ALMANLARIN büyük umutlarla
açtığı Doğu Cephesi, yaşanan büyük mağlûbiyetler sonrası onların kâbusları hâline
gelmişti. Almanlar, Doğu Cephesi’nde yaşadıkları ağır yenilgilerin asıl sebebinin,
çoğunluğunu esirlerin oluşturduğu Doğu Lejyonları olduğunu düşünüyorlardı. Onlara
göre Alman komutanlar ve askerler hatâsızdı ama Doğu Lejyonlarının askerleri
yetersiz ve çok zayıftı. Almanlar işgal ettikleri Sovyet topraklarındaki hâkimiyetlerini
yitirmeye başladılar. Geri çekilme süreci, içlerinde Türkistanlıların da olduğu
Doğu Lejyonlarının harekât plânlarını değiştirdi. Almanlar bu lejyonları artık doğuda
Sovyetlere karşı değil, batıda Müttefiklere karşı kullanmaya karar verdiler.
Almanya
için Doğu Cephesi’nden sonra Batı Cephesi’nde de tehlike çanları çalmaya başlamıştı.
Özellikle ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’na katılma kararı ve Müttefiklerle
yaptığı işbirliği, Almanya için sonun başlangıcı oldu. Almanlar süratle Doğu Cephesi
güçlerini, özellikle Türkistanlı Lejyonları Batı Cephesi’ne sürme kararı verdiler.
Bu karara Veli Kayyum Han liderliğindeki Türkistanlı heyet derhâl karşı çıktı.
Veli Kayyum Han, Batılı devletlere karşı savaşmak istemiyordu. Türkistanlıların
düşmanı Sovyetlerdi. Sovyetlerin ardından Batılı devletleri de karşısına almak,
Türkistanlıların ve Türkistan’ın geleceği için çok olumsuz bir durumdu.
Veli
Kayyum Han başlarda başarılı olsa bile, Batı Cephesi’nde günden güne sıkışan Almanlar,
Türkistan Lejyonlarının büyük bir kısmını Müttefiklerle savaşmak üzere cepheye sevk
ettiler.
Doğu
Cephesi’nde yaşanan ağır mağlûbiyetler Batı Cephesi’nde de yaşandı. Özellikle Normandiya
Çıkarması sırasında Almanlar ve Türkistan Lejyonları çok ağır zayiat verdiler. Normandiya
Çıkarması ile büyük moral ve destek bulan Sovyetler, Doğu Cephesi’nden bu kez karşı
taarruza geçtiler. Almanya, doğu ve batıdan çembere alınmaya başlandı. Hem
Almanlar, hem de Almanların yanında savaşan Türkistanlılar her iki cephede büyük
kayıplar ve ağır zayiat vererek Berlin’e doğru geri çekilmeye başladılar.
Türkistanlılar
belki de Almanlardan daha şansızlardı. Zira Doğu Cephesi’nde ilerleyen
Sovyetler, yakaladıkları Türkistanlıları “hain oldukları iddiası ile” esir
almadan derhâl infaz ediyorlardı. Sovyetlerin “Teslim olun, ülkenize geri
dönün” çağrılarına kanan bazı Türkistanlılar da katledilmekten kurtulamadılar.
Batı Cephesi’nde Müttefiklere teslim olan Türkistanlıların kaderi de aynı oldu.
Zira Müttefikler, yaptıkları antlaşmalar sonucu Türkistanlı esirleri Sovyetlere
teslim ediyorlardı.
Almanlar
savaşı kaybetti ve teslim olmak zorunda kaldılar. Doğu Lejyonları ile birlikte
Türkistan Lejyonları da dağıtıldı. Türkistan Lejyonerlerinin büyük bir kısmı
savaşta şehit oldu.
Türkistan
Lejyonları kurulduğunda geri hizmetlerle beraber sayılarının (net olmamakla
beraber) 250-260 bin arasında olduğu tahmin ediliyor. Bunların 65 bini Doğu Cephesi’nde
Sovyetlere karşı yapılan savaşta hayatını kaybetmişti. 25 bini de Batı Cephesi’nde
hayatını kaybetti. 10 bin kişi esir kamplarında hayatını kaybetti. 80 bini ise
Sovyetlere esir düşen, teslim olan veya Müttefikler tarafından Sovyetlere
teslim edilen askerlerdi. Bunların tamamına yakını infaz edildi. Akıbetleri
belli olmayan on binlerce Türkistanlı vardı.
Önce
Türkistan Millî Komitesi ve Türkistan Millî Temsilciliği lideri olan Veli
Kayyum Han, Almanların teslim olması ile beraber komite faaliyetlerini
sonlandırmış ve Amerikalılar tarafından esir alınmıştı. Han, Nazi liderleri ile
beraber komite lideri sıfatı ile Nürnberg Uluslararası Mahkemelerinde yargılandı.
