk gülüşleri ateş toplarıyla çevrilmiş dünyamıza. Öyle masum, öyle saf…

Her bir çocuk, içinde envaı tat barındıran dünya cennetimiz. En büyük derdimiz; çocukların gönül deryâlarını böylesi temiz tutmak, zihinlerini kirli emellerden korumak… Durmadan patinaj yapan bir eğitim sistemi içerisinde yer bulmaya ve tutunmaya çalışmak… Mâneviyat yurdunu kaplayan hâdsiz gölgelere karşı Peygamberî kılıç kuşanmak ve bâtılla savaşmak…

İlk ders: “Rabbi yessir ve lâ tuassir. Rabbi temmim bi’l-hayr…” (Allah’ım! Kolaylaştır, zorlaştırma, hayır ile tamamla...)

Niyetimizi hayır ile alıyor, akıbetimizi hayra bağlıyoruz. Yola revan oluyor, derde müştak kalıyoruz.

Bir “Âmin” alayı kopuyor içimizde. Elif, be, te, se… Sobe! Bilyelerin peşinde koşan, uçurtmalarla yarışan, pedal çevirip rüzgârı yakalayan çocuklar, eğitimin çilesini mutluluğa çeviriyor. Hikmetle, idrakle, hayretle ikra medeniyetinin çocukları 4-6 yaş Kur’ân ve değerler eğitimi sınıflarında yetişiyorlar. Her ağacın meyve verişi bir olmuyor. Lâkin gücünü sevgiden alan her çocuk, imanî hassasiyetle boy veriyor. Çocukların kalbinde tahribata yol açan her duygu iklimi sevgiyle şifâ buluyor, huzurgâhın kapısı sevgiyle açılıyor.

4-6 yaş çocuklar için Kur’ân eğitimi

4-6 yaş çocuklar için kurulan Kur’ân eğitimi sınıflarında Batı/l normlardan sıyrılmış ve millî ve kültürel kodlarımızla donanmış ders müfredatını işlemek suretiyle, çocuğun dil ve duygusal gelişimine zemin hazırlamak ve çocuğun ruh-beden açısından dengeli büyümesine katkı sağlamak mümkündür. Yaş grubuna uygun dinî değerler eğitimi, çocuğun hem kendisi, hem de toplumla barışık olarak yetişmesine imkân tanımaktadır. 4-6 yaş Kur’ân eğitiminin dinî rehberlik ve pedagojik ilkeler çerçevesinde, etkili yöntem ve tekniklerle çocukların gelişim özellikleri dikkate alınarak yapıldığı zaman başarıya ulaşacağı muhakkaktır. Dinî ve ahlâkî yönden sağlıklı nesillerin yetişmesine öncülük ettiği gibi, kültürler arası etkileşimin hızlandığı bugünlerde, barışın ve hoşgörünün geliştirilmesine yardımcı olmaktadır. İnsan hayatına anlam kazandıran unsurların başında millî ve mânevî değerlerimizin olduğunu fark edip Hazreti Peygamber’in hayatından yeni değerler üretebilecektir. Çocukların kendilerine ve topluma yararlı olacak temel değerleri psikolojik, bilişsel ve sosyal gelişimlerine uygun olarak kazanmalarını sağlamak, ailede ve 4-6 yaş sınıflarında paralel bir işleyişle başarıya ulaşacaktır.

Bir çocuğun ailesi dışındaki ilk toplumsal ve sosyal çevresi, okuludur. Bu çevrede çocuğun öğreneceği bilgiler ve kazanımlar hayat boyu çocukla birlikte büyüyecek, karşılaşacağı sorunları çözme becerisini beraberinde kazanacak ve bu sorunlara karşı başa çıkma yöntemleri geliştirecektir.

İslâm’da Kur’ân eğitimi

İlk vahyin “Oku” emriyle başlaması ve Sevgili Peygamberimizin “Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir” şeklindeki ifâdesiyle Kur’ân, İslâm eğitim sisteminin temelini oluşturmuştur.

Müslüman toplumlarda Kur’ân’ın eğitim ve öğretimine her dönem önem verilmiş, Kur’ân öğretimi ancak tayin edilen valiler veya onların görevlendirdikleri öğretmenler tarafından yürütülmüştür. Hazreti Peygamber ve Raşîd Halîfeler döneminde önemli görevlerin verilmesi için aranan ilk şart, Kur’ân’ı okumak ve anlamak mahareti olmuştur.

Hazreti Peygamber, Kendisine indirilen vahyi muhafaza etmek için ezberlemiş, ezberletmiş, ashabına okumuş ve yazıyla kayıt altına aldırmıştır. Bu şekilde başlayan Kur’ân eğitimi, günümüze kadar kesintisiz devam etmiştir.

Mekke döneminde eğitim faaliyetlerinin zor şartlar altında yürütülmesine rağmen Kur’ân öğretmenliği yapacak düzeyde kişiler yetişmiş, Hicret’ten iki yıl önce “İslâm tarihinin ilk öğretmeni” unvanıyla anılan Mus’ab Bin Umeyr, Medîneli Müslümanlara öğretmen olarak tayin edilmiştir. 

