İkinci Dünya Savaşı’nda bağımsızlıkları için mücadele eden Türkistan Lejyonerleri (5)

Türkistanlılar, aslında kendilerini hiç ilgilendirmeyen, taraf olmadıkları ve vatanlarından binlerce kilometre uzaktaki korkunç bir savaşın içine zorla çekilmiş gerçek savaş mağdurlarıydı. Tek suçları, işgal altındaki vatanları için özgürlük ve bağımsızlık hayâlleri kurmalarıydı. Toprakları işgal edilmişti. İşgalci Sovyet güçleri tarafından zorla askere alındılar. Adını bilmedikleri, duymadıkları, hiç görmedikleri topraklara savaşmak için değil, aslında ölmek için gönderildiler…

ALMANLARIN büyük umutlarla açtığı Doğu Cephesi, yaşanan büyük mağlûbiyetler sonrası onların kâbusları hâline gelmişti. Almanlar, Doğu Cephesi’nde yaşadıkları ağır yenilgilerin asıl sebebinin, çoğunluğunu esirlerin oluşturduğu Doğu Lejyonları olduğunu düşünüyorlardı. Onlara göre Alman komutanlar ve askerler hatâsızdı ama Doğu Lejyonlarının askerleri yetersiz ve çok zayıftı. Almanlar işgal ettikleri Sovyet topraklarındaki hâkimiyetlerini yitirmeye başladılar. Geri çekilme süreci, içlerinde Türkistanlıların da olduğu Doğu Lejyonlarının harekât plânlarını değiştirdi. Almanlar bu lejyonları artık doğuda Sovyetlere karşı değil, batıda Müttefiklere karşı kullanmaya karar verdiler.

Almanya için Doğu Cephesi’nden sonra Batı Cephesi’nde de tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Özellikle ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’na katılma kararı ve Müttefiklerle yaptığı işbirliği, Almanya için sonun başlangıcı oldu. Almanlar süratle Doğu Cephesi güçlerini, özellikle Türkistanlı Lejyonları Batı Cephesi’ne sürme kararı verdiler. Bu karara Veli Kayyum Han liderliğindeki Türkistanlı heyet derhâl karşı çıktı. Veli Kayyum Han, Batılı devletlere karşı savaşmak istemiyordu. Türkistanlıların düşmanı Sovyetlerdi. Sovyetlerin ardından Batılı devletleri de karşısına almak, Türkistanlıların ve Türkistan’ın geleceği için çok olumsuz bir durumdu.

Veli Kayyum Han başlarda başarılı olsa bile, Batı Cephesi’nde günden güne sıkışan Almanlar, Türkistan Lejyonlarının büyük bir kısmını Müttefiklerle savaşmak üzere cepheye sevk ettiler.

Doğu Cephesi’nde yaşanan ağır mağlûbiyetler Batı Cephesi’nde de yaşandı. Özellikle Normandiya Çıkarması sırasında Almanlar ve Türkistan Lejyonları çok ağır zayiat verdiler. Normandiya Çıkarması ile büyük moral ve destek bulan Sovyetler, Doğu Cephesi’nden bu kez karşı taarruza geçtiler. Almanya, doğu ve batıdan çembere alınmaya başlandı. Hem Almanlar, hem de Almanların yanında savaşan Türkistanlılar her iki cephede büyük kayıplar ve ağır zayiat vererek Berlin’e doğru geri çekilmeye başladılar.

Türkistanlılar belki de Almanlardan daha şansızlardı. Zira Doğu Cephesi’nde ilerleyen Sovyetler, yakaladıkları Türkistanlıları “hain oldukları iddiası ile” esir almadan derhâl infaz ediyorlardı. Sovyetlerin “Teslim olun, ülkenize geri dönün” çağrılarına kanan bazı Türkistanlılar da katledilmekten kurtulamadılar. Batı Cephesi’nde Müttefiklere teslim olan Türkistanlıların kaderi de aynı oldu. Zira Müttefikler, yaptıkları antlaşmalar sonucu Türkistanlı esirleri Sovyetlere teslim ediyorlardı.

Almanlar savaşı kaybetti ve teslim olmak zorunda kaldılar. Doğu Lejyonları ile birlikte Türkistan Lejyonları da dağıtıldı. Türkistan Lejyonerlerinin büyük bir kısmı savaşta şehit oldu.

Türkistan Lejyonları kurulduğunda geri hizmetlerle beraber sayılarının (net olmamakla beraber) 250-260 bin arasında olduğu tahmin ediliyor. Bunların 65 bini Doğu Cephesi’nde Sovyetlere karşı yapılan savaşta hayatını kaybetmişti. 25 bini de Batı Cephesi’nde hayatını kaybetti. 10 bin kişi esir kamplarında hayatını kaybetti. 80 bini ise Sovyetlere esir düşen, teslim olan veya Müttefikler tarafından Sovyetlere teslim edilen askerlerdi. Bunların tamamına yakını infaz edildi. Akıbetleri belli olmayan on binlerce Türkistanlı vardı.

