İhsan Doğramacı’yı anarken

Aslında İstanbul Tıp Fakültesine başvuru yaptığında, “Bağdat Tıp Fakültesini” tanımıyoruz ifadesiyle karşılaşmıştır. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, “O zaman beni birinci sınıfa alın” der. Tıp Fakültesi dekanı bu şekilde yazık olacağını, onun yerine hangi sınıfa uyumlu olduğunu tespit için sınava tâbi tutacaklarını söyler. Alman hocaların da aralarında bulunduğu jüri, imtihandan sonra şu kararı verir: “Evlâdım, sen tıbbıyeyi bitirmişsin, seni beşinci sınıfa alalım…”

HİZMET aşkıyla geçen ve yüz yıla yaklaşan ömrü boyunca kendini çocuklara, gençlere ve tüm insanlığa hizmete adayan bir fikir adamı...

Sadece Türkiye’de değil, dünyadaki birçok ülkede sağlık, eğitim ve bilim adına vermiş olduğu hizmet ve sunduğu katkılarla gönüllerde yer eden Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın vefatının üzerinden 11 yıl geçti.

İlk Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı İhsan Doğramacı, geniş nüfuslu bir Türkmen ailesinin oğlu olarak 1915 yılında, o zamanlar Osmanlı İmparatorluk topraklarının parçası olan Kuzey Irak’taki Erbil kentinde doğdu. Babası Ali Paşa, Erbil’de belediye başkanlığı yapmıştır. Annesi İsmet Hanım ise uzun yıllar Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında Kerkük mebusu görevinde bulunmuştur. Eşi Ayser Hanım, 1930’lu yıllarda Irak Başbakanı olarak görev yapan Hikmet Süleyman Bey’in kızı olmakla birlikte, aynı zamanda Osmanlı Ordusu Müşiri (Mareşal) Dağıstanlı Mehmet Fazıl Paşa’nın torunu ve Osmanlı Sadrazamı Mahmut Şevket Paşa’nın yeğenidir.

Erbil’deki ilköğreniminden sonra Beyrut Amerikan Koleji’ni ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi. Beyrut’ta okuduğu dönemde ailesi, babasının senatör olması üzerine Bağdat’a taşınmıştır. Ailesinin yanına döndüğü vakit İngiliz öğretmenler tarafından yönetilen Edinburg Üniversitesi müfredatının hâkim olduğu Bağdat Tıp Fakültesine girdi. Bağdat’ta kaldığı süre boyunca gönlü hep Türkiye özlemiyle doluydu. Hatta gurbetteyken sıla hasretini, “Gidin dostlar gidin doğduğum yere,/ Erbil kalesiinde mor sümbül vardır”

satırlarıyla dile getirir...

Her daim anavatana yerleşme arzusu içinde bulunan İhsan Doğramacı, bu okula üç yıl devam ettikten sonra, 1936 yılında İstanbul’a gitmek üzere Bağdat’tan ayrıldı. Türkiye’ye gelince İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesine beşinci sınıftan devam etti.

Aslında İstanbul Tıp Fakültesine başvuru yaptığında, “Bağdat Tıp Fakültesini” tanımıyoruz ifadesiyle karşılaşmıştır. Bunun üzerine İhsan Doğramacı, “O zaman beni birinci sınıfa alın” der. Tıp Fakültesi dekanı bu şekilde yazık olacağını, onun yerine hangi sınıfa uyumlu olduğunu tespit için sınava tâbi tutacaklarını söyler. Alman hocaların da aralarında bulunduğu jüri, imtihandan sonra şu kararı verir: “Evlâdım, sen tıbbıyeyi bitirmişsin, seni beşinci sınıfa alalım…”

Böylelikle beşinci sınıfın sonunda bütün dersleri pekiyi derecesi ile bitirip tıp fakültesinden bir yıl erken mezun olur ve çalışmalarına devam eder.

