İhtiyacımın kıymetinin farkına vardım

İhtiyaçlarımızı yerli yerine oturtursak, doğru ve yanlış olanları birbirinden ayırabilirsek, inanılmaz seviyelerde gelişebiliriz. Harika bir ferdî ve toplumsal hayat kurabiliriz…

HER geçen gün kendimle, özelliklerimle tanışıyorum. Tanıdıkça şaşırıyorum, gelişiyorum, keyif duygusu yaşıyorum. Yakın zamanda tanıştığım bir hususiyetim de “ihtiyaç duymak” oldu. Bir öncesinde, “Ne kadar az muhtaçsan (ihtiyaç duyarsan) o kadar hürsün” özelliğimi keşfetmiştim. Şimdi ise tam zıddını keşfediyorum. “Muhtaçlığım benim motorum, rehberim, gelişme kaynağım” imiş aynı zamanda. Bu konuda çok fazla söyleyecek ve yazacak sözümüz olmakla beraber, öncelikle “ihtiyaç-iletişim” ikilisinin ilişkisi hakkındaki keşiflerimizi arz etmek isterim. Dilerim, başka zamanlar fırsat buluruz da içimizde size sunmak üzere çağlayan başka keşiflerimizi de sunabiliriz.

Başlangıçta “ihtiyaç” kelimesinden ne anladığımı müsaadenizle arz edeyim: “Bizzat şahsınızın ve şahsınızla ilgili olarak gerek bedeninizin, gerek hissiyatınızın, gerek nefsinizin, gerekse gönlünüzün zarar görmemesi ve daha iyi olabilmesi için yapmak zorunda olduklarınız” diyebiliriz. Meselâ su içmek bir ihtiyaçtır. Karnınızı doyurmak, soğuktan ve sıcaktan korunmak bir ihtiyaçtır. İyilik yapmak, hayırla anılacak işler yapmak, “adam yerine konulmak”, değer görmek, sevilmek, güvenilmek de başka ihtiyaçlarımız. Seks yapmak, ana olmak, baba olmak da bir ihtiyaçtır. Sahip olduğunuz kabiliyeti gereğini yaparak üretmek ve ürettiğini başkalarının görmesi, farkına varması da ihtiyaçlardandır.

Şimdi birlikte keşif için şu soruyu sormak istiyorum: Tüm bu ihtiyaçları gidermek veya karşılamak için kendimizle, çevremizdeki insan veya diğer varlıklarla yine ihtiyacımız olan usul, yol nedir?

Elbette “iletişim”!

Doğan Cüceloğlu derdi ki, “İletişim, farkına varmakla başlar”. İletişimin muhtevası, yolu veya yöntemi, başarısı yahut başarısızlığı ayrı mevzu. Şu an için bu yazıda baktığımız boyutu kendi kendimizle, çevremizdekilerle köprü kurma, bağ oluşturma yoluyla akışı sağlamak, farklı unsurların birbiriyle ilişkisini ve ilişkinin istikametini, muhtevasını belirlemektir.

Size susadığınız bilgisinin gelmesi lâzım ki kalkıp bir bardak su içesiniz. Havanın soğukluğunun vücudunuza zarar verecek şiddette olduğu bilgisi dokunma duyunuz aracılığıyla gelsin ki üzerinize bir şal alasınız... Gördüğünüz gibi, su ihtiyacınız bizzat bedeniniz tarafından size iletildi ve siz de gidip bir bardak su içtiniz. Havanın soğuk olduğu bilgisi size iletildi ve şal aldınız. Farkına varmışsınızdır; size neyi, ne kadar, nasıl ve ne zaman yapacağınızı belirleyen özelliğiniz, “ihtiyaç duymanız”. Bir başka ifadeyle söylersek, “Siz ne kadar çok ve çeşitli şeye ihtiyaç duyarsanız, o kadar çok ve çeşitli şey yapmak zorunda kalıyorsunuz”. Çok ve çeşitli şeyler yapmak zorunda kalmak, insan kapasitesinin üstünde olan ve insanı zorlayan bir şey mi? Onun tek bir cevabı var: Kapasitenizin üstünde bir şeye ihtiyaç duymazsınız. Eğer duyuyorsanız, nefsinizin tahrik edilmesiyle ortaya çıkan bir ihtiyaçtır bu. Onu gidermek de o kadar gerekli bir şey değildir.

