
Kavramlar
ve iletişimin mahiyeti
HABERLEŞME, telekomünikasyon,
enformasyon, dezenformasyon, brifing, mesajlaşma, konuşma gibi kavramlar,
iletişim kavramıyla çok yakından ilgili ve ilişkili olmasına rağmen, yine de
aralarında birtakım farklılıkların olduğunu göz ardı etmemek gerekir.
Bitki,
hayvan, insan gibi canlı varlıkların yapısında primitif seviyeden en komplike
seviyeye varıncaya kadar bir iletişim söz konusudur. Aralarında mahiyet ve
derece açısından bazı farklar olsa da iletişim nokta-i nazarından bu ontolojik
bir gerçekliktir. Çünkü iletişim; duygu, düşünce, bilgi ve haberlerin paylaşımı
demektir. Kimi varlık bunu hâl diliyle paylaşır, kimi de kâl (konuşma) diliyle.
Mâmâfih, insanlarda hem hâl dili vardır, hem de kâl dili. “Hangisi daha
önemlidir?” Diye sorarsanız, yerine göre her ikisi de.
Ancak,
eskiden hâl dili daha revaçta iken modern zamanlarda kâl dili daha öne çıkmaya
başladı. Hani âmiyâne bir söz vardır ya “Ağzı olan konuşuyor” diye, hem
de ne konuşmalar! Fütursuzca, ahlâksızca, saygısızca, edepsizce, bilgisizce…
İletişimde
sapmalar ve algı yönetimi
Günümüz
dünyasında çenesi kuvvetli olanlar ön plâna çıkmaya başladı. Çok konuşanlara
itibar edilmeye başlandı. Konuşanlar ne konuşurlarsa konuşsunlar, doğru yanlış,
yalan dolan, önemli değil. Önemli olan şey, konuşanların muhatapları ve
kitleleri etkileme, ikna etme, inandırma, yönlendirme ve yönetme gibi becerilere
sahip olup olmadıklarıdır. Başka bir ifâdeyle, zehri altın tepside sunabilmek
beceresini göstermek ya da gösterememektir. Bu durum dinde de böyledir,
siyâsette de böyledir, hatta gündelik hayatta da böyledir.
Kimsenin
doğrularla ve hakikatlerle uğraşacak vakti de yok, hâli de yok(!). Sanki herkes
Eflâtun’un (Platon) ideler âleminde yaşıyor. Her şey sanal ve gölgelerden
ibaret. Hakikat diye bir şey yok ve bütün dünya bir mağaranın deliğinden
görüldüğü kadar. Hayat da mağaranın içinden ve mağarada olup bitenlerden
ibaret. İşte algı bu!
Çünkü
asıl olan, algı yönetimidir. İnsanların psikolojik dünyasına hükmedebilmektir.
Bilinç ve bilişsel alanlarını ele geçirebilmektir. İşte reklâmlar, reyting yarışları,
stand uplar, NLP’ler, subliminal mesajlar, dînî ve siyâsî faaliyetlerin çoğu bu
cümledendir.
Eskiden
az ve öz konuşulurdu. Ağızlar değil, daha çok yüzler, gözler konuşurdu. Bir
bakış, bir duruş her şeyi anlatırdı. Şimdilerde buna “beden dili, jest ve mimik”
diyorlar. Her şey bedene indirgendi. Ruh ve mânâ kayboldu. Madde geldi, mânâ
öldü. İnsanlar bedenlerini ilâhlaştırdılar, ruhlarını öldürdüler. Hâlbuki
bedenleri nihâyetinde bir cesetten, bir maddeden ibaretti. İnsanlar ölümlü olan
cesetlerine tapınır oldular. Bu tam bir materyalist (maddeci) felsefeydi. Şeytan
da bu felsefeden hareketle Âdem’e karşı çıkıyordu. Çünkü ona materyalist
(maddeci) bir bakış açısıyla elementer olarak bakıyor ve elementer olarak
ateşin topraktan (çamurdan) üstün olduğunu söylüyordu. Farkında değildi belki
ama bu bakış açısı, tam da maddeci ve ırkçı bir bakış açısıydı. Doğal olarak bu
yaklaşım tarzından dolayı huzurdan kovulanlardan ve kaybedenlerden oldu.
Geçmişte
iletişim
İletişim
konusu aslında canlı varlıkların tarihi kadar eskidir. İnsanlar sosyal varlık
olduklarından dolayı birbirleriyle beşerî münâsebet kurmak zorundaydılar. Bunun
için şüphesiz bir iletişim diline ihtiyaç vardı. Bu iletişim dili, daha doğrusu
iletişim aracı, kimi zaman jest, mimik ve el kol hareketleri (beden dili), kimi
zaman bir ses (ıslık), kimi zaman kayalıklara veya mağara duvarlarına çizilmiş
bir resim, kimi zaman bir duman, kimi zaman konuşma lisanı (dil), kimi zaman da
bir yazı olurdu.
Yâni
bir şekilde insanlar haberleşirler, birbirleriyle iletişim kurarlar ve irtibata
geçerlerdi. Bu mânâda, “İletişim ve haberleşme insanlık târihi kadar eskidir”
denilebilir.
