İktidara gelme kabiliyeti için yeni gençliği keşfedelim!

Bugün gençlik, atalarının ideaları ile yaşamıyor. Yaşamıyor, çünkü inanmıyor! İnanmadığını da bilmiyor. İnanan, inandığı ile yaşar. Gençliğin fikir coğrafyası bugün bambaşka bir dünya! Farklı bir ideaya sahip bir gençlikle beraberiz. Ve biz öleceğiz, onlar yaşayacak. Yeryüzü bu gençliğe emanet edilecek. Farklı bir dünya görüşüne sahip bu gençlik, henüz zihnindeki ideasının farklı olduğunun farkında değil.

ZAMAN su gibi akıyor. Biz ise bu akışa yabancı kalmış bir kırılma döneminin içinden geçiyoruz. Her şeyden önce belirtmek isterim ki, toplumlar dinamik birer varlıktırlar. Hiçbir toplum, hızla değişen biçimini, karakterini, bakış açısını, yargılama tarzını, suç ve ahlâk gibi kavramlara yaklaşımını değişmez kalıplar hâlinde bünyesinde saklamaz. Bunları birer değişken olarak kabullenir. Ne değişimi, ne de değişimi kabullenişini idrak edemez, idraki dışında yaşar. Çünkü toplumlar için bu dinamik hayat, bir farkındalık gerektirmez. Ancak yaşanan ve yaşanacak olan değişimi takip edecek birileri muhakkak olmalıdır: Seçkinler, ideologlar ve liderler…

Su gibi akan zamanın bizi içine çektiği ve kabul ettirdiği değişen koşullar, siyasetçiler için de devamlı ve aynı ölçüde güncellenmeyi gerektirmektedir. Peki, bir siyasetçi nasıl kendini yeniler? Her şeyden önce idea olarak, iddia olarak, söylem olarak, kullandığı yöntem ve odaklandığı kitle olarak yenilenmeyi bilerek...

Siyasetçi için iki temel meziyet, olmazsa olmazıdır. Birincisi, iktidara gelme kabiliyetidir. İkincisi ise, iktidara geldikten sonra temsil ettiği ve etmediği kitleleri eş zamanlı memnun edip, çakışsa bile ihtiyaçlarına kulak verip onları yönetme kabiliyetidir. Bu iki meleke, bir siyâsî grup için kendisini ayakta tutan yegâne direklerdir.

Değişimi takip etmekten söz ederken, bu iki melekeden biri olan “iktidara gelme kabiliyeti”, bahsi geçen yenilenme becerisine bağlıdır.

Görünen vardır, gösterilen vardır, gösteren vardır. Kâinat, görünenden ibaret değildir velhasıl. Sosyolojik kırılmalar daha kolay fark edilebilir; sosyolojik değişim ve fikrî dönüşümler ise kanıksanarak yaşandığı, ağır işleyen bir süreç olduğu için çok zor fark edilirler. Bununla beraber kalıcı bir hâl olarak toplumun her katmanına yerleşirler de. Ülkemizde milyonlarla ifade edilen her “yeni seçmen”, her yıl politik arenanın yeni bir parçası olarak eklemlenirken, doğan her çocuk, bir öncekinden daha yeni bir dünyanın içine doğmakta iken, annesi babası ve hattâ öğretmeni şöyle dursun, bilişim dünyasının sunduğu iletişim ağına âdeta kutsal metinler gibi inanan ve kendi kutsal metinlerini yazabileceği sınırsız bir sahaya hâkim bir gençlik her yıl durmaksızın çığ gibi büyüyerek karşımıza çıkıyor iken, statik bir söylemle hiçbir siyâsî hareket, 10 yıldan fazla ayakta kalamaz!

Bu işin bir “acaba”sı yoktur. Bu kesin bir kader ise, şu soruyu cevaplamak gerekir: Bir siyâsî parti, kendini nasıl yenilemelidir?

İdeoloji yazma sanatı

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, “idea olarak, iddia olarak, söylem olarak, kullandığı yöntem ve odaklandığı kitle olarak” yenilenmeyi ya da güncellenmeyi başarabilmek için siyâsî hareketler, kitle yönetimini ve insan kaynağı plânlamasını çok dikkatli ve özen göstererek yapmak zorundadırlar. Bir siyâsî parti, yöneticilerini değiştirerek sadece biçimini değiştirmiş olur. Biçim değiştirmekle mefkûresini yenileyemez. Yani reform kadar rönesans da siyâsî partiler için kaçınılmaz bir gereksinimdir. Yöneticilerin değişmesi, aynı mefkûreye sahip ancak farklı maharet ve meziyetler ile yönetme deneyimidir.

