İlim nedir, ne değildir? (10): Gezegenler savaşı

Yirmi yedi günlük periyotlarla dönme ekseni yaklaşık 607 kilometre Yer değiştirmektedir. Yer’in dönme ekseninin değişmesi, yalpalama farklılığını doğurur. Bu da Yer kabuğundaki plâkalara etki yapar. Yer kabuğundaki kırıklara (faylara) enerji yükler. Kırıklardaki birikmiş enerji doygun durumdaysa boşalma olur. Faaliyetin teknik ifadesi (tektonik hareketlilik) depremdir.

GEÇTİĞİMİZ sayıda Güneş Sistemi oluşurken (Güneş) ikizinin devreye girdiğinden ve gezegenlerin oluşumunda katkı sağladığından bahsetmiştik. Son devrede, Arz’ımıza yakın konumlanmış ve birlikte Güneş etrafında yörünge çizmeye başlamışlardı. Anlayacağınız, “Ay” adı verilen bu gök cismi, zannedildiği gibi Arz’ın uydusu olmuyordu.

Ay’ın Arz’ın uydusu olamayacağı, astronomi ilmi hesaplamalarına göre de ispatlanabilir.

Kepler Kanunu’na göre gezegenler, Güneş’in kütlesel çekim kuvvetinin etkisiyle, odaklarından biri Güneş olacak şekilde, Güneş etrafında elips yörünge çizerler. Uydular ise gezegenin kütlesel çekim gücünün etkisindedirler ve gezegen etrafında dönerler. Diğer bir ifade ile gezegenin uydusuna uyguladığı çekim kuvveti, Güneş’in uyduya tatbik ettiği çekim kuvvetinden fazladır.

Şekil-1’de Güneş, Ay ve Yer’in konumları şematik olarak gösterilmektedir. Kütleler (M), mesafeler (L) ve Kuvvet (F) sembolize edildiğinde, Newton Çekim Kanunu’na göre F= M1.M2.k/  olur ve “k” uzay sabitesidir. Buna göre Yer’in Ay’a tatbik ettiği çekim kuvveti Fy, Güneş’in çekim kuvveti Fg iken Fy=0,020x  dyn, Fg=0,044x  dyn olur.

         

Şekil-1

Ay’ın uydu olabilmesi için;

  Şart sağlamıyor.

***

Görüldüğü gibi Güneş’in Ay’a olan çekim kuvveti, Yer’in çekim kuvvetinin iki katından fazladır. Dolayısıyla Ay, Yer’e değil, Güneş’e tâbidir ve onun etrafında yörünge çizer. (Bu arada, kanunların ve astronomik verilerin mevcut fen ilminden alındığını fakat hesaplamaların şahsımıza ait olduğunu belirtelim.)

Mevzunun daha iyi anlaşılabilmesi için diğer gezegenler ve uydularından misal verelim.

 

Şekil-2

Güneşin çekim kuvveti:

 6,6576 X 

Müşteri çekim kuvveti:

 

***

Şekil-2’de, sistemin en büyük gezegeni Müşteri ve uydusu Ganymede şematik olarak görülmektedir. Yapılan hesaplarda Güneş’in uyduya tatbik ettiği çekim kuvveti Fg=3,29x dyn iken Müşteri gezegeninin uydusuna olan çekim kuvveti ise Fm=1656,4x  dyn olur. Sonuç olarak birbirine oranı Fm/Fg=503,46 çıkar. Yani gezegenin uydusuna olan çekim kuvveti, Güneş’inkinin 503 katı çıkmaktadır.

 

Şekil-3

Güneşin Phobos’a uyguladığı çekim kuvveti  

  6,6576 x 

Merih’in Phobos’a uyguladığı çekim  kuvveti 

  6,6576x 

İki çekim kuvvetinin oranı:

 .

***

Şekil-3’te Arz’ın komşusu Merih gezegeni ile uydusu Phobos’un şematik gösterimi vardır. Güneş’in uyduya olan çekim kuvveti Fg, Merih gezegeninin uydusuna olan çekimi ise Fmolsun. Fg=2,45x  dyn iken Fm=465 x  dyn olur. Buna göre Fm/Fg= 465/2,45= 189,8 olur. Yani Merih’in uydusuna tatbik ettiği çekim kuvveti, Güneş’inkinden yaklaşık 190 kat daha fazladır.

