YAZIMIZIN başlığını merak edenler, cevabını da merak ediyordur.
Bunu kestirdiğim için önce iki soruyu deşifre ederek başlayalım.
İlk soru: “Cumhurbaşkanlığına kimler aday olacak?”
İkincisi: “Cumhurbaşkanı kim olacak?”
Her iki soruya vereceğim cevabın tek olması, işimi
elbette kolaylaştıracaktır. Cevap, yazının sonunda da gelebilir, satır
aralarında da verilebilir. Ama okurlarımızın feraseti bu gizemi de çözecektir.
Son üç yıldır, “Türkiye Cumhuriyeti’nin 13’üncü
Cumhurbaşkanı kim olacak?” sorularına cevap bulmakla geçen bir gündem
yaşıyoruz. Gazeteci arkadaşların sıklıkla manşetlere taşıdığı bu konu hakkında
siyâsî aktörler de aynı performansa sadık kalarak bize malzeme veriyorlar.
Gündem gerek liderler, gerekse liderlerin bilgisi dâhilindeki
bireysel demeçlerle aynı enlem ve boylam çizgilerini takip ederek şekilleniyor.
Geçen hafta demeç verenlerden biri de İyi Parti Genel Başkanı
Meral Akşener’di ve 2023 yılında kurulacak sandıkta cumhurbaşkanı adaylığına
talip olmayacağını, başbakanlık istediğini açıkladı. Cümleyi tabir edecek
olursak, “Biz, parlamenter sisteme geri döneceğiz, Cumhurbaşkanlığı mâkâmını da
sembolik konumuna kavuşturacağız” der gibiydi.
Akşener’in bu ilginç demecinin ortağı bulunduğu Millet
İttifakı’nda nasıl karşılandığına dair çokça yorum yapıldı; kimi bir taşla beş
kuş vurduğunu, kimi de bu çıkışın Kılıçdaroğlu ile birlikte kurgulandığını
iddia etti. Gazeteci Muharrem Sarıkaya ise, Meral Akşener’in Celal Bayar’ın
yolundan gittiğini ve Türkiye’nin Angela Merkel’i olmaya hazırlandığını
köşesine taşıdı.
Son
açıklama, Afganistan dönüşünde her şeye başka baktığını, Türkiye’de aksayan çok
şeyin olduğunu, ekonomik sıkıntılar yaşadığımızı ve demokratik hukuk devleti
olmayı hâlâ başaramadığımızı söyleyen, Haber Türk yazarı Nagegan Alçı’ya dair.
“Eğer Türkiye,
muhalefetin istediği başbakanlık modeline geçecekse şimdiden hazırlıklar
başlamalı. Tam yetkisiz ve tamamen sembolik Cumhurbaşkanlığı mâkâmı anayasal
olarak plânlanmalı. Eski parlamentarizmden farklı olarak cumhurbaşkanı
kesinlikle tam yetkisiz ve tam güçsüz olmalı. Cumhurbaşkanlığı, devletin ve
milletin birliğini temsil etmeli ve yeniden Çankaya’ya taşınmalı. Yeni sistemde
Cumhurbaşkanı âdeta Norveç kralı gibi sembolik ve siyaset üstü olmalı. İç
politikanın p’si bile Çankaya’ya girmemeli. Yeni cumhurbaşkanını yeni
parlamento seçmeli. Devleti başbakan yönetmeli. Başbakanlık mâkâmı güçlü olmalı.”
Böyle
söyledi Alçı…
Tam
burada küçük bir değerlendirmenin yapılmasının yerinde olacağını düşünüyorum.
İster Cumhurbaşkanlığı mâkâmına kendini hazırlayan Kılıçdaroğlu’nun, ister “İlle
de başbakanlık isterim” diye tutturan Akşener’in açıklamaları olsun, buluştukları
ortak bulvar, parlamenter sisteme geri dönülmesidir.
Bu
açıklamaları bizler nasıl takip ediyor ve duyuyorsak, iktidar kanadı ve Cumhur
İttifakı da aynı beyanatı duyuyor ve ona göre önlemler alıyor. AK Parti’nin
olası gelişmeleri bertaraf edebilmek için elinin altında “yarı başkanlık”
isimli bir sistem dosyasını tuttuğu bilinen bir gerçektir.