Ancak mefkûresi değişen topluma ayak uydurmak için siyâsî partilerin de yöneticilerini değiştirmek dışında toplumla uyumlu olacak şekilde mefkûrelerini güncellemeleri gerekir.

Bugün gençlik, atalarının ideaları ile yaşamıyor. Yaşamıyor, çünkü inanmıyor! İnanmadığını da bilmiyor. İnanan, inandığı ile yaşar. Gençliğin fikir coğrafyası bugün bambaşka bir dünya! Farklı bir ideaya sahip bir gençlikle beraberiz. Ve biz öleceğiz, onlar yaşayacak. Yeryüzü bu gençliğe emanet edilecek. Farklı bir dünya görüşüne sahip bu gençlik, henüz zihnindeki ideasının farklı olduğunun farkında değil. Yarın bu gençler arasından birileri çıkacak ve bu ideayı tarif edecek kuşkusuz. O gün, “Evet, işte bunu kastetmiştim!” diyecek o zamanın toplumu.

Kuşkusuz bugünden yarına bakarak plânlama yapabilen bir siyâsî hareket, ancak zamanı yönetmeyi başarır. Bugüne kadar gelmiş tüm dünya görüşlerini bir kenara koyalım artık. Geleceği yönetmenin yolunun gençlerin zihin evrenine ulaşabilmek olduğunu aklımızdan çıkarmayalım.

Benzemek

Bir siyâsî hareket, kendini tercih edilebilir kılmak için belli konularda elbette iddia sahibi olmalıdır. Hizmet etme kabiliyeti, toplumla ahlâkî benzerlik, istikbâl ve istikrar için teminat olmak gibi iddiaları olmalı ve korumalıdır. Lâkin kitleler bu sebeple oy vermezler. Daha doğrusu, bu sebeplerle oy vermediklerini bilmezler. Peki, seçimlerimizi etkileyen temel unsur nedir?

Unutmayalım ki, insanoğlu hemen her zaman kendisine benzeyeni sever ve benzer olanı seçer. Bir toplumun herhangi bir siyâsî oluşumu tercih etme nedeni, o siyâsî hareketi toplumun kendisine benzer bulmasıdır. Tercih sebebi, “benzemektir”. Bilinç, bunu öyle biçimlere sokar ki kırk türlü sebep üretebilir.

Gelelim önümüzdeki yıllara…

Önümüzdeki yıllarda kimin iktidar partisi olacağına hiç kuşkusuz “yeni gençler” diye adlandırdığım bugünün gençleri karar verecektir. “Yeni gençler” ise, doğal olarak kendilerine benzeyeni tercih edeceklerdir. Yani muhafazakâr olanı tercih etmeyeceklerdir. Çünkü kabul edelim ya da etmeyelim, “yeni gençlik”, muhafazakâr değil. Acaba neden?

Maalesef tren çok zaman önce kaçtı. “Neden kaçtı, nasıl kaçtı?” tartışmasını açmanın bugün çok da mânâsı yok. Maalesef! Ne yazık ki, mühim olan, şu andan itibaren gerçekçi bir sosyolojik değerlendirme yaparak iktidara gelme kabiliyetini yeniden kazanmak ve mutlak mânâda iktidara gelmek ve iktidarda kalabilmektir. Şu durumda ilk yapılması gereken, gençlerin muhafazakâr bir siyâsî hareketi tercih etmeyeceğini görmek ve kabullenmek olmalı ve bugünden itibaren iktidara gelmek için atılması gereken adımlara kafa yormaktır.

Gençliğin yeni, bizimkinden farklı bir mefkûreye sahip olduğunu bilmeliyiz. Bu mefkûrenin neden İslâmî yaşam biçiminden uzaklaştığını, neden liberalleştiğini tartışabiliriz. Gelecek vizyonu ve çözüm önerileri üretebiliriz. Ancak iktidara gelemedikten sonra bu çözüm önerilerini hayata geçirmek, hayâlden öte değildir. İktidara gelmek ise, gençlerin bu yeni mefkûreleri ile uyumlu olarak siyâsî söylem ve idea güncellemesi yapmakla başarılabilir.