Dolayısıyla uydu olan bu iki gök cismi, gezegenlerine tâbidir ve gezegenlerinin etrafında yörünge çizerler.

Arz ile Ay arasında bu oranı göremiyoruz. Arz’ın Ay’a olan çekim kuvvetinin Güneş’in Ay’a olan çekiminden fazla olabilmesi için (mevcut kütleler değişemeyeceğine göre) Arz ile Ay arasındaki mesafe en fazla 258 bin 940 kilometre olması lâzım. Hâlbuki Ay’ın gezegenimize olan mesafeleri en yakın 354 bin kilometre, en uzak 404 bin kilometre olarak ölçüldüğüne göre, bu değer, en yakın mesafenin bile altındadır. Yer ile Ay arasındaki mesafenin çok fazla olduğu Şekil-4’teki çizimde de belli olmaktadır. Aradaki boşluğa 30 Arz küresi sığabilmektedir.

         

Şekil-4

***

Netice olarak Ay, arzın uydusu değildir ve birlikte Güneş etrafında yörünge çizmektedirler.

Ay’ın uydu olduğu bilgisinin yanlış şekilde devam etmesi gibi, bazı astronomik verilerde de yanlışlıklar devam etmektedir. Bunlar özetle aşağıda ele alınmıştır:

1-Yer’in kendi ekseni etrafında dönmesi düzgün değil, yalpalama şeklindedir. Kırtasiyelerde satılan yerküresinin minyatüründe, ortadan geçen (23,5 derecelik eğikliğinde) bir çubuk etrafında küre döner durur. Dönüşün halk arasındaki bilgisi budur. Oysa uzayda etkileşimler şöyle devam eder: Uzayda, birbirine yakın duran iki gök cismi, ortak kütle merkezi etrafında etkileşime girerek dönerler. 

Ay ve Arz’ın ortak kütle merkezini hesaplayalım (Şekil-5). 

 

Şekil-5

***

“M” Yer’in kütlesi, “m” Ay’ın kütlesi olsun. Kütle merkezleri arasındaki ortalama uzaklık 382 bin 144 kilometre. “x” Yer’in merkezinin ortak kütle merkezine uzaklığı olduğunda, M.x=m(382144-x) elde edilir. m=M/81,3 olduğundan, X=4643 kilometre olur.

Yani ortak kütle merkezi, Arz’ın kütle merkezinden 4 bin 643 kilometre uzaktadır. Yer’in ekvatordaki yarıçapı 6 bin 378 kilometre olduğundan (0) ortak kütle merkezi, Yer küresi içinde kalmaktadır. Yer’in (A) merkez noktası (O) ortak merkez etrafında dönecektir. Daha doğru bir ifadeyle bu dönüş, yalpalama şeklindedir (Şekil-6). Ay da ortak kütle merkezi etrafında dönmek üzere hareketlenir. Arz dönüşünü 24 saatte, Ay ise 27 günde tamamlar.

         

Şekil-6

***

2-Ay, 27 günlük periyotlarla Yer’e yaklaşıp uzaklaşmaktadır. Ekstramum mesafeler L1=354000, L2=404000 kilometredir. Bu durumda ortak kütle merkezi x1=4301,34 iken x2=4908,87 kilometre olur. Diğer bir ifadeyle, ortak kütle merkezi, 4908,87- 4301,34= 607,53 kilometre arasında oynamaktadır. Yirmi yedi günlük periyotlarla dönme ekseni yaklaşık 607 kilometre Yer değiştirmektedir. Yer’in dönme ekseninin değişmesi, yalpalama farklılığını doğurur. Bu da Yer kabuğundaki plâkalara etki yapar. Yer kabuğundaki kırıklara (faylara) enerji yükler. Kırıklardaki birikmiş enerji doygun durumdaysa boşalma olur. Faaliyetin teknik ifadesi (tektonik hareketlilik) depremdir.  

3-Ay ve Yer’in yörünge hareketi kamuoyunda bilinen şekilde değildir. Bilinen yörünge şekli, Yer’in Güneş etrafında düzgün elips çizdiği, Ay’ın yer etrafında döndüğüdür (Şekil-7). 

