İlginç bir rastlantı!

Gökyüzünü boydan boya belirgin bir kızıllık kaplamıştı. Bu kızıllığın ortasında parlak bir hilâl şeklini alan ayın tam karşısında bir yıldız vardı. İstanbul’da yasaklanan Türk bayrağı, bütün haşmeti ile gökyüzünü kaplamıştı. Olay halk arasında büyük bir heyecan yarattı. Birçok insan olayı zafere işaret olarak yorumladığından fetih duâsı okuyorlardı.

SAKARYA Savaşı’ndan sonra büyük bir yenilgi alan düşman toparlanmaya çalışırken, Mustafa Kemal de anî bir taarruzla düşmanı yurttan atmayı plânlıyordu. Fakat İnönü, Eskişehir, Kütahya ve Sakarya’da yapılan savaşlarla Türk ordusu epey yıpranmıştı. 

Silah, cephane ve çeşitli malzemelere ihtiyaç vardı. Bu nedenle ordunun taarruza hazırlanması gerekiyordu. Sakarya Savaşı’ndan sonra Sovyetlerle yapılan Kars Antlaşması ile doğu, Fransa ile yapılan Ankara Antlaşması ile güney sınırlarımızın güvenliği sağlandığından, bu bölgelerdeki asker ve cephaneler büyük bir gizlilik içinde batıya aktarılmaya çalışılıyordu. 

Taarruz için hazırlıkları noksansız yapmak gerekiyordu. Çünkü düşman da aynı şekilde mevzilerini güçlendirmekteydi. Türk halkı maddî ve mânevî tüm imkânları ile inandıkları zafere hazırlık yapıyordu. İstanbul işgâl altında idi. Kentte Türk bayrağını asmak ve selâmlamak cesaret istiyordu. Buna rağmen bir avuç vatansever, düşman kontrolündeki cephaneleri Anadolu’ya kaçırmaya devam ediyorlardı. Ayrıca dışarıdan çeşitli silah ve cephane alınmaya çalışılıyordu. Bu arada hazırlıklar uzadıkça TBMM’de bazı milletvekilleri taarruzun neden geciktiğini söyleyerek Mustafa Kemal’e muhalefet ediyorlardı. 

Durum son derece hassastı. Mustafa Kemal askerî sırları savaş hâli nedeniyle gereği kadar açıklayamadığından, Meclis’teki huzursuzluklar Büyük Taarruz’un sonuna kadar devam etti. Mustafa Kemal’in plânı, bir meydan savaşı ile düşmanı imhâ etmekti. Bu nedenle Türk ordusunun önemli bir bölümünü Afyon yakınlarındaki düşman kuvvetlerinin sağ yan grubunun güneyinde, Akarçay ve Dumlupınar hizâsında toplamayı düşünüyordu. Ancak bu şekilde yapılırsa çabuk ve kesin sonuç alınabilirdi. 

Mustafa Kemal gerekli hazırlıkları tamamladıktan sonra 6 Ağustos 1922’de yayınladığı şifreli bir telgrafla ordunun taarruz için hazır olması emrini verirken, 20 Ağustos’ta gizlice Ankara’dan ayrılarak komutanlarla görüşmek üzere Akşehir’e geldi. 26 Ağustos sabahı ise Büyük Taarruz başlamıştı. Düşman panik içinde kaçıyordu. Her geçen saat Türk ordusunu zafere daha çok yaklaştırıyordu. Fakat ulaşım ve iletişim yetersizliği nedeniyle İstanbul halkı cepheden sağlıklı haber alamıyordu. Taarruzun başlaması duyulduğunda halk heyecan içinde sokaklara dökülmüş olarak zafer haberini bekliyordu. 

Bu heyecanlı bekleyiş akşama kadar sürdü. 26 Ağustos akşamı son derece ilginç bir doğa olayı yaşandı. Gökyüzünü boydan boya belirgin bir kızıllık kaplamıştı. Bu kızıllığın ortasında parlak bir hilâl şeklini alan ayın tam karşısında bir yıldız vardı. İstanbul’da yasaklanan Türk bayrağı, bütün haşmeti ile gökyüzünü kaplamıştı. Olay halk arasında büyük bir heyecan yarattı. Birçok insan olayı zafere işaret olarak yorumladığından fetih duâsı okuyorlardı. 

Nihâyet çok geçmeden herkesi sevince boğan zafer haberleri gelmeye başladı.