İktidar hırsı

Kimse kimsenin moralini bozmasın. Kutuplaşmayı, çekişmeyi bir tarafa bıraksın. Birlik ve beraberlik içinde olsun. Dostları üzüp düşmanları sevindirmeyelim. Titreyip kendimize dönelim. Yaşananlardan ders alalım. Sonra da sorumlulardan hesap soralım. Vazifesini yapmayanları sigaya çekelim. Ama şimdi zamanı değil. Az daha sabredelim.

İKTİDAR; gücün merkezi, saltanatın zirvesi. Hırs; insanoğlunun en büyük zafiyeti. İkisi birleşince tutabilene aşk olsun “insan” denilen mahlûkiyeti! Sonra kin, kan, gözyaşı ve hicran…

İnsanlık târihine bakıyorum da, zaman hep böyle akıp gitmiş. İktidar hırsı içinde olanlar kardeşlerini, babalarını bile asmış, kesmiş. En ufak bir üzüntü dahi duymadan…

Ne menem bir şeymiş bu saltanat ve iktidar hırsı denilen şey?!

Şeytan’ı Âdem’e, Kâbil’i Hâbil’e, Nemrut’u İbrahim’e, Firavun’u Mûsâ’ya, hahamları Îsâ’ya, Ebû Lehebleri, Ebû Cehilleri Muhammed’e* düşman etmiş. Aişe’yi Ali’ye ya da Ali’yi Aişe’ye, Muaviye’yi Ali’ye, Yezid’i Hüseyin’e, emirleri, melikleri, hanları, hakanları, şahları, padişahları, Türk beylerini birbirine düşürmüş. Çoğu zaman da aynı kandan, aynı soydan, aynı dinden oldukları hâlde… Sanki dünya saltanatı ebediyyen yanlarına kâr kalacakmış gibi… Saltanat kalsa kalsa Süleyman’a kalırdı, ona bile kalmamış. Varın, siz düşünün geriye kalanını!

Bu öyle bir hırs ki, insana şeytanla bile koalisyon yaptırıyor, düşmanla bile ittifak ettiriyor. Ülkemizdeki kimi müttefiklerin ittifaklarına bir bakınız, neyin ne olduğunu açıkça görürsünüz. Dinmiş, imanmış, vatanmış, milletmiş hak getire! Var mı, yok mu iktidar, ille de iktidar!

İktidara gelmek için Makyavelist bir anlayışla her şey meşru ve mubah görülüyor. Hiçbir ahlâkî umde, insanî ilke kâr etmiyor. Yalan-dolan, iftira-itibar suikastı, tezvirat-hakaret, fırsatçılık vesaire vesaire. Hepsi tam tekmil!

Zâten iktidarı bir ele geçirdiğin zaman seni oradan indirebilene de aşk olsun! Ne mümkün! Nâmümkün. Bu nasıl bir anlayıştır Allah aşkına? Tam bir Ortadoğu mantığı! Adı sanı, dini imanı, meşrebi mezhebi, kökü kökeni, milleti milliyeti ne olursa olsun, hiç fark etmiyor doğrusu.

Aynı zamanda bu iktidar hırsı kin ve nefret tohumlarını da beraberinde getiriyor. Rakiplerini yok etmek, muarızlarını ortadan kaldırmak için kin kusuyor, kan kusuyor, kustukça kusuyor. Ne edep kalıyor, ne ahlâk. Ne vicdan kalıyor, ne de merhamet.

Şöyle bir bakıyorum da, ülkemizde çok acı ve yıkıcı bir deprem olmasına rağmen insanlar buradan “Nasıl bir siyâsî rant çıkartırım?”ın peşinde. “Koyun can derdinde, kasap et derdinde” anlayışının başka bir versiyonu.

Millet canının derdine düşmüş, birileri de “İktidarı nasıl ele geçirebilirim?”in peşine. İnsanın “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil Aliyyi’l-Azîm” (Güç ve kuvvet, ancak Yüce ve Büyük Allah iledir) diyesi geliyor.

İşte “insan” denilen varlık, böyle bir varlık maalesef. En acı, en olumsuz şartlarda bile hiç umulmadık tepkiler verebiliyor. Fırsatı ganimet bilip hemen harekete geçebiliyor. Mal bulmuş mağribi gibi batan geminin mallarını yağmalayabiliyor. Nasıl ki depremzedelerin mallarını yağmalayan hırsızlar, kapkaççılar varsa, siyâsetin de hırsızları, yağmacıları var. Onlar da fırsatını bulunca hemen harekete geçiyorlar; nitekim çoktan geçtiler bile…

“Vurun, kırın, alaşağı edin, indirin” naralarının yanında, “Öfkeleniyorum, isyan ediyorum, nefret ediyorum” hezeyanlarının da bini bir para.

Bu toplum aklını yitirmiş, aklî melekeleri dumura uğramış, duygularının esiri olmuş. Herkes birbirine kin, nefret, öfkeyle bakıyor. Herkes sorumluluğu birbirinin üzerine atıyor. Suçu, günahı ve sorumluluğu kimse üstlenmek istemiyor. Şeytan taşlar gibi, herkes elindeki taşları birbirine atıyor. Ama bilmiyor ya da kabûl etmiyorlar ki, hepsi birbirinden günahkâr! Aralarındaki fark, sadece derece farkı. Yahudi hahamlar da Hazreti Meryem’e, “Sen bu çocuğu nereden peydahladın ey Meryem, günahkârsın!” diyerek Hazreti Îsâ’nın annesine olmadık iftiralar atıyor ve saf, temiz, mâsum Meryem’i taşlayarak öldürmek istiyorlardı. Yalnız ilk taşı günahsız olanlar atmalıydı, değil mi? Ama nâfile! Çünkü herkes günahkârdı.

İnsanlar sen-ben kavgasına tutuşmuş, dişlerini keskinleştiriyorlar. Lâkin bilesiniz ki, bu kavganın kazananı olmaz! Herkes kaybeder, ülke kaybeder, toplum kaybeder. Onun için aklımızı başımıza toplamamız icâb eder.

 

Şu sıralar bırakınız da insanlar acılarını yaşasınlar. Yaralarını sarmaya çalışsınlar. Devlet vazifesini yapsın. İnsanlar depremzedelerin yardımlarına koşsunlar (koşuyorlar da).

Kimse kimsenin moralini bozmasın. Kutuplaşmayı, çekişmeyi bir tarafa bıraksın. Birlik ve beraberlik içinde olsun. Dostları üzüp düşmanları sevindirmeyelim. Titreyip kendimize dönelim. Yaşananlardan ders alalım. Sonra da sorumlulardan hesap soralım. Vazifesini yapmayanları sigaya çekelim. Ama şimdi zamanı değil. Az daha sabredelim.

Bu vesile ile 6 Şubat 2023 târihli Kahramanmaraş depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza da âcil şifalar diliyorum. Allah tüm milletimizin yâr ve yardımcısı olsun!

 

*Allah’ın salat ve selâmı üzerine olsun.