 

Şekil-7

***

Evet, Yer, Kepler Kanunu’nda ifade edildiği gibi, odaklarından birinde Güneş olacak şekilde elips çizer fakat bu yörünge düz çizgi olamaz. Zira Ay, bu harekette muhtelif konumlardaki çekim kuvvetiyle Yer’i etkiler. Dinamiğin temel prensibi gereğince, bir cisme herhangi bir kuvvet etki etmediği müddetçe o cisim hızını ve doğrultusunu değiştirmez. Burada Ay; yeniay, dolunay, ilk ve son dördün safhalarında Yer’e farklı konumda yaklaşmakta ve etkilemektedir. Bu etki sebebiyle Yer “S” çizerek yörünge hareketi yapar. Yer de aynı şekilde Ay’ı etkileyerek birlikte belirli periyotlarla Güneş’e yaklaşıp uzaklaşırlar. Birlikte yapılan yörünge hareketi Şekil-8’de abartılı olarak şematize edilmiştir.

 

Şekil-8

***

Astronomi ilmi çevrelerince bilinmeyen bu ikili yörünge hareketi, 2000 yılında tarafımızca gündeme getirilmişti. Basın olarak ilk defa 2020 yılında Haber Ajanda dergisinin Ocak sayısında yayınlandı. Gösterdiği alâkadan dolayı editör Mehmet Serhat Bıçak Bey’e sevgi ve selâmlarımızı sunuyoruz.

Şiddete meyyâl olanlar daha asabi, sinirli davranırlar. Dolunayda suç oranlarının arttığına dair verileri misal gösterirler. Sakin mizaçlı olanlar müspet yönde etkilenirler. 

Rehabilitasyon ve huzur merkezi: Ay

Ay’ın yeryüzüne ve canlılara olan etkisi geçmiş çağlardan beri tartışılmıştır. Kütle çekiminin okyanuslardaki muazzam su hacmini kabarttığı biliniyor. Norveç, Grönland ve Alaska’daki gibi fiyörtlerde (karaların içlerine doğru ilerlemiş, uzun körfezlerde) deniz sularının 10-12 metreye kadar yükseldiği görülmektedir. Yeniay ve dolunay evrelerinde bu çekim gücü daha da şiddetlenir. Bitkilerin bünyelerinde bulunan özsuyu, köklerden yukarı doğru ilerlemesiyle artar. Evrenin değişmesiyle sular köklere doğru boşalırlar. Tarımla uğraşanlar geçmişten gelen tecrübeleriyle ziraî faaliyetlerini Ay’ın evrelerine göre ayarlamaya çalışmışlardır.

Günümüzde bir kısım uzmanlar, dolunayın kişi psikolojisini etkilediğini savunurlar. Bunlara göre beyinlerdeki alt şuur (bilinç) kıpırdayarak şuur olarak kişi faaliyetlerine yansır. Şiddete meyyâl olanlar daha asabi, sinirli davranırlar. Dolunayda suç oranlarının arttığına dair verileri misal gösterirler. Sakin mizaçlı olanlar müspet yönde etkilenirler. Daha huzurludurlar. Hayâl kurma kabiliyetleri artar. Çalışma alanlarına dair yeni buluşlar yapabilirler veya gelecekteki hayatlarını daha gerçekçi plânlayabilirler. Bizim mevzuyu ele alışımız, geçmiş ya da günümüz değil, Ay küresinin istikbâldeki fonksiyonlarıyla alâkalı.

Yuvarlak rakamla 8 milyar hâlihazır insan barındıran Arz’ımızın gelecek asırlarda katlanarak artış göstereceği tabiîdir. İlim teknik daha da gelişmiş, tıp ise günümüze göre harikalar sergileyen seviyeye gelmiştir. 1970’li yıllarda vizyona giren “Yıldız Savaşları” dizi filmlerindeki “siber insan” tiplemeleri, hayâl ve kurgu olmaktan çıkmış, gerçeğe dönüşmüştür. Dolayısıyla vasat insan ömrü çok daha ileri dereceye taşınmış vaziyettedir. Beklenmedik kazalar gibi hâdiseler hariç, ölüm oranının azalması, nüfus artışının hızlanması demektir. Bu da beraberinde birçok problemi gündeme getiriyor olacaktır kaçınılmaz olarak.

