
GEZEGENLERİN oluşumuna dair
çeşitli hipotezleri sunduktan sonra şahsî görüşlerimizi de aktaracağız. Buna
başlamadan önce, mevzunun başlangıcını teşkil eden “Güneş’in eşi” hâdisesine
değinmemiz gerekli.
Oldukça
şaşırtıcı bu eş hikâyesi, 1980’li yıllarda Amerikalı fizik profesörü Richard A.
Muller tarafından ileri sürülmüştü. Bu tez, alâkalı uzmanlarca ciddiye
alınmadı. Çünkü yapılan gözlemler, Güneş’imize en yakın yıldızın 4,5-5 ışık
yılı uzaklığında olan Centauri yıldızlarından daha yakın bir gök cisminin
olmadığını gösteriyordu. Bunlar ise eş özelliğinden hayli uzaktaydılar.
İkili
(çift) yıldızlar
“Her şeyden de
çiftler yarattık, olur ki inceden inceye düşünürsünüz.” (Zâriyât, 49)
Muller’in
tezi yabana atılır değildi. Gökyüzünde yıldızların çift dolaştıkları 19’uncu
yüzyıldan itibaren biliniyordu. 1827’de F. Savary, Büyük Ayı takımyıldızındaki “xi”
ikilisinin bir merkez etrafında dolandıklarını ve turlarını 60 yılda
tamamladıklarını buldu. Daha sonra yapılan gözlemlerde çiftli yıldız
takımlarının sanılandan daha fazla olduğu görüldü. Bunlardan bir kısmının
kütleleri ve ışıkları eşittir. Koç takımyıldızındaki “gamma koç” ikilisi gibi…
Bazılarında
ise kütleler ve ışıltılar farklıdır. Çiftlerden birinin hacmi büyük ve
parlaklığı fazla olmasına karşın, diğerinin hacmi küçük ve parlaklığı
olmayabilir. Ancak çekim etkisiyle kendisini hissettirir. Mizar ve Akyıldız
çiftlerinde olduğu gibi…
Küçük
yıldız büyük yörünge çizerken, kütlesi büyük olanı daha küçük elips yörünge
çizer (Şekil-1).
Şekil-1: Çift yıldızların yörüngeleri…
Dolanım
esnasında yıldızları birleştiren doğru, daima ortak kütle merkezinden geçer.
Çiftli yıldızlar birbirine çok yakınsa yörüngeleri ufak ve iç içe olur. Sönük
olan küçük yıldız, parlak olan eşinin önünden sık sık geçer ve her geçişte
(gözlemimize göre) onu örttüğünden, yıldız tutulmalarına neden olur. Bu tür
ikililere “tutulan çiftler” adı verilir. Perse takımyıldızındaki Algol ile
Vegadaki beta çalgı çiftleri gibi…
Samanyolu
sisteminde çift yıldızların sayısı oldukça fazladır. Otuz beş ışık yılı
mesafesindeki yıldızların yüzde 80’i ikili yıldızlardan oluşur. Kalanları ise
grup yıldızları teşkil eder. “Son iki yüzyıl boyunca yapılan araştırmalar
sonucunda, uzayda gözlemlediğimiz yıldızların çoğunluğunun çoklu yıldız
sistemlerinin parçası olduğunun farkına varıldı.” (Alex Filippenko,
Understanding the Universe, USA, 2007)
Eldeki
verilerin çokluğu, zamanla Güneş’imizin de bir eşi olduğu fikrini
kuvvetlendirdi. “Nemesis” adı verilen bu eşi, gözlemlerle arar oldular. Onlara
göre Nemesis’in görülemeyişi, çeşitli nedenlerle Güneş Sistemi’nden
uzaklaşmasından kaynaklanmaktadır.
Güneş’in
gerçekten bir eşi olabilir mi? Akademisyenler, uzay boşluğundaki moleküler
bulutlar içinde doğan yıldızları araştırarak sorunun cevabını bulmaya
çalıştılar. Kaliforniya Berkeley’den teorik fizikçi Steven Stahler ile Max Planck
Institute radyo astronomu ve NASA Hubble Akademi üyesi Sarah Sadavoy, Perseus
moleküler bulutunu incelemeye koyuldular. Perseus, yerden 600 ışık yılı
uzaklığında bulunan dev bir soğuk gaz bulutudur. “Güneş benzeri yeni yıldızların
doğumuna yataklık eder (Astronomi -PDF- Rice University, 2016)”. Bu bulut
arkadan gelen yıldızların ışığını -karanlık bir perde gibi- kestiğinden,
kendisine “Perseus tülü” adı verilmiştir (Şekil-2).