Önce Türkistan Millî Komitesi ve Türkistan Millî Temsilciliği lideri olan Veli Kayyum Han, Almanların teslim olması ile beraber komite faaliyetlerini sonlandırmış ve Amerikalılar tarafından esir alınmıştı. Han, Nazi liderleri ile beraber komite lideri sıfatı ile Nürnberg Uluslararası Mahkemelerinde yargılandı. Esir hayatı ve mahkeme süreci iki yıla yakın sürdü. Mahkemelerdeki savunmasında amacının ve nihâî hedefinin  “Türkistan’ın bağımsızlığı“ olduğunu anlattı ve uzun süren mücadelesinin sonunda beraat etti.

Veli Kayyum Han, 1950’li yıllarda Münih’te Eva Kayyum ile evlendi. Bu evliliğinden “Bibi Sabira” adında bir kızı oldu. Veli Kayyum Han, bundan sonraki hayatını saklanarak ve gizlenerek geçirdi. Çünkü Rus KGB ajanları tarafından suikast girişimlerine maruz kalmıştı. Esir Türkistanlıların “Ata” dedikleri ve saygıyla andıkları büyük mücahit, vefat ettiği 18 Ağustos 1993’e kadar “Bağımsız Türkistan” dâvâsına hizmet etmeye devam etti.

Ömrünün büyük bir kısmını Veli Kayyum Han ile beraber Bağımsız Türkistan için harcayan bir diğer Türkistanlı lider Baymirza Hayit ise savaştan sonra öncelikle eğitim hayatını sürdürmeyi tercih etmişti. Münster Üniversitesi Edebiyat Fakültesine kaydoldu. Bu bölümde doktorasını tamamlayan Baymirza Hayit, türlü imkânsızlıklara rağmen, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu pek çok ülkeye giderek hem araştırmalarına, hem de Türkistan dâvâsını anlatmaya devam etti. Almanya’da, İngiltere’de ve Türkiye’de pek çok araştırma yaptı ve Türkistan dili ve edebiyatı, Türkistan tarihi konularında birçok eser ortaya koydu. Türkiye’de Hacettepe, İstanbul ve Marmara Üniversitelerinde Türkistan tarihi konusunda dersler verdi.

Hayit, Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasından sonra 1992’de ata yurdu Özbekistan’ın Nemengân vilâyetine gitti. Burada kendisini tanıyan ve seven büyük bir halk kitlesi tarafından coşkuyla karşılandı.  Bu büyük coşku, henüz bağımsızlığını kazanmış ancak hâlâ Rusya’nın tepkisinden çekinen hükûmet tarafından hoş karşılanmadı. Ülkeyi terk etmesi istendi. Vuslat kısa sürdü. Baymirza Hayit, vefat ettiği 31 Ekim 2006’ya kadar Türkistan dâvâsına hizmet etmeye devam etti.

Serinin sonuna gelirken küçük bir hülâsa

Ezcümle, Türkistanlılar, aslında kendilerini hiç ilgilendirmeyen, taraf olmadıkları ve vatanlarından binlerce kilometre uzaktaki korkunç bir savaşın içine zorla çekilmiş gerçek savaş mağdurlarıydı. Tek suçları, işgal altındaki vatanları için özgürlük ve bağımsızlık hayâlleri kurmalarıydı. Toprakları işgal edilmişti. İşgalci Sovyet güçleri tarafından zorla askere alındılar. Adını bilmedikleri, duymadıkları, hiç görmedikleri topraklara savaşmak için değil, aslında ölmek için gönderildiler.

Doğru dürüst bir savaş eğitimi almadan Alman panzerlerinin önüne sürüldüler. Almanlar tarafından esir edildiler. Tutsak edildiler, işkence gördüler. Ölmemek için ve bağımsız bir Türkistan hayâli ile Almanların safına geçtiler. Bu kez hem Sovyetlere, hem de Müttefik güçlere karşı savaşmak zorunda kaldılar. Kaderleri değişmedi. İşgal altındaki toprakları için bir umut görmüş, ancak Batılıların ihtirasına kurban edilmişlerdi.

Alman bayrağı altında hayatını kaybeden Türkistanlıların yanında Sovyet bayrağı altında hayatını kaybedenler de vardı.

İkinci Dünya Savaşı’na katılan tüm devletler büyük kayıplar verdiler. 65 milyon insan öldü. Ancak kendileri ile alâkası olmayan bu savaşta yer almak zorunda kalan Türkistanlıların bu acı hikâyesi, nedense görmezden gelindi.

Naziler tarafından soykırıma uğrayan Yahudilerin hikâyesi dünyaya ezberletilirken, hem Naziler, hem Batılı Müttefikler, hem de Sovyet Ruslar tarafından savaşa zorlanan ve katledilen yüz binlerce soydaşımızın hikâyesi ise hiç anlatılmadı ve bilinmedi.

Bağımsız Türkistan için mücadele eden, bu uğurda hayatını kaybeden ve hayatının sonuna kadar mücadele eden tüm şehitlerimize ve büyüklerimize rahmetle ve saygıyla…