Japonya’nın 19’uncu yüzyıl sonlarındaki sosyal yapısını irdeleyen bir Japon (yönetmeni Shohei Imamura) filmi vardı, ismi “Narayama Türküsü”. Yaşanmış hâdiselerden esinlenmiş bir eserdir. Japon adalarında nüfus çok, yüzölçümü az. Genelde dağlık arazide tarım alanları kısıtlı. İnsanlar açlıkla karşı karşıya. Çocuk sayıları fazla olan aileler ya çocuklarını satıyorlar veya diri diri toprağa gömüyorlar. Amaç, yemek yiyen ağız sayısını azaltmak. Yaşlılara da iyi gözle bakılmıyor. Kıtlığı ve hastalığı atlatmış insanlar 70 yaşına ulaştığında daha fazla yaşamasına müsaade edilmiyor. Oğlu, yetmişlik annesini bir sepetin içine koyuyor, sepeti sırtına alıp Narayama dağının ıssız eteklerine doğru yol alıyor. İnsan iskeletleriyle dolu dağ yamacının bir kenarında ölüme terk ediyor. Yetmiş yaşına yaklaşan ihtiyarlar belki evlatları insafa gelir zannıyla, yerden aldıkları taşla sağlam dişlerini kırıyorlar az yemek tüketeceklerini göstermek için. Ama nafile! Mutat âdet devam ediyor: Sepet sırtında ölüme terk edilmek…

Anlattıklarımız bir masal değil. Gerçek hayat hikâyeleri. İnsanoğlunun ne denli “insan olma vasfını” kaybedip “hayvandan da aşağı” mertebelere inebileceğini gösterir hayat sahneleri… Asr-ı cehalet devrinde kız çocuklarını diri diri toprağa gömen zihniyet, binlerce sene sonra yeryüzünün diğer köşelerinde var olduğunu ispatlar tarzda tezahür ediyor.

Eğer gerçek anlamda Allah-u Teâlâ’ya iman eden bir kul yoksa, bir insan için “Bunu da mı yapar?” demeyiniz. İman yoksa, bir insan “aklınıza gelen, gelmeyen” her şeyi yapar. İmansızın vasfı budur!  

İstikbâldeki asırlarda nüfus yoğunluğundan bahsettik. Tıp vasıtasıyla yaşlılar, genç nesle oranla çok fazla. Fen ilminin inkişafı ve makineleşme, kas gücüne ihtiyaç hissettirmiyor. Fakat hayatın sürdürülebilmesi için beslenme gerekli. Bir de asırları devirmiş yaşlıların bakımı var. Şartlar, gözleri ister istemez Güneş Sistemi’nin diğer mekânlarına çevirtiyor. Arz’ımızdaki tükenmeye yüz tutan madenlerin yerine yeni kaynakların tedariki lâzım. Bakire mekânlardaki metalara sahip olma hırsı, insanoğluna akıl almaz işler yaptırıyor. Yakın çağda yeni deniz yollarının keşfiyle Amerika ve Afrika kıtasına akın eden Avrupalı gözü dönmüşler, altın gibi madenlere sahip olmak için tahtadan başka savunma araçları olmayan yerlileri ateşli silahlarla kırıp geçirmediler mi?

En yakın gök cismi, yanı başımızda duran Ay’dır. Ortalama 380 bin kilometre uzaklıktaki Ay, 178 milyon kilometre uzaklıktaki Merih’e göre oldukça yakındır. Devlet ve özel şirketlerin hararetli mücadelesi, yeni yerleşim yerinde değişik kolonilerin oluşmasına yol açacaktır. Zaman ilerledikçe, birbirinden uzak bölgelerde irili ufaklı yapıların boy gösterdiği iskânlaşmaya şahit olunur.

Ay’daki faaliyetler, Ay’ın bilinmeyen özelliklerinin de keşfine yol açar. Ay sessizliği ve Ay’ın küresel rezonansının sebep olduğu frekans dalgaları, insana apayrı bir huzur vermektedir. Psikolojik rahatsızlığı olanlar, gün geçtikçe rahatsızlıklarının azaldığını fark edeceklerdir. Yapılan testler olumlu neticeler verir. Psikolojik hastalar ve yaşlılar için yeni bir mekân doğmuştur. Devasa rehabilitasyon binaları kurulur. Arz’dakilerin “işe yaramaz fazlalık” olarak addettikleri hastalar ve yaşlılar, bu yeni dünyaya aktarılmaya başlanacaktır. Hastalar ve ihtiyarlar bu rehabilitasyon merkezlerine kısa sürede alışırlar ve uyum sağlarlar. Yeryüzünde yürümeye mecâli olmayanlar burada rahatlıkta kültürfizik yapabilmektedirler. Ay’ın yerçekimi, Arz’a göre 6 kat daha azdır. Bu, onların hareketlerini kolaylaştırmaktadır. Özgüvenleri artmıştır. Sevinçlidirler ve hayatlarından memnundurlar. 