Tabiî ki olumlu mânâda tahrik edilmiş ihtiyaçlar da söz konusu olabilir. Meselâ günlük 3 litre su içiyorsunuz. Tutup da 500 litre suya ihtiyaç duymazsınız. Tahrik edilmiş olumsuz ihtiyaca örnek de şu olabilir: Sigara içmek veya alkol almak… İhtiyaç değildir ama ihtiyaç hâline getirilebilir. Tahrik edilmiş olumlu örneğimiz ise, her gün bilmem kaç kilometre yüzmek veya koşmak…

Ayrıca, “köreltilen ihtiyaçlar” da vardır. Türkiye’nin ünlü müteşebbislerinden biri demişti ki, “Benim ağabeyim o kadar yenilikçi, mucit bir adamdı ki çevreden baskı göre göre şimdi maliyede memur oldu ve hiçbir şey geliştirmiyor”. Onun içinde bir şeyler ortaya çıkarma, icat etme ihtiyacı vardı ve köreltildi.

Size acı bir şey söyleyeyim: Ülkemiz Tanzimat’tan sonra öyle bir aşağılık kompleksine sokulmuştur ki adeta kasıtlı olarak her türlü kapasite köreltilmiştir. Şu anda da maalesef “ihtiyaç köreltme” hâdisesi çok yaygındır. İnsanlara bakar ve şöyle görürüm: “Pek çok insan yürüyen gebertilmiş ihtiyaç ve kapasite mezarı” gibi…

İhtiyaç konusuna kısaca baktıktan sonra, hâlihazırda ihtiyacımız olan fakat görmemeye, duymamaya, alâkadar olmamaya çalıştığımız birkaç meseleden de bahsetmekte fayda var.

Anlaşılıyor ki, hepimizin ferdî veya ailevî hayatı dünyanın büyük güçlerinin veya devletlerinin kavgalarından bağımsız yahut etkilerinden uzak değil. ABD’nin “FED” denen kuruluşunun faizi yükseltme kararından falanca köydeki çocuk etkileniyor ve bisikletine alacağı parça birden pahalanıyor. Rusya-Ukrayna kavgasından Afrika’nın bilmem hangi kabilesindeki kadın, gıda sıkıntısı çekerek etkilenmiş oluyor. Suriye’nin bilmem ne köyündeki kör çocuk, ABD-Rusya-İran kavgası sebebiyle yollarda sürünüyor. Eğer Türkiye’ye ulaşmışlarsa veya denizleri aşıp sağ salim karaya çıkarlarsa yaşamaya devam ediyorlar. O hâlde görmesek de, duymasak da, ilgilenmesek de orada bir ihtiyaç var ve o ihtiyaç iliklerimize kadar etkilendiğimiz “bizim ihtiyacımız”. Peki, bu ihtiyaç tek cümle ile nedir?

İster kabul edelim, ister etmeyelim, en temel ihtiyaçlarımızın başında gelen ihtiyaç şudur: Fert fert dünyaya açılıp etkimizi ve gücümüzü artırarak adaletli, zulüm olmadan -şu anki Türkiye’deki anlayışın dünyaya yaklaşımı gibi bir şekilde- dünyanın yönetilmesini sağlamak. Geçen sene Ukraynalılar da bu seneki biz gibiydiler. 2010 senesinde Suriye’ye gittiğimde, o zamanki Suriyeliler şu anki biz gibi yaşıyorlardı. Eğer güçlü ve etkili olamazsak, gelecek sene bizim hangi şartlarda yaşayacağımızı şahsen bilemiyor ve tahmin edemiyorum.

Netice olarak, ihtiyaçlarımızı yerli yerine oturtursak, doğru ve yanlış olanları birbirinden ayırabilirsek, inanılmaz seviyelerde gelişebiliriz. Harika bir ferdî ve toplumsal hayat kurabiliriz. Öyle ki, doğru ihtiyaç tanımlama ve onu doğru şekilde gidermeye/karşılamaya bağlı olarak dünyaya bile yön verebilir, toplumları etkileyebiliriz.

Şunun da şahsen farkındayım: Çok uzun süreden beri bu bakışla hayatımı tanzim ediyor ve zararını görmediğim gibi ihtiyaçlarımın beni sürekli ileriye, daha iyiye, daha güzele taşıdığını görüyorum.