İletişim
süreçleri
İletişim
aslında bir süreçtir. İçinde şu beş unsurun yer aldığı bir süreç: Kaynak,
kanal, ileti (mesaj), alıcı ve dönüt (feedback). Bu süreçlerdeki her bir öge
kendi içerisinde stratejik bir öneme sahiptir. Sağlıklı bir iletişimin olabilmesi
için bu ögelerin eksiksiz devrede olması gerekir.
Kaynak;
bilginin, haberin, iletinin (mesaj) çıktığı yerdir. İletinin değerli olabilmesi
için kaynağın mutlaka güvenilir olması gerekir. Aynı şekilde iletinin aktığı
kanalın da sağlıklı ve sağlam olması gerekir. İleti hangi kanallardan akıyor,
bu kanallar güvenli mi, değil mi, bakmak, incelemek ve araştırmak gerekiyor.
İletinin,
mesajın, haberin, bilginin doğru, gerçek, hakikat ve objektif kriterlere uygun olması
şarttır. Aksi hâlde inandırıcılığını kaybeder. Kaynak, kanal, ileti (mesaj,
bilgi, haber) meselesi, “bir fâsığın getirdiği haber” meselesinde olduğu
gibi ciddiye alınmalı, doğruluğu ve güvenilirliği üzerinde araştırma ve çalışma
yapılmalıdır. Alıcının, muhatabın durumu da çok önemlidir. Onun sosyolojik ve
psikolojik özelliklerine dikkat etmek ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmak
gerekir.
Bütün
bunlardan sonra alıcıdan (muhatap) yansıyan tepkilere ve gelen haberlere bakmak
gerekir. Geri bildirim ve dönütlerin (feedback) dikkat ve hassasiyetle
incelenmesi, analiz ve krıtize edilmesi gerekir. Acaba ileti sağlıklı bir
şekilde alıcıya ulaşmış ve sonuçta sağlıklı bir iletişim gerçekleşmiş mi,
gerçekleşmemiş mi, bakmak ve bir değerlendirme yapmak şarttır.
Bütün
bunların yanında, iletişimin sağlıklı olarak kurulabilmesi için iletide
kullanılan dil ve semboller de çok önemlidir. İletişimde kullanılan dil ve
sembollerin kaynak ve alıcı nezdinde paralellik arz etmesi son derece önemlidir.
İletişim
sorunları
Diğer
yandan, iletişimin oluşması ve gerçekleşmesi için tarafların duygu, düşünce,
yaşam felsefesi ve hayat tarzlarında ortak bir paydanın bulunması, frekansların
uyuşması, değerler manzûmesinin kesişmesi gerekir. Aksi takdirde taraflar
arasında iletişim kurulması bir hayli zorlaşacaktır. Bu durum hayatın her
alanıyla ilgilidir ve her konuda geçerlidir.
İşte
bu konularla ilgili olarak insanlar arasında iletişim engeli varsa -ki
frekansların uyuşmaması birer iletişim engelidir-, bu engeller çoksa, o zaman
toplumda iletişimsizlik yaygınlaşır ve yalnızlık anomisi gittikçe artar. Bu
sosyo-psikolojik bir sorundur ve bu sorun “sosyal psikoloji” bilim dalının
alanıyla alâkalıdır.
Bütün
bunların yanında, bir toplumdaki heterojen yapı, politik, ideolojik,
antropolojik, etnik ve teolojik açıdan kaşınır ve tahrik edilirse, o zaman
iletişimsizlik hepten artar ve konu bir “millî güvenlik” meselesi hâline
dönüşür. Ayrıca zamana ve sosyal değişmeye bağlı olarak modernitenin getirdiği
sorunlar ve teknolojik gelişmeler de toplumdaki iletişimsizlik problemlerini
tetiklemekte ve artırmaktadır. Toplum, gittikçe iletişim özürlü bir toplum
hâline gelmektedir. Kimse kimseyi dinlemek ve anlamak istememektedir. Anne-baba
evlâdını, evlât anne-babayı, öğretmen öğrencisini, öğrenci öğretmenini, eşler
birbirlerini, gelinler-damatlar kayınvâlide ve kayınatalarını, siyâsetçiler rakiplerini,
dînî önder ve mensupları muarızlarını, televizyon programlarındaki konuşmacılar
muhataplarını dinlemiyorlar ve sağlıklı bir iletişim kurmak için çaba da sarf
etmiyorlar.
İletişim
süreçlerindeki başka bir sorun da kullanılan kelime ve kavramların ahlâkî
açıdan çok sıkıntılı olması ve âdab-ı muaşeret kurallarına pek riâyet
edilmemesidir. Terbiye, nezâket, letâfet, kibarlık hak getire! Hakaret, küfür,
nobranlık, kabalık ise bol bol var ve gittikçe de artıyor, yaygınlaşıyor,
normalleşiyor maalesef!
Son
söz
Onun
için iletişimde dil ve üslûp son derece önemlidir ve insanların bu konuya çok
dikkat etmesi gerekir. Eğer sağlam ve sağlıklı bir iletişim ve bir toplum
isteniyorsa tabiî ki…