Ay’da gökyüzü manzarası görülmeye değer. Ufukta, masmavi renk cümbüşüyle Arz yükselirken ne muhteşem bir manzara sergiler! Yaşlılar, Arz’daki yakınlarına bu görüntüyü, ellerinde telefonla anlatmaya doyamazlar.

Aileleri, hafta sonları büyüklerini ziyaret ederler. Ay dolmuşları birkaç saatlik yolculukla kolonilere ulaştırır yolcuları. Havaalanının bekleme salonunu dolduran hasta ve yaşlılar, merak içinde boşalan yolculara göz gezdirirler. Yakınları gelmeyenler hüzünlüdür. İlgisizlik yahut kimsesizlik karşısında göğüslerinde ay yıldızlı amblem olan bazı cemiyetler vaziyete müdahale ederler. Üyelerden bazıları bunların ziyaretçisi olur. İnsanlık daha ölmemiştir…

Ay hayatı, Arz’dakilerin de dikkatini celp etmiştir. Emekli olduktan sonra kalan ömürlerini orada geçirmek için plân yaparlar. Krediler biriktirilir. Bazı şirket mensupları, Ay’daki özel yapıların satılık dairelerini pazarlamak için zenginlerin kapısını aşındırıp dururlar.

Arz’ın mevcut yeni konumu, Güneş Sistemi’ne benzer galaktik bir sistem olması, meteoroloji kaosunun yavaş yavaş düzelmesine yol açar.  

Uzay yolculuğunda devrim: Hidrojen motorları

Hidrojen motorlarının icadı, uzay yolculuğuna yeni bir ivme kazandırdı. Güneş içindeki hidrojenin termonükleer dönüşümüne benzer tarzda fonksiyon icra eden motorların imâli, uzak mesafelere ulaşılması demekti. Böyle bir araçla yol alındığında saniyede bin kilometrenin üzerine çıkılabilmektedir ki bu da yaklaşık saatte dört milyon kilometre demektir. Bugün Merih gezegenine gitmek için konumuna göre 150 ilâ 300 gün arasında zaman gerekiyor. Bu yolculuk, hidrojen motorları donanımlı bir uzay aracıyla 2 ilâ 3 gün arasında gerçekleşebilmektedir. Zamandan ne büyük tasarruf! Artık, Güneş Sistemi’nin diğer üyelerine erişebilmek hayâl olmaktan çıkmıştır. Yine de bu vasıtalarla sistem dışındaki yıldızlara ulaşabilmek imkân haricindedir. Bize en yakın yıldız olan Centauri’nin 4,5 ışık yılı uzaklıkta olduğu göz önüne alınırsa, sözümüze hak verilir. Yani saniyede yaklaşık 300 bin kilometre yol alan bir ışık Centauri’den ayrıldığında, 4 buçuk sene sonra Arz’a ulaşılabilmektedir. Binlerce sene ışık yılı uzaklığındaki yıldızların durumunu varın, siz tahayyül edin!

Hidrojen motorlarının yakıtının ana kaynağı sudur. Evet, evet, bildiğiniz su! Suyun iki elementinden biri olan hidrojen, analizle kolaylıkla elde edilir. Arz’ımızda bol miktarda bulunan suyun enerji kaynağı olarak kullanılması, dünya ekonomisini çok üst seviyelere taşıyacaktır. Üretimde ve diğer alanlarda maliyetin düşmesi, bolluğu ve refahı beraberinde getirecektir. Fosil yakıtların devri kapanmıştır. Atmosferin ve çevrenin kirliliğine neden olan petrolün kullanımı yasaklanır. Bu, aynı zamanda dünya siyâsî hareketlerini de müspet yönde etkileyecektir. Zoraki olarak Orta Doğu’ya çökmüş olan emperyalistler, devamında fayda görmediklerinden, bulundukları yerlerden elini eteğini çekerler. Orta Doğu’nun yerli halkı, gerçek anlamda istiklâl ve hürriyetine kavuşmuşlardır şimdi…

