İkinci yılsonu değerlendirmesiyle Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne kısa bakışlar

Sayın Cumhurbaşkanı, iki yıllık değerlendirme konuşmasıyla sistemden vazgeçileceğini söylemiyor, “reform, icraat ve değişim” ilkesinin asıl iki yılda kazanılmış tecrübeyle daha da atik şekilde işleyeceğine dikkat çekiyor. Hattâ diyor ki bize göre, “Reform, icraat ve değişim, başkanlık sistemiyle daha da işlerlik kazanacak”.

21 Temmuz 2020 günü Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde toplanan ve tüm kamuoyuna arz edilen iki yıllık Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Modeli değerlendirmesi, oldukça özel, derin ve anlamlı bir program oldu.

Sayın Cumhurbaşkaı’nın konuşmasında yer alan bir ifade son derece önemliydi:

“Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi ile birlikte yönetim yapımızda köklü değişikliklere gittik. Tabiî bu yönetim sistemi, gerek ve ihtiyaç duyulduğunda her türlü değişikliğin süratle yapılabilmesine imkân sağlayan dinamik bir sistemdir. Hayatımızın hiçbir döneminde olmadığı gibi şimdi de, ‘Biz yaptık, öyleyse en doğrusu budur’ gibi bir inatlaşmaya girmiyoruz. Daha iyisini, daha efdalini, daha güzelini bulduğumuzda her türlü değişime gönlümüz de, siyasetimiz de açıktır.”

Söz konusu değerlendirme konuşmasına ait metni hususen okudum. İzleyerek dinlemek yerine metnin kendisiyle hasbihâl etmeye çalıştım…

Değerlendirme konuşmasının bütününü yorumlayan gazeteci ve siyasetçileri izlediğimde, buraya taşıdığım ifadenin fazlasıyla yanlış anlaşıldığını düşündüm.

Zira yukardaki ifade, genel anlamda, “Başkanlık sisteminden de vazgeçilebilir” şeklinde yorumlandı.

Modelin işlemiş olduğu iki yılda karşılaştığımız olaylara ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu olaylar karşısında verdiği karşılıklara bakınca, sistem fonksiyonlarının, âdeta sportif model bir otomobilin 0’dan 100’e en kısa sürede erişmesine denk bir işlerlikle işlediğini görmek mümkün. Peki, bu hamle potansiyelini, yine otomobil benzetmesiyle bu beygir gücünü kim elinin tersiyle itmek ister ki?

Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifadesinde yer alan “‘Biz yaptık, öyleyse en doğrusu budur’ gibi bir inatlaşmaya girmiyoruz” cümlesi, sizce başkanlık sisteminden vazgeçmeye işaret mi?

Bu fakir, buradaki cümlede sadece ve sadece bir siyâsî tevazu görüyor. Zira Sayın Cumhurbaşkanı, konuşmasının bütününe müthiş bir “nefis terbiyesi” vurgusu yaymış…

Öyle ya, Sayın Cumhurbaşkanı, nefislerine yenilenlerden bahsediyor, Devletin mâkâmlarına atananların nefislerine galip gelmelerini tavsiye ediyor, icraatı kendinden menkul zannedenlere Devletin varlığını ve gücünü ve de ayrıca milletin iradesinin icraata yön verdiğini aktarıyor…

Sayın Cumhurbaşkanı, iki yıllık değerlendirme konuşmasıyla sistemden vazgeçileceğini söylemiyor, “reform, icraat ve değişim” ilkesinin asıl iki yılda kazanılmış tecrübeyle daha da atik şekilde işleyeceğine dikkat çekiyor. Hattâ diyor ki bize göre, “Reform, icraat ve değişim, başkanlık sistemiyle daha da işlerlik kazanacak”.

Peki, nasıl?

Dedik ya, tecrübe edinilen yanlışlara düşmeyerek…

***

Türkiye Cumhuriyeti Devleti bünyesinde, isim vermek noktasında enteresan bir yanlışlıklar manzumesi canlılığını gösteriyor.

Bu, Devletin kategori kategori meselelere nasıl baktığının ilginç bir yansıması zira…

Parlamenter sistemin işlediği dönemde kullanılan bakanlık isimleri, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi ile varlıklarını korudular.

“Olur mu? Bir sürü bakanlık kapatıldı, isimlerine yenilik getirildi” diye düşünmeyiniz bu konuyu. Zira iki yıldır çözülemeyen büyük bir sıkıntı var: Bakanlık sayısı düşürülünce, bürokrasi, sistemin açtığı kanallarda daha konforlu dolaşmak yerine, her işi en yukarıya havâle ederek damarlarda tıkanıklığa yol açar hâle geldi ve hattâ tıkanıklığın sebebi olarak sistemin kendisini gösterdi. İsim meselesi bu yüzden önemli!

Meselâ bir zamanlar Çevre Bakanlığı tek başınaydı. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı da… Gıda Bakanlığı başlıklı bir bakanlık yoktu ama “tarım” konusuna komşu/akraba kabul edilip Tarım Bakanlığı’na ek yapıldı. Sonra da yanına “orman” konuldu.

Aile, kadın üzerinden değerlendirildi hep, “Aile ve Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı”, “Sosyal Politika” başlığı ile çarpıldı. Son hâli, “çalışmanın” da eklendiği tabloda yer alıyor…

Hâlbuki devlet, ulaştırmada da, sağlıkta da, adalette de, gençlikte de sosyaldir. Bu başlıklar sosyal politika gerektiren başlıklardır. Ama…

Aile kurumunun ilk aşaması kız isteme merasimidir ve damat adayına ilk şu soru sorulur: “Nerede çalışıyorsun, sigortalı mı?”

Sporcu, dünyanın her yerinde çalışandır ama çalışma konusu altında değerlendirilmez spor…

Meselâ ülkemizde özellikle futbol kulüplerinin ve sporcularının vergi kaçırdıkları konuşulur ama bu konu ne Çalışma, ne de Mâliye Bakanlıklarının gündemine gelir.

Kopuk kopuk değil aslında saydıklarım… Hattâ sadece birkaç örnek! Daha öyle nicesi var ki… Buraya taşıdıklarım, bakanlıkları sadece iş bölümü olarak görememekten kaynaklanan bir gerçeği farklı farklı cümlelerle anlatmak zorunda kalmaktan kaynaklanan bir seri…

Sayın Cumhurbaşkanımızın yeni bir kabîne düzenlemesi yapıp yapmayacağını bilmiyorum ama “reform, icraat ve değişimin” evvelâ isimlerle başlaması gerektiğine inanıyorum.

Selâm ve duâ ile…