YIL 2013, Mayıs’ın
sonu ile Haziran’ın yarısı…
Tarih
kitapları bu zaman aralığında gerçekleşen bir sivil ayaklanmayı yazacaklar
ileride: Bugün başlangıcının üzerinden 7 sene geçmiş ve hâlâ derin bir
kutuplaşmanın sınırı olmaktan kurtulamamış olan Gezi Ayaklanması...
Gezi
sürecinin daha iyi yönetilebileceğini düşünenlerdenim ben de. Belki de yargıya
intikal etmiş bir düzenlemeye karar kesinleştikten sonra başlanabilirdi. Ya da “Yargı kararına uyarız” ifadesi, olaylar
bu kadar büyümeden kullanılabilirdi. Ama inanıyorum ki, o zaman başka bir
bahane bulunacaktı sokakları karıştırmak için. O gün değilse bile daha sonra…
Zira
plân ve figüranlar belliydi, olsa olsa senaryoda ufak değişiklikler yapılırdı.
Hâl böyle olunca, Gezi’ye taraf ya da karşı olmak arasında bir çelişki yaşamam
mümkün değil tabiî ki...
Yedinci
senesini kutlamaya gayret ettikleri bu ayaklanma için HDP, “Bugün hâlâ o direnişi doğuran
koşullar ve ortam değişmedi. Demokrasi, barış ve eşitlik için mücadeleyi
büyütme ihtiyacı azalmadı, aksine arttı” derken, meselenin dört beş ağaç olmadığını da deklare ediyor.
Kılıçdaroğlu,
Nazım Hikmet’in, “Mesele esir düşmekte
değil, teslim olmamakta mesele!” dizesiyle yayınladığı mesajında, ilk
ağızdan devlete isyanı teşvik ve tescil ediyor.
Tunç
Soyer, “(…) Ötekileştirmeyi değil
kucaklaşmayı isteyen herkesin ortak ruhu olan Gezi 7 yaşında” diye
paylaştığı sosyal medya mesajıyla devlete zarar vermeyi haklı ve makul bir
tercihmiş gibi sunuyor.
Gezi’de
halkı sokağa davet edip 15 Temmuz’da “sulh” çağrısı yaparak “Evinizden çıkmayın” diyen İmamoğlu ise,
“Şehrin yeşiline ve demokrasisine saygı göstermeyenlere karşı milyonların
derin bir nefes alışı oldu Gezi” derken, bunun bir çevre hareketi olduğu yalanıyla uğraşmaya devam
ediyor.
Taksim
Dayanışması isimli STK ise, “Gezi Parkı direnişini 7’nci yılında
direnişe yaraşır bir coşkuyla kutluyoruz” diye çağrılar yapıyor. Kendi
başlattığı ayaklanmayı “direniş” tanımıyla süsleyerek sunmaya devam etse de
devlet kurumlarına, kolluk kuvvetlerine karşı başlayan ve Gezi Parkı konusunda
istediklerini aldıkları hâlde Erdoğan’ın istifasını talep ederek gerçek
yüzlerini gösterenler, Gezi’nin amacını gizleyemezler!
Her
ne kadar birçoğunu şov olarak algılasam da Greenpeace gönüllülerinin çevre için
yaptıkları eylemleri bir hatırlayın; polis zoruyla zincirlerinden koparılsalar
bile taş ya da molotof atarak tepki gösterdiklerini gördünüz mü hiç? Ki
eylemleri, dünyanın genelini ilgilendiren çevresel sorunlara yönelik olduğu hâlde
dış dünyadan Gezi’deki desteği bulamadıkları gerçeğini de unutmayalım. Sadece
bu örnek bile belki de masum bir eylem olarak başlayıp bitmesi mümkün olan bu
eylemin bir ayaklanmaya dönüşmesindeki dış desteği açıklamaya yeter.
Demokratik
sistemlerde tabiî ki vatandaşlar idarî kararlara muhalefet edebilirler. Bu
muhalefetin yolları da bellidir. Kanun yoluyla istediğini almaya gayret
ederler. Olmadı, basın açıklamaları yaparak destek arar, imza kampanyaları
düzenlerler. Bu da olmazsa kanunun müsaade ettiği ölçüde mitingler, yürüyüşler,
eylemler gösterebilirler.
Ancak
resmî açıklamalara göre, 46 kamu binasının tahrip edilmesi, 231 polis aracı ve
44 ambulansın kullanılamaz duruma getirilmesi, 326 sivil işyeri ve 201 sivil
araca saldırılıp yağmalanması, 80 belediye otobüsünün yakılıp parçalanması,
yukarıda bahsedilen demokratik hakların hiçbiriyle açıklanamaz.
697
güvenlik görevlisinin yaralandığı ve 1 polis memurumuzun şehit olduğu,
ekonomiye doğrudan 1,4 milyar USD, dolaylı olarak da 100’lerce milyar USD zarar
veren bu olayları ancak “ayaklanma” kelimesiyle doğru ifade edebiliriz.
MHP
Genel Başkanı Bahçeli, prensip olarak Gezi’yi desteklemiş ve hükûmeti
eleştirmiş olsa da seçmenini sokaklardan uzak tutarak, siyasetteki düzgün
çizgisini tescil etmiş ve belki de iç savaş beklentisi içinde olanların
heveslerini kursaklarında bırakmıştır. Ancak, demokratik yollarla iktidara
gelme geleneği olmayan bazı mihrakların, artık “açık oy, gizli tasnif” şansları
da olmadığına göre, Gezi gibi ayaklanmalardan, 27 Mayıs gibi darbelerden, 15
Temmuz gibi ihanetlerden medet ummaları kaçınılmazdır.
İşte
bu ayaklanma ruhunu diri tutmak isteyen siyâsî muhalefet de boş durmuyor
elbette. Ayaklanmaya katılanlardan bahsederken “aydınlık gençler” ifadesini
kullanan Kılıçdaroğlu da, terörist başının posterleriyle ayaklanmaya
katılanların partisi HDP de, 7 saat canlı yayın yaparak “iç savaş” nâraları
atan CNN ve hâlâ Türkiye Cumhuriyeti ile Erdoğan iktidarını suçlu gösteren
ifadelerle Gezi sunumu yapan Wikipedia da farklı hareket etmiyor ve bundan
utanmıyorlar.
İktidarı
değiştirmenin yolu, devlete ve vatandaşın malına zarar vermekten geçiyorsa, bu
masum bir muhalefet hareketi gibi gösterilemez. Devletin kurucusu olduğunu
iddia edenlerin flâmaları terör örgütlerinin paçavralarıyla birlikte
sallanıyorsa, bunun millî bir hareket olduğu iddia edilemez. Karşılarında ancak
ekonomik sebeplerle devrilebilecek bir iktidar olduğunu zannedenlerin,
Gezi’den, 17/25 Aralık’tan, 15 Temmuz’dan kaynaklanan ekonomik krizleri yok
sayarak dâvâsına bağlı kalan milyonlardan ders almasının zamanı geldi de
geçiyor.