Yeni durumdan hoşlanmayan birileri var; petrol şeyhleri… Milletin doğal hakkını yıllarca gasp edip semirmiş olanlar şaşkın vaziyettedir. Halkın kıpırdamaya başladığını görünce tası tarağı toplayıp yandaş memleketlere firar ederler. Birlikte sömürdükleri yandaş devletlerin bankalarında yüklü servetlerine güvenmektedirler. Terk ettikleri vatanlarında yönetime el koyan millet iradesinin görevlendirdiği vazifeliler, saklandıkları yerde yakaladıkları bazı gaspçı şeyhleri karga tulumba geri getirerek halk mahkemelerinin huzuruna çıkarırlar. Geç de olsa zalimler cezasını çekeceklerdir…

Gezegenlerin istilası

Önce yakın gezegenlere, sonra uzaktakilere akın başladı. Amaç, Arz’da tükenmeye yüz tutan madenler yerine yeni kaynaklar bulmak, bilinmeyen maddeleri keşfetmek suretiyle üstünlüğü yakalamak. Fakat gezegenlerdeki hayat şartları dayanılmaz derecede zor. Gündüz cehennemvari sıcaklık, gece dondurucu soğuklar… Koruyucu giysiler olsa bile tahammülü zor. Kolonilerdeki yapıların inşâsı için işçi gerekli. Astronomik ücretler olsa bile kimse canını riske atmak istemiyor. Tek çare mahkûmlar! 

Müebbet hapse mahkûm olanlar ya da uzun süre hüküm giyenler istedikleri takdirde başvurabiliyorlar. Gittikleri yerden geri dönmemek ve orada ikâmet etmek şartıyla… Hayat hakları ve ihtiyaçları garanti ediliyor. Hapisteki eziyetlerden bıkmış olanlar ile uzay hayatını merak eden maceraperestler seve seve sözleşmeyi imzalayarak yola koyuluyorlar. Olağanüstü iklim şartlarıyla yüz yüze gelenler geldiklerine pişman olsalar da iş işten geçmiş durumda. Yeni hayatın zorluklarıyla mücadele etmekten başka çare yok. Gezegenlere has hastalıkların peyda olması, Güneş’ten gelen radyasyon dalgaları, sıcak ve soğuk fırtınalar, meteor yağmurları gibi felâketlerle çok insan kırılıyor. “Kalan sağlar bizimdir” diyen Dadaloğlu misali yöneticiler, zoraki olsa da çalışmayı devam ettiriyorlar. Ölenlerin yerine yeni gelenler işbaşı yapıyorlar. Yapılar yapılara eklenerek koloni büyüyor. 

Zamanla hayat şartları, çevre özelliklerini karşılar tarzda gelişiyor. Her mahalle, yapıları içine alacak şekilde yarım küre fanuslarla kaplanıyor. Fanuslar bölgeden çıkarılan (daha önce bilinmeyen) bir maddeden teşkil ediliyorlar. Cam gibi saydam fakat kırılgan değil. Demir metalinden daha dirençli bir madde. İçeriden gökyüzüne bakıldığında manzara rahatça seyredilebiliyor. İçeriye hava basılan fanuslarda koruyucu elbise olmadan rahatça gezilebiliyor. Yukarıdan bakıldığında yan yana dizilmiş birçok fanustan müteşekkil şehir, hoş bir görüntü sergiliyor.

Daha sonra gelenler arasında bayanlar da bulunmakta. Tıp ve destek hizmetlerde görevler yapıyorlar. Yönetim, evlenecek olanlara özel imkânlar tahsis ediyor. Müstakil bir mekânın verilmesi gibi… Doğumlar oluyor, nüfus artıyor. Kimlikler veriliyor, kayıtlar tutuluyor. Artık her gezegen sakini, bulunduğu gezegenin adıyla anılmakta. “Utaritli”, “Zuhalli”, “Merihli” gibi...

Bulundukları gezegende özel statü elde etmiş bazı sakinler, Arz’a ziyaret için geliyorlar. Gördükleri manzara karşısında şoke oluyorlar. Ağaçlar, çiçekler, yeşillikler, akarsular… Hayran olmamak elde değil. İzinleri bitse de ayrılmak istemiyorlar. Yer satın alarak yerleşmek niyetindeler. Fakat yeryüzündekiler bu acayip giyimli, deri rengi değişik insanlardan hiç hoşlanmıyorlar. Normal bir itiraz karşısında hemen öfkelenen, kavgaya girişen, laf anlamaz, sert mizaçlı bu yaratıklar da nereden çıkageldiler? Kavgaların, dövüşlerin ardı arkası kesilmiyor. Arz Milletler Konseyi, yeni bir kanunla, özel durumlar hariç, diğer gezegen sakinlerinin yeryüzüne inişlerini yasaklıyor.