Medîne döneminde Hazreti Peygamber, Mescid-i Nebevî’yi inşâ ettirmiş ve bu mescit içerisinde “Suffa” adı verilen bir bölümü eğitim-öğretime tahsis ederek Bizzat burada eğitim vermiştir. Suffa’da yetişen öğrenciler, ihtiyaç duyulan beldelere Kur’ân öğretmeni olarak tayin edilmişlerdir.

Kur’ân eğitimi, Emevî ve Abbasîlerle yeni bir boyut kazanmış ve “kıraat” ilminin doğmasına ve bu sahada pek çok eserin yazılmasına sebep olmuştur. Medreselerin kurulup gelişmesiyle Kur’ân eğitimi özel bir disiplin olarak ele alınmış ve Kur’ân ilimlerinin yüksek seviyede okutulduğu ihtisas medreseleri açılmıştır. Bu medreseler Anadolu Selçuklularından önce “Daru’l-Kur’ân”, Anadolu Selçukluları ve Karamanoğulları döneminde “Daru’l-Huffaz”, Osmanlılarda ise “Daru’l-Kurra” olarak anılmıştır. 

Kur’ân eğitimi, Osmanlı Devleti’nde sıbyan mekteplerinin programlarını teşkil ettiği gibi, Tanzimat’tan sonra açılan yeni okulların programlarında da yer almış; kurumların adları, seviyeleri ve işleyişleri şartlara ve yıllara göre değişse de İslâm dünyasının her devrinde mutlaka “Kur’ân’ı öğrenen ve öğreten” bulunmuştur.

Osmanlı’da sıbyan mektebi ve bed’-i besmele

“Sabî” kelimesinin çoğulu olan “sıbyan”, “çocuklar” mânâsına gelir. Okul öncesi, 4-6 yaş eğitimini kapsar. Sıbyan mektepleri her mahallede bulunması sebebiyle “mahalle mektebi” olarak da anılmıştır. Sıbyan mektepleri, temel dinî bilgilerin verildiği yerlerdir. Çocuklar bu okulda Kur’ân-ı Kerîm’i okumayı, sûre ve duâları anlamayı, ilmihâl bilgilerini, ibâdet ve ahlâk esaslarını öğrenirlerdi. Müslüman her ailenin çocuğunu sıbyan mekteplerine göndermesi, dinî bir vazife olarak kabul edilirdi.

“Besmeleye başlamak” anlamına gelen “bed’-i besmele”, Osmanlı’nın naif düşünceleri içerisinde çocukların dördüncü yaşının dördüncü ayının dördüncü gününde okula başlayanlar için hazırladığı törene denirdi. Bed’-i besmele törenlerinin okuma arzusunu uyandırmak, okul korkusunu gidermek ve çocuğu arkadaşlarıyla kaynaştırmak gibi pedagojik amaçları vardı. Bu törenler vesilesiyle çocuk, aile ve cemiyet içerisinde bir statü kazanırdı. Bed’-i besmele törenleri kandillerde veya Pazartesi ile Perşembe günleri düzenlenirdi. Törene mektepteki diğer çocuklar da katılırdı. Edilen duâlara hep bir ağızdan “Âmin” dedikleri için bu törenlere “Âmin Alayı” da denilirdi.

Mektebe başlayan çocuklar için yapılan âmin alayında ziyafetler verilir, öğretmene hediyeler takdim edilir, mektepteki çocuklara da ikramlar dağıtılırdı. Mektebe başlayan çocuğa yepyeni elbiseler giydirilir, takılar takılır, cüz ve alfabe kılıfı boynuna asılırdı. Mektebin çocukları, mektebe yeni başlayacak çocuğun evine gelir, çocuğu alır, aile ve akrabalarının da katıldığı bir törenle mektebe ilâhiler eşliğinde yürüyerek götürürlerdi.

“Yâ İlâhî, başlayalım ism-i Bismillâh ile/ Bu duâya el açalum ism-i Bismillâh ile/ Sen kabûl eyle duâmız Besmele hürmetine/ İlmini eyle müyesser Yâ İlâhe’l-Âlemîn/ Ol Muhammed hürmetine meded eyle Yâ Mu’în/ İlmini eyle müyesser Yâ İlâhe’l-Âlemîn/ Kapuna geldik niyâza Yâ İlâhe’l-Âlemîn/ Eyleyip mansûr muzaffer kullarına Yâ Mu’în.”1

Fatih Sultan Mehmed, sıbyan mektebinde öğretmenlik yapacak kişilerde medresede eğitimi görmüş olmalarını; edebiyat, mantık, geometri, astronomi ve kelâm okumalarını şart koşmuştur. Eğitime verilen bu önem, Osmanlı’nın son dönemlerine kadar devam etmiştir.

Son söz

İnsanoğlunu iyiye ve güzele sevk eden millî ve dinî değerlerimiz, huzurlu bir toplumun şekillenmesinde en önemli yapıtaşlarıdır. Câmi merkezli din hizmetinin en temel amacı, günümüz dünyasında çocuklarımızı yıkıcı akımlardan korumak, kimlik ve mahremiyet bilinci oluşturmaktır.

Gelecek nesillerin inşâsını ahlâkî değerlerle yoğurmak, İslâm’ın merhamet ve şifâsını her kesime ulaştırmak, din hizmetinin vazgeçilmez bir parçasıdır.

 

1Ali Birinci, “agm.”, s.46