Şekil-2: Yerden 600 ışık yılı uzaklıktaki
Perseus gaz bulutundan doğan çift yıldızlar…
Yaptığı
çalışmalar, Sadavoy’u şu noktaya getirmişti: “Çoğu yıldızın bir eş ile birlikte
oluşuyor olması daha önce dile getirilmişti. Asıl soru şu: Bu yıldızlardan ne
kadar var? Basit modelimize dayanarak neredeyse tüm yıldızların bir eş ile
birlikte doğduğunu söyleyebiliriz.” (Yazar: Tibi Puiu, ZME Science, Çeviren:
Eda Fıçıcıoğlu)
Daha
önceleri Bonn Üniversitesinden Pauel Kroupa’nın yaptığı benzer bilgisayar
simülasyonları tüm yıldızların ikili olarak doğduğunu göstermişti. Bunları ve
çalışmalarını değerlendiren Steven Stahler şöyle diyor: “Asıl can alıcı nokta,
daha önce kimsenin genç yıldızların, onları meydana getiren bulutlarla olan
ilişkisini sistematik bir biçimde incelememiş olmasıdır. Bizim işimiz, ikili
sistemlerin nasıl oluştuğunu anlamak ve ikili sistemlerin yıldızın erken
evrelerinde nasıl bir rol oynadığını çözmek. Düşüncemiz şudur: Güneş’imize çok benzer olan çoğu yıldız,
ikili olarak doğuyorlar. Böyle bir iddiayı sahipleneceğimiz en güçlü kanıta
artık sahip olduğumuzu düşünüyorum.” (Yazar: Tibi Puiu, ZME Science,
Çeviren: Eda Fıçıcıoğlu)
Gezegenlerin
oluşumu hipotezimizi biz de Güneş’in ikizinden başlatacağız. Bu safhaya kadar
Güneş’in eşi ile ilgili verdiğimiz bilgiler, eşin bir hayâl mahsulü olmadığını,
ilmî bir temeli olduğunu göstermek içindi.
Güneş’in
molekülsel gaz bulutu içinde gelişiminde, diğer uçta eşi de bulunuyordu. Genç
Güneş’in içinde bulunduğu gaz bulutunda henüz gezegenler teşekkül etmemişti. Güneş’e
nazaran daha küçük kütleli olarak varsaydığımız eş, kütlesel çekim kanunu
gereğince Güneş’e doğru hareketlendi. Uzayda iki kütlesel cismin ortak kütle
merkezi etrafında yörünge çizdiğini biliyoruz. Ortak kütle merkezi, eğer iki
cisim eşit kütlede ise aralarındaki mesafenin ortasındadır. Farklı kütlelerde
ise merkez, büyük kütleye doğru kayar. Küçük kütleli eş, Güneş’e nazaran daha
büyük yörünge ve hızla hareket edecektir.
Güneş’in
cazibesine kapılan eşi (veya kendisinden kopan parçası) molekülsel toz ve gaz
bulutuna dalarak Güneş etrafında dönmeye başladı. İlk yakınlaşmada Güneş’e olan
mesafesi 7 Astronomik Birim (AB) kadardı. Bu da şimdiki Müşteri ve Zühal
gezegenlerinin yörüngelerinin arasındaki bir yere tekabül etmektedir. Genç
Güneş etrafında yörünge çizen eş, ilerlerken, toz ve gaz bulutu içinde sağlı
sollu girdapların (vorteks) oluşmasına neden oldu. Sağ ve sol iki girdap
içindeki toz ve ufak kütleler birbirlerine yapışarak kaynaşacak, ana kütleye
yakın olmanın materyal bolluğu içinde gittikçe irileşeceklerdi. Zamanla büyüyen
bu iki kütle, Güneş Sistemi’ndeki iki dev kütleli Müşteri ve Zuhal’i oluşturdu (Şekil-3).
Şekil-3: Güneş
Sistemi’ndeki iki dev kütleli Müşteri ve Zuhal’in oluşumu…
Eş,
birinci turu tamamlayıp Güneş Sistemi’nden çıkınca ikinci sefer sisteme merkezi
Güneş’ten 15 AB mesafede yörüngeye girdi. Yine sağlı sollu iki girdap meydana
geldi. Bu hareketlilikten günümüzdeki 7 ve 8’inci gezegenler olan Iraküs ve
Naptın doğacaktır. Bize göre Güneş Sistemi bulutsusuna 6 periyotlu giriş ve
çıkış olmuştur. Her seferde oluşan ikili girdaptan birbirine yakın kütleli iki
gezegen oluştu.
Yedinci
periyoda gelindiğinde Güneş daha yaşlanmış, gezegenler ise yerli yerinde
teşekkül etmiş vaziyetteydi. Bulutsu dağılmış, gezegenleriyle yeni yıldız
sistemine dönüşmüştü. Yüz milyonlarca yıl süren uzay yolculuğunda Güneş’in eşi,
kütlesinden önemli miktar kayba uğramıştı. Açısal momentumuysa zamanla
azalmıştır. Sistem içinde, Müşteri ve Zuhal’i geçtikten sonra 3’üncü gezegen
olan Arz’ımıza yaklaştığında hızı oldukça düşüktü. Yer ve Güneş’in ters çekim
etkisiyle dengelenerek şimdiki yörüngesine oturdu. Şefkatli bir baba olarak, Arz’la
birlikte Güneş etrafında seyahate başladılar.