Bu yasak hiç makul karşılanmıyor. On bir gezegen yöneticileri toplanarak bir araya geliyorlar. Bir birlik oluşmakta: Güneş Sistemi Gezegenler Birliği… Yönetim, idare ve savunma kuralları teşekkül edilmekte. Alınan kararlara bütün gezegenlerin uyma şartı var. Seçilen bir heyet Arz’a gönderilerek “Birlik Anayasası”nın onaylanması isteniyor. Maddeler arasında, “tüm gezegen sakinlerinin atalarının Arzlı olduğu, dolayısıyla yeryüzündeki insanlarla aynı haklara sahip olma gerekliliği” maddesi de var. 

Durumu görüşen Arz Milletler Konseyi, maddeyi anlamsız ve komik bulur. Kendileri davet edilmeden oluşturulan birliğin kararlarına uyulamayacağını, Arz’ın asil ve temel bir gezegen olduğu, insan medeniyetinin ve ilmin beşiği olması nedeniyle böyle bir birlik kabul edilse bile yönetimin Arz Milletler Konseyi’nde olması gerektiği bildiriliyor. 

Olumsuz cevap alan heyet geri dönmüştür. Gezegenler Birliği öfkeli ve kızgındır. Kendilerini yüksek gören Arzlılara bir ders vermek gerektir. Ne yapılabileceğine dair müzakere ederler. Arz hem nüfus, hem de kuvvet olarak kendilerinden üstündür. Fakat gezegenlerde de Arz’da olmayan bazı ilimlerde gelişme olmuştur. Arz’dakilerin muhtevasını bilmedikleri teknik silahları vardır. Elektronik dalgalarla göktaşlarını hareket ettirme kabiliyetine sahip olunmuştur. Büyük Okyanus’a hatırı sayılır bir asteroid düşürme kararı alırlar. Bu Arz’dakileri korkutarak akıllanacakları bir uyarı olacaktır. Arz’ın gezegenlerdeki casusları tehlikeyi haberdar ederler. Derhâl önleme tedbirleri alınır. Asteroidin rotası takibe alınır. Münasip koordinatlarda füzeler ateşlenir. Art arda vurulan asteroid, küçük küçük parçalara ayrılarak tehlike olmaktan çıkar. Arz’dakiler derin bir nefes alırlar.

Hücum sırası Arz’a gelmiştir. Uzay filosu harekete geçer. Önce Gezegenler Birliği’nin haberleşmesini sağlayan uydular imha olunur. Silahlı gücü olan gezegenlerin uzay üssü alanlarına taarruz edilerek gemileri, araçları, cihazları yakılıp yıkılır. Savunma gücü tahrip olan birlik, çareyi teslim olmakta bulacaktır. Elçiler gönderilerek barış istenir. Barış şartları birlik aleyhinedir ama başka çareleri yoktur.

Barış döneminde gezegenlerdeki koloniler hasarları gidererek toparlanmaya çalışırlar. Yöneticilerin çoğu mağlûbiyeti hazmedememişlerdir. Gizli gizli toplanarak düşmandan nasıl öç alınacağını konuşurlar. İlim ve fen adamları çağrılarak görüşleri alınır. Âlimin biri, “Arz’ın tabiî güzelliğinin nedeni Ay’dır. Ay’ı Arz’dan ayırmalıyız” der. Bu görüş kabul görür. Ama nasıl olacaktır? Tartışırlar. Arz’ın yörüngesi üzerinde “suni bir kara delik” oluşturmaya karar verilir.

Arz küresi mutat yörüngesinde ilerlerken, hazırlanmış olan tuzak bölgesine vasıl olur. Kara deliğe düşen Arz, Güneş Sistemi’nden çıkarak bambaşka bir uzay alanında kendini bulur.