Cumhurbaşkanlığı
Hükümet Sistemi’nde yaşanan aksamaları revize etmek, 2023’ün “sistem
referandumuna” dönüşmesini engellemek, muhalefeti boşa düşürmek ve seçimde kaza
yaşamamak için Türkiye Büyük Millet Meclîsi’ni güçlendirmek, barajı yüzde 50+1’in
altına çekmek, başkan yardımcıları ile bakanların Meclis içinden seçilmesini
sağlamak, en önemlisi de yeni ve sivil anayasanın geniş tabanlı bir uzlaşı
temelinde buluşturmak üzere muhalefeti ortak çalışma masasına çekmek de bu
plânda yer alıyor.
Türkiye’nin
kronik sorunlarına şimdiye kadar “çözüm” üretmeyi akletmedi CHP. İçinde yer
aldığı Millet İttifakı’nın ise diline doladığı vaatlerine baktığımızda,
Suriyelilerin gönderilmesi, 3600 ek göstergenin verilmesi ve KHK’lıların göreve
iadesinin öne çıktığını görmekteyiz.
“Parlamenter
sisteme geri döneceğiz” söylemi, “Tayyip Erdoğan’ı tasfiye edeceğiz” anlamını
da barındırıyor ve ittifak üyeleri, bu kozu seçimi kazanmanın yolu olarak görüyorlar.
***
Her
geçen gün isimleri ön plâna çıkan İmamoğlu ve Yavaş’ın karşısına alternatif
isimlerin çıkarılmasının altında başka plânların yattığını rahatlıkla
söyleyebiliriz. Tüm bu varyantlar içinde bir tezat var ki, o da çok az gündeme getiriliyor.
Hem parlamenter sisteme dönmekten bahsedeceksiniz, hem
de “Sembolik konumuna kavuşturulacak” derken Cumhurbaşkanlığı mâkâmına İstanbul
ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlıklarını riske atarak aday olacaksınız… Belediye
başkanlarından biri Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ni kazansa da, kaybetse de bir
önceki koltuğunu kaybedecek. Çeyrek asır sonra gelen zaferin bu kadar kısa
sürmesi demek, her iki büyükşehirde meclis aritmetiğini elinde bulunduran AK
Parti’nin rövanşı alması demektir. Bunu CHP göze alır mı?
Bu soruya en erken 2022 sonunda cevap bulabiliriz. Bu
arada Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) ittifak konusunda kendi içinde
farklı görüşlere sahip olsa da seçimin “anahtar partisi” konumuna yerleştiğini hatırlatmakta
fayda var.
Kulağa
küpe bir tahminde bulunayım: Her zamanki gibi sağ gösterip “sol” vuracaklar!
Kazanmaları hâlinde “en az bir dönem” diyecekler ve yetkiyi ellerine alarak
yapmak istediklerini, o bir dönem içerisinde gerçekleştirmek isteyeceklerdir.
Her iki isme de tavsiyem, onlara inanıp oy veren ve
güvenen 16 milyon İstanbullu ile 6 milyonluk Ankara’ya aşkla hizmet etmeyi tercih
etmeleri yönündedir.
Onları hayâl-i inkisara uğratmasınlar! Mümkünse iki
dönem, değilse en azından bir dönem daha mazbata aldıkları illere hizmet vermek
suretiyle rüştlerini ispat etsinler. İki büyük şehri kazandılar, kabul; ancak
tam anlamıyla “yönettiler” anlamı çıkmaz bundan! Çünkü işin henüz başındalar.
En önemlisi, seçim döneminde vadettikleri sözleri yerine getirmeleri ve
projelerini hayata geçirmeleri, yarın aday olacakları Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde
kendilerine referans olacaktır. Bizden söylemesi…
***
Biz yeniden, “Kim Cumhurbaşkanı olacak?” sorusuna
dönelim…
Son
yirmi yılda girdiği her seçimi kazanan AK Parti lideri ve Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan, satır aralarına, “Gelecek nesillere daha büyük ve
güçlü bir Türkiye bırakabilmek için çalıştıklarını, tarih ve medeniyet
coğrafyamızda 84 milyona ulaşan vatandaşlarımızın gönlünü fethetmek için gönül
seferberliği yürüttüklerini, vakitlerini, enerjilerini bu doğrultuda kullandıklarını"
ifadesini yerleştiriyor.
Erdoğan’ın
2023’te yeniden aday olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Tam burada gündeme
bomba gibi düşecek bir öneride bulunmak istiyorum!