Bir varsayım üretelim: Varsayalım ki, tam da bugünlerde gençler arasında bir siyâsî parti kurulmuş olsun. Gençlerin farkında olmadan inandıkları idealarını bu siyâsî hareket dillendirmiş olsun. Bu varsayım gerçekleşmiş olsaydı, emin olun, rakipsiz bir siyâsî hareket meydana gelmiş olurdu.

Hızlı tren, köprüler, otoyollar, havalimanları ve benzeri hizmetlerin var olduğu bir dünyanın içine doğan gençlik, sadece ve sadece kafasındaki dünya görüşünü bulabilirse kilitlenir, o siyâsî harekete o zaman bağlanmayı tercih eder. Aksi takdirde bir gün birine, başka bir gün başka birine destek olur. Çok basit nedenlerle destek olacağı siyâsî hareketleri değiştirebilir olur. Çünkü kafasında kendisinin de bilmediği bir dünya görüşü var ve onun karşılığını henüz bulabilmiş değil.

2023 sonrası

2023 sonrası Türkiye’si için bütün dünya heyecanla bizi takip ediyor. Bizlerse tüm zamanımızı “yeni gençlik” için ayırmalıyız. Bilişim çağında salon toplantıları, faydasız derman gibidir. Bilişim çağında afiş asmak, komik bir espri gibidir. Bilişim çağında tüm telefon uygulamaları takip edilmeli ve bilindik sosyal medya programlarından da öte hayatın her ânına ulaşıp dokunabilen çalışmalar üretilmelidir. Dikkat edelim, bu çalışmaları gençler üretmelidir! Çünkü temel prensip değişmiyor: Gençler, kendilerine benzeyeni seçeceklerdir.

Bir örneklemle konuyu biraz daha açalım. Her hafta “Payitaht: Abdülhamid” dizisini birlikte izledik. Bu güzel dizi ile esâsen birçoğumuzun duyguları karşılık buldu. Nefes aldık birçoğumuz. Ancak acı bir hakikat vardı yaşadığımız ve gözden kaçtı. Bu diziyle, daha muhafazakâr bir söylemle AK Parti, kendisini dar bir kitlenin mefkûresine hapsetmiş oldu. Bu diziden memnun kalan, bu dizinin değer yargıları ve söylemine aşk ile bağlı bir kitle illâ ki var olacaktır, ancak bu ülkede bir siyâsî hareketi iktidara taşıyacak çoğunlukta mıdır? Bu dizi yerine AK Parti, geniş kitleler hâlindeki gençlerin fikrî altyapılarına dokunmayı hedeflese ve deneseydi, farklı sonuçlar elde edilirdi.

Meselâ bir muhafazakârlık örneği olarak Menderes dönemi CHP’sini, her hafta gençlere izletmeyi neden denemedi. Denenmiş olsaydı, bugün AK Parti bir özgürlük ve demokrasi mücadelesi temsilcisi, CHP ise statüko ve muhafazakârlık kıskacında sıkışmış, yeni gençlerin gözünde değişimi ve değişen her şeyi reddeden, cezalandıran bir dikta hâliyle kalabilirdi.

Şuna üzülebiliriz: Gençler neden artık küreselleştiler ve neden dünyanın liberalleştiren tufanına kurban gittiler? Bundan, 15 yıllık bir yönetim kusurunun tartışması çıkar. Eleştirebiliriz, ancak gerçekçi bir bakış açısıyla bundan sonraki yıllar için bir strateji belirlemek gerekiyorsa, o vakit yapmamız gereken, bugünün gençleriyle beraber politika üretmek ve iktidara gelme kabiliyetimizi yeniden kazanmaktır.

İktidara geldikten sonra yarınların yeni gençleri için eğitim plânlaması yapar ve ideal bir mefkûre inşâ etmek için strateji geliştirebiliriz. Bu hak, her zaman baki! Ancak bu hak, iktidara geldikten sonra kazanılabilecek bir imkândır. Önce iktidara gelme becerimizi geri kazanmalıyız. Çünkü avuçlarımızdan zaman ilerledikçe kayıp gidiyor.

Hayâl görmeyelim, hülyâlara dalmayalım, karanlıkta koşmayalım! Rabbim, hak dâvânın neferlerine yol göstersin, muvaffak etsin ve bu aziz milleti, bu güzel ülkeyi ihanet aşılı kimselerin eline bırakmasın!