Ay’da uykudan uyananlar şok olurlar. Masmavi görüntüsüne aşina oldukları Arz, ortalıkta yoktur. Teleskoplar ve radarlar gökyüzünü biteviye tararlar. Ama nafile! Yok, yok! Koskoca gezegen nasıl kaybolur? Yaşlılar dehşete kapılır. Haykıranlar, ağlayanlar… Her birinin Arz’da evlatları, yakınları vardır. Birdenbire nasıl yok olur? Yaşlılar çaresizlik içinde dövünüp dururlar. Gözlerden yaş sel gibi akmaktadır. Ay kolonisinde hüzün günlerce, aylarca devam eder…

Güneş sanki gezegenler sakinlerinin hainliğine isyan etmiştir. Güneş’te büyük patlamalar olur. Alevlerden fırlayan radyasyonlu elektronlar etrafa yayılır. Radyasyon fırtınaları Güneş Sistemi’nin bütün gezegenlerini etkiler. Açık arazide radyasyona maruz kalan insanlar ölür veya hastalanırlar. Tarım sahaları ve seralar tahrip olur. Bitkiler kururlar. Gezegenlerde açlık felâketi başlar. Öyle ki, bir öğün gıda, bir servet değerinde satılmaktadır. 

Uzayın başka bir bölgesine ötelenen Arz’da insanlar büyük zorluklar yaşarlar. Korku ve panik tüm küreye hâkim olur. “Âlimler Şûrâsı” bu dehşetdengiz durumun düşmanlarının tuzağından kaynaklandığını anlamakta gecikmez. Milletler teselli edilmeye çalışılır. Anî iklim değişikliği küresel felâketleri beraberinde getirir. Her kıtadan çok sayıda can kaybı olduğu haberleri gelmektedir. Arz’ın mevcut yeni konumu, Güneş Sistemi’ne benzer galaktik bir sistem olması, meteoroloji kaosunun yavaş yavaş düzelmesine yol açar. Âdem’den (aleyhisselâm) beri birçok badire atlatmış olan insanoğlu (biiznillah) bu felâketin de üstesinden gelecektir.

“Zor, oyunu bozar” derler. Arz sakinleri bu yeni sistem içinde bilgi kapasitelerini artırırlar. İlim ve teknik daha da üst seviyelere çıkacaktır. Âlimler Şûrâsı “suni kara delik” hâdisesi üzerinde yoğunlaşır. Gelişin gidişi de olmalıdır. Bir kara delik, ak delik olarak sonlandığı noktadan başka bir uzaya açılıyorsa, aynı noktada oluşturulan bir kara delik de ak delik olarak ilk uzaya kapı açmalıdır. Hesaplar yapılır, çalışmalar hızlanır. Yörünge üzerinde istenen koordinatlarda bir suni karadelik oluşturulur.

Ay kolonisi üzerinde ağlayıp sızlayan yaşlılar birdenbire karşılarında bütün haşmetiyle Arz’ı görünce, tarifi nakabil bir sevince gark olurlar. Arz, başlarının üzerinde bütün güzelliğiyle parıldamaktadır.

Evlatları ve yakınları Ay’daki binaları doldurur. Bir sevinç, bir sevinç… Görülmeye değer! Taraflar mutlulukla sarmaş dolaş olmaktadır. Ay’dakilerin bîtab vaziyette zayıf olmaları gelenleri şaşırtır. Güneş Sistemi’nin genelinde kıtlık olduğu öğrenilecektir. Gıda sorun değildir Arz’dakilere. Stoklar tıka basa doludur.

Arz gezegeninin Güneş Sistemi’ne tekrar dâhil olması diğer gezegen mensuplarının da işine gelir. Zira neredeyse açlıktan telef olma vaziyetindeydiler. Yaşanan karmaşalarda bu duruma sebep olan Gezegenler Birliği yöneticileri alaşağı edilmiş, yerine yenileri seçilmiştir. On bir gezegenin başkanlarından oluşan heyet, Arz yönetimi ile görüşmek ister.

On bir başkan, büyük bir salon içinde, Arz Âlimler Şûrâsı önünde el pençe dîvan durmaktadır. Yaşanan üzücü hâdiselerin hata olduğu kabul edilerek özür dilenir. Eski yöneticiler devrilmiş ve cezalandırılmışlardır. Güneş Sistemi Gezegenler Birliği’nin daimî reisi Arz yönetimi olacak, verilen kararlara şartsız uyulacaktır. Resmî evraklar taraflarca imzalanır. Toplantı sonunda temsilciler, açlık felâketine değinerek yardım talebinde bulunurlar. Bu kolaydır. Arz’daki silolar tüm sisteme yetecek seviyede doludur. Toplantı dağılırken neticeden herkesin memnun olduğu yüzlerindeki tebessümden belli olmaktadır…