Siyaset,
biraz da satrançtaki hayatî hamlelere benziyor. Rakipleri iyi analiz etmek,
alınacak sonucu büyük oranda etkiliyor.
2007 yılındaki AK Parti grup toplantısında, “Adayımız,
Abdullah Gül kardeşimdir” diyerek Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığını
açıkladığı o tarihî kare gözümün önünden nedense hiç gitmez. Hakkı olan mâkâmı
altın tepside Gül’e sunarken fedakârlık dersi de vermişti Erdoğan.
Yedi
yıl sabretti ve 10 Ağustos 2014 Pazar günü, Türk siyâsî tarihinde ilk kez
halkın oylarıyla 12’nci Cumhurbaşkanı seçildi. 16 Nisan 2017’de kabul edilen
Anayasa değişikliği ile “Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi”nin ilk Cumhurbaşkanı
olarak da 9 Temmuz 2018 tarihinde ikinci kez aynı koltuğa oturdu.
Türk
siyâsî tarihinin en zor seçimine 620 gün var ama netleşen hiçbir şey yok!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zorlu seçim öncesinde nihaî kararını henüz
vermediğini, bambaşka bir karara imza atabileceğini düşünüyorum. “Neden?”
derseniz…
Her
yarıştan güçlenerek çıkan Erdoğan’ın Türk siyâsî hayatından “yenilerek” çekilme
riskini göze almayacağını tahmin ediyorum. Ona sandık acısı yaşatmayı hayâl
edenler, bizzat kendisinin yöneteceği yeni bir senaryo ile onlara havanda su
döktürecektir. Tıpkı 2007’de olduğu gibi…
Şimdi sıkı durun!
Bambaşka bir isimden bahsedeceğim. Bu isim, ne Cumhur
İttifakı, ne Millet İttifakı, ne de üçüncü bir ittifaktan. Belki de tüm
ittifakların, bırakın aynı çatıyı, aynı
gök kubbe altlında olmasını sağlayacak bir adayı kamuoyuyla paylaşmak
istiyorum: “Selçuk Bayraktar”…
Evet, yanlış duymadınız!
Türkiye’nin ilk yerli üretim S/İHA sistemi, Baykar
Bayraktar TB2’nin mimarı, Baykar Savunma Teknik Müdürü ve T3 Vakfı Mütevelli
Heyeti Başkanı Selçuk Bayraktar...
Şaşırdığınızı, garipsediğinizi, “Hadi canım sende!”
dediğinizi duyar gibiyim. Ama bu öneriyi Erdoğan’ın damat kontenjanına bakarak yapmıyorum.
Tamamen bağımsız ve bileğinin hakkıyla hak eden bir isim… Hayâlleri ve
hedefleri olan bu genç, kendisine engel çıkaran yerdekilere inat, sabır ve azim
içeren manevralarla turkuaz renkli ülkenin göklerine hâkim oldu. Zalimlere ve
düşmanlara korku, mazlumlara ve dostlara ise umut oldu. Ümidini yitirmeden
çalışmalarını sürdürdü. Başta anne ve babası olmak üzere onların telkinlerini
dikkate aldı, kendisine inananları mahcup etmedi. “Yerli ve millî” sentezleri
tek başına karşıladı.
Amacım, onu övmek değil. Ama yaptığı işi her Türk
vatandaşı gibi önemsiyorum. Bugün Edirne’den Van’a yeni neslin idolü olmayı
başaran, milyonların ilgisini çeken TEKNOFEST gibi çok önemli ve çok büyük bir
organizasyonu ülkemize kazandıran Bayraktar’ın ülkemizin sancaktarlığına aday
olması ya da bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından taltif
edilerek kamuoyuna anonsunun yapılmasını hayâlden öte arzu ederim.
Tüm ittifakların oyunlarını altüst edecek bu hamle ile
Türkiye genç ve dinamik bir lidere sahip olurken, Erdoğan, “Onursal Başkan”
statüsü ile bilgi, birikim ve tecrübelerini elektronik ve haberleşme mühendisi
Bayraktar ve ekibine aktarmış olacaktır.
Gerek içinde bulunduğumuz yüzyıl, gerekse önümüzdeki yüzyıl, teknolojinin bize sunduğu dijital çağın çok çok ötesinde. Bu çağa hâkim olan, dünyaya ve uzayın derinliklerine de hâkim olacaktır.