“İhtiyar” olmak mı, “yaşlı” olmak mı istersiniz?

Gençler, yaşınız ilerlediğinde hangisi olmak istersiniz? Eski zamanlardaki gibi itibar edilen ve saygı duyulan bir “ihtiyar” mı, yoksa çocukları tarafından “yaşlı toplama kampı”na terk edilmiş birer “yaşlı” mı? Hangisini olmak isterseniz, ebeveyninize öyle davranın!

DİL, düşüncenin arka plânını yansıtır. Yani kullandığınız dil, sizin hangi dünya görüşüne dâhil olduğunuzu ele verir. Ya da felsefî arka plânınızı yansıtır. Her ne kadar günümüzde insanların önemli bir kısmı dilin önemini kavramadığı için rastgele konuşsa da, aslında dil, düşüncenizin köklerini ele verir.

Meselâ, bizim lîsanımızda toplumu yönetme işine “siyâset” denilmiştir. Arapçadan dilimize geçen kelimenin kökeni, “sys”dir. Anlamı ise “yabânî atların ehlileştirilmesi” demektir. “Seyis” aynı köktendir ve “atların bakımını üstlenen, onları eğiten kişi” demektir. Siyâset de bu minvâl üzere kullanılan ve “toplumun ıslah edilmesi, düzeltilmesi yani bedevilikten medenîliğe yükseltilmesi işinin adıdır”. Bizim lîsanımızda siyâset, toplumun bir yerden alınıp başka bir yere götürülmesidir. Batılılar ise aynı işe “politika” demektedirler.

Politika, Lâtince “çok yüzlülük” demektir. Yani Batılı zihinde toplumun idare edilmesi, yalan ve kandırma ile ilişkilendirilmiştir. Kullanılan kelimelerin anlamları üzerinden hareket ettiğimizde, Batılı devlet yöneticilerinin bize karşı neden hep ikiyüzlü davrandıklarını anlamak daha kolay hâle gelir. Bu bakış açısını büyüklerimizi ifade etmek için kullandığımız “ihtiyar” ve “yaşlı” kelimelerine de uyguladığımızda, aşağıdaki gibi bir sonuca ulaşırız.

Biz, dilimizi ve ahlâkımızı bozmadan önce büyüklerimize “ihtiyar” derdik. “İhtiyar” kelimesinin lügât anlamı “seçilmiş” demektir. Savaşların ve salgın hastalıkların insanları erken yaşta bu dünyadan aldığı dönemlerde ihtiyar olmak, bazı özellikleri ile “seçilmiş ve uzunca bir süre hayatta kalmayı hak etmiş insan olmak” anlamına geliyordu.

İhtiyarlık, güzel âdetlerin ve faydalı bilgilerin yeni nesillere taşınması görevini de tazammun ediyordu. Bu sebeple, geleneğimizde ihtiyarlara büyük bir saygı gösteriliyor, onların hayır duâlarını almak için insanlar özel çaba harcıyorlardı. Herkes onlara gerekli saygıyı gösteriyor, bir müşkül ile karşılaştığında onlardan akıl alıyordu. Ortaya çıkan ihtilâflar ihtiyarların hakemliğinde çözülüyor, onların tecrübeleri sayesinde toplumda huzur, saygı ve sevgi hâkim oluyordu. Onlar sayesinde boşanmalar bugünkü kadar çok olmuyor, onlar sayesinde kötü alışkanlıklar toplumda yaygınlaşamıyordu. Onların taşıdıkları ahlâkî erdemler sayesinde kimse kapısını kilitlemek zorunda kalmıyordu. Kapılar açık olduğu hâlde, bugünkü kadar hırsızlık da olmuyordu.

İhtiyarlarımıza “yaşlı” demeye başladığımız günden bu yana, onlar hakkındaki algılarımız büyük bir değişime uğradı. Öncelikle onları kendilerinden faydalanılacak tecrübeli insanlar olarak görmekten vazgeçtik. Hattâ onları geçmişin köhne zihniyetinin taşıyıcıları olarak gördük. Asırları aşarak gelen saygı, yerini bir çeşit aymazlığa, daha sonra da antipatiye bıraktı. Artık onlar, bizim için birer yüktü!

“Çocuklarımıza bakmak yetmiyormuş gibi, elden ayaktan, güçten düşmüş insanlara bakmak zorunda kalmak ne kötü bir şey!” diye düşünmeye başladık. “Huzurevi” adında “yaşlı toplama kampları” yaptık ve onları bir araya getirerek ölüme terk ettik. Onlar ise kendi elleriyle büyüttükleri çocuklarını görmekten men edilmiş mahkûmlar gibi hasretle yaşamaya başladılar. Her gün bir arkadaşlarının ölümüne şâhit olan bu insanların rûhî durumlarını varın, siz düşünün!

Onlara “yaşlı” dediğimiz günden bu yana, ihtiyarlarımızı yeterince yaşamış, işlevini görmüş ve artık bu dünyadan çekip gitme zamanı gelmiş insanlar olarak gördük. Aslında onlara “yaşlı” derken, zımnen “gözü yaşlı” ve “altı yaşlı” demiş olduk. Özel bir huzurevinde altını ıslatan yaşlıların aynı odaya toplanıp diğerlerinden tecrit edildiğini gördüğümde, işi nerelere kadar götürdüğümüzü kendi gözlerimle gördüm!

İhtiyarlarımıza “yaşlı” değimiz günden sonra, onlar evlât hasreti ile yanıp tutuşan kendilerine revâ görülmüş bu terk edilmişliğe dayanamayan gözü yaşlı insanlar hâline geldiler.

Evet, artık onlar bizim için gözü̈ ve altı yaşlı insanlardı ve bir an önce aramızdan çekip gitmeliydiler. Bir yeni dönemde yaşı ilerlemiş insana ve onlara revâ görülene, bir de geçmişte “ihtiyar” denilen insanlara gösterilen saygı ve ihtirama bakın.

Gençler, yaşınız ilerlediğinde hangisi olmak istersiniz? Eski zamanlardaki gibi itibar edilen ve saygı duyulan bir “ihtiyar” mı, yoksa çocukları tarafından “yaşlı toplama kampı”na terk edilmiş birer “yaşlı” mı? Hangisini olmak isterseniz, ebeveyninize öyle davranın!