Esir hayatı ve mahkeme süreci iki yıla yakın sürdü. Mahkemelerdeki savunmasında
amacının ve nihâî hedefinin
“Türkistan’ın bağımsızlığı“ olduğunu anlattı ve uzun süren mücadelesinin
sonunda beraat etti.
Veli
Kayyum Han, 1950’li yıllarda Münih’te Eva Kayyum ile evlendi. Bu evliliğinden “Bibi
Sabira” adında bir kızı oldu. Veli Kayyum Han, bundan sonraki hayatını
saklanarak ve gizlenerek geçirdi. Çünkü Rus KGB ajanları tarafından suikast
girişimlerine maruz kalmıştı. Esir Türkistanlıların “Ata” dedikleri ve saygıyla
andıkları büyük mücahit, vefat ettiği 18 Ağustos 1993’e kadar “Bağımsız
Türkistan” dâvâsına hizmet etmeye devam etti.
Ömrünün
büyük bir kısmını Veli Kayyum Han ile beraber Bağımsız Türkistan için harcayan
bir diğer Türkistanlı lider Baymirza Hayit ise savaştan sonra öncelikle eğitim
hayatını sürdürmeyi tercih etmişti.
Münster Üniversitesi Edebiyat Fakültesine kaydoldu. Bu bölümde
doktorasını tamamlayan Baymirza Hayit, türlü imkânsızlıklara rağmen, aralarında
Türkiye’nin de bulunduğu pek çok ülkeye giderek hem araştırmalarına, hem de Türkistan
dâvâsını anlatmaya devam etti. Almanya’da, İngiltere’de ve Türkiye’de pek çok
araştırma yaptı ve Türkistan dili ve edebiyatı, Türkistan tarihi konularında
birçok eser ortaya koydu. Türkiye’de Hacettepe, İstanbul ve Marmara Üniversitelerinde
Türkistan tarihi konusunda dersler verdi.
Hayit,
Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasından sonra 1992’de ata yurdu
Özbekistan’ın Nemengân vilâyetine gitti. Burada kendisini tanıyan ve seven
büyük bir halk kitlesi tarafından coşkuyla karşılandı. Bu büyük coşku, henüz bağımsızlığını kazanmış
ancak hâlâ Rusya’nın tepkisinden çekinen hükûmet tarafından hoş karşılanmadı.
Ülkeyi terk etmesi istendi. Vuslat kısa sürdü. Baymirza Hayit, vefat ettiği 31
Ekim 2006’ya kadar Türkistan dâvâsına hizmet etmeye devam etti.
Serinin
sonuna gelirken küçük bir hülâsa
Ezcümle,
Türkistanlılar, aslında kendilerini hiç ilgilendirmeyen, taraf olmadıkları ve
vatanlarından binlerce kilometre uzaktaki korkunç bir savaşın içine zorla
çekilmiş gerçek savaş mağdurlarıydı. Tek suçları, işgal altındaki vatanları için
özgürlük ve bağımsızlık hayâlleri kurmalarıydı. Toprakları işgal edilmişti.
İşgalci Sovyet güçleri tarafından zorla askere alındılar. Adını bilmedikleri,
duymadıkları, hiç görmedikleri topraklara savaşmak için değil, aslında ölmek
için gönderildiler.
Doğru
dürüst bir savaş eğitimi almadan Alman panzerlerinin önüne sürüldüler. Almanlar
tarafından esir edildiler. Tutsak edildiler, işkence gördüler. Ölmemek için ve bağımsız
bir Türkistan hayâli ile Almanların safına geçtiler. Bu kez hem Sovyetlere, hem
de Müttefik güçlere karşı savaşmak zorunda kaldılar. Kaderleri değişmedi. İşgal
altındaki toprakları için bir umut görmüş, ancak Batılıların ihtirasına kurban
edilmişlerdi.
Alman
bayrağı altında hayatını kaybeden Türkistanlıların yanında Sovyet bayrağı
altında hayatını kaybedenler de vardı.
İkinci
Dünya Savaşı’na katılan tüm devletler büyük kayıplar verdiler. 65 milyon insan
öldü. Ancak kendileri ile alâkası olmayan bu savaşta yer almak zorunda kalan
Türkistanlıların bu acı hikâyesi, nedense görmezden gelindi.
Naziler
tarafından soykırıma uğrayan Yahudilerin hikâyesi dünyaya ezberletilirken, hem Naziler,
hem Batılı Müttefikler, hem de Sovyet Ruslar tarafından savaşa zorlanan ve
katledilen yüz binlerce soydaşımızın hikâyesi ise hiç anlatılmadı ve bilinmedi.
Bağımsız
Türkistan için mücadele eden, bu uğurda hayatını kaybeden ve hayatının sonuna
kadar mücadele eden tüm şehitlerimize ve büyüklerimize rahmetle ve saygıyla…