Bu,
bizim görüşümüzdür. Her şeyin doğrusunu, ilmi sonsuz olan Allah-u Teâlâ bilir.
Şaşılacak
bir durum, ama baştan beri bahsettiğimiz, Güneş’in eşi (ya da onun bir
parçası), Arz’ın uydusu sandığımız Ay oluyor. Ay küresinin Arz’ın uydusu olma
özelliklerini taşımadığını, daha önceki sayılarımızda denklemler kullanarak ve
diğer gezegen uydularından misaller getirerek ispata çalışmıştık. Bazıları
hemen itiraz edecek, Ay’dan getirilen taşlarla yapılan taş tayininin Arz’ın
yaşına eşit olduğunu ileri süreceklerdir. Söz konusu astronotların getirdiği taşlar,
Ay yüzeyinden alınan materyallerdir. Ay yüzeyindeki taşlar ve tozlar, meteor
bombardımanlarının yüzeyde bıraktıkları kalıntılardır. Gerçek yaş tayini, alt
katmanlara yapılan sondajlarla elde edilen numuneler üzerinde yapılmalıdır. O
zaman Ay’ın Arz’a nazaran daha yaşlı olduğu anlaşılacaktır.
Hakikatin
daha büyük, daha kesin bir yüzü de var. Biz görüşümüzü fen ilmi usullerine (metotlarına)
göre izaha çalıştık. Hâlbuki yerde olsun, gökte olsun, bütün oluş ve
yaratılışlar Allah-u Teâlâ’nın tayin ettiği kader çerçevesinde meydana
gelmektedir. Sınırlı ilmimizle, mahiyetini anlayalım veya anlamayalım, sonuç
değişmez. Takdir eden, hüküm koyan, her şeye hâkim ve her şeye kadir, sınırsız
ilim sahibi Allah-u Teâlâ’dır.
Yeni
güneş sistemi çizelgesi
Mevcut gezegen sayısına son üç gezegeni de ekleyerek adedi 12’ye çıkarmış oluyoruz. Böylelikle üçlü grup; 4 küçük, 4 büyük, 4 küçük şeklini alıyor (Tablo-1).
Tablo-1: Güneş Sistemi gezegenleri…
Listedeki ilk 9 gezegenin değerleri bilinmektedir. Son üç gezegenin değerlerini
biz hesaplayarak koyduk.
X
ekseni, gezegenlerin güneşten uzaklığını; y ekseni, gezegenlerin hızlarını
gösterir.
Bu
fonksiyon ile ifade edilen eğri bize ait olup, astronomi ilminde bir ilktir (Şekil-5).
Şekil-5: Güneş Sistemi-Gezegenler, uzaklık-hız y2=888/x grafiği…
Buna
göre gezegenlerin uzaklıkları ile hızları formüle edilmiş oluyor. Misal, “Güneş’ten
uzaklığı 1,52 AB olan Merih gezegeninin hızı nedir?” dersek…
Bu
formülasyon ile sonucu elde edebiliriz.
Yörünge
hızı saniyede 13,1 kilometre olan dev Müşteri gezegeninin Güneş’ten uzaklığını
hesaplayalım:
(Çizelgede
“5,2” olarak yuvarlatılmıştır.)
“Mehmed,
Turan, Düzceli” adlarını verdiğimiz üç gezegenin değerlerini, astronomi ilminde
kabul görmüş Kepler Kanunları ile karşılaştıralım. Kepler Kanunu’na göre iki
gezegenin Güneş’e uzaklıklarının küpünün oranı, dolanım (tur) sürelerinin
karelerine eşittir. Yani gezegenlerin uzaklıkları (L1, L2)
ve tur süreleri (t1, t2) şu şekilde olmaktadır:
Üç
gezegenin Zühre ile sağlamasını yapalım.
Sonuçların
Kepler Kanunu’nu sağladığı görülmektedir.
Son
üç gezegenin yerleştirilmesiyle adet 12’ye tamamlanmış oluyor. 4 küçük, 4 büyük
ve 4 küçük olan sistemde üçüncü grup gezegenleri, sistemin kenarında
oluştuklarından kütle olarak fazla gelişememişlerdir. Büyüklükleri, 9’uncu gezegen
olan “Plato” civarındadır. Küçük kütleli olmaları, hem yörünge hızlarının yavaş
olması, hem de çok uzak konumda bulunmaları, fark edilmelerini
zorlaştırmaktadır. Aradaki iki asteroit kuşağının varlığı da gözlemcileri
perdelemektedir. (Gelecek yazıda, “Gezegenlerin
Savaşı”…)