Bu eğitimlerin ardından, Ankara’da Profesör Albert Eckstein’in yanında pediatri uzmanı olduktan sonra ABD Harvard Üniversitesi ve St. Louis’teki Washington Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalışır.

Kişiliği ve eserleri

1947 yılında ailesiyle birlikte Ankara’ya yerleşen İhsan Doğramacı’nın daha o yıllarda Türkiye’de hayata geçirmek istediği hayâlleri vardı. Amerika’da incelediği kâr amacı gütmeyen özel yükseköğretim kurumlarına benzer yapıdaki üniversitelerin Türkiye’de kurulmasını plânlamaya başladı.

Genç yaşta çocuk hekimi olarak geldiği Ankara’da 1955 yılında pediatri profesörü unvanını aldı. Ankara Üniversitesine bağlı Çocuk Sağlığı Enstitüsünü kurdu. Enstitüye, 1961’e kadar Türkiye’nin ilk hemşirelik, beslenme ve diyetetik, fizik tedavi ve rehabilitasyon, tıbbî teknoloji yüksekokullarını ekledi.

Hacettepe Tıp Fakültesi ile Çocuk Sağlığı Enstitüsüne bağlı yüksekokulları birleştirerek 1967 yılında yeni bir üniversite oluşturdu: Hacettepe Üniversitesi… 1954 yılında Ankara’da iki odalı bir poliklinikle başlayan süreçte gelinen nokta itibarıyla bu uygulama Londra Üniversitesi tarafından “İngiltere’nin başarmaya çalıştığı örnek eğitim sistemi” olarak tanımlanmıştır.

1975 yılına kadar bu üniversitenin rektörlüğünü yürüttü ve rektörlük görevini tamamladığında Paris Descartes Üniversitesinden gelen pediatri profesörü olarak atanma teklifini kabul etti.

Yükseköğretim sistemini düzenleyecek yeni bir yasanın hazırlıklarına danışmanlık yapmak üzere 1980 yılında Türkiye’ye davet edildi. Türkiye’ye dönen İhsan Doğramacı’nın yükseköğretime dair reform öneri maddelerinden biri, Cumhurbaşkanlığına bağlı bir yükseköğretim kurulunun oluşturulmasıydı. İhsan Doğramacı, 1981-1992 yılları arasında bu kurulun (YÖK) ilk başkanlığını yaptı.

Bu dönem süresince ülkemizde yükseköğretimde okullaşma oranında hızlı bir artış görüldü ve üniversitelerimiz ülke çapında yaygınlaşmaya başladı. Erzurum Tıp Fakültesi, Erciyes, Ondokuz Mayıs, Cumhuriyet ve Anadolu Üniversiteleri, YÖK Başkanlığı döneminde kuruluşuna katkıda bulunduğu üniversitelerdir. 

Ayrıca yine bu dönemde bilimsel yayınlarda da ciddi artışlar olmuştur.

İhsan Doğramacı, Türkiye’de sayıları gittikçe artan vakıf üniversitelerine öncülük ederek, 1984 yılında Türkiye’deki ilk vakıf üniversitesi unvanına sahip Bilkent Üniversitesini kurdu ve üniversitenin ilk mütevelli heyeti başkanı oldu. Böylece ABD’de gördüğü Harvard, Columbia, Yale Üniversiteleri gibi bir dünya üniversitesi kurma hayâlini gerçekleştirmiş oldu.

Henüz 31 yaşında Dünya Sağlık Örgütü’nün kuruluşunda görev alarak örgütün anayasasının altında imzası olan kişilerden biridir. Türkiye’ye döndükten sonra Dünya Sağlık Örgütü, kendisinden dünyanın çeşitli bölgelerinde yeni tıp ve sağlık bilimleri okullarının kuruluşu ile ilgili danışmanlık yapmasını istemiştir. Güney Amerika, Kanada, Afrika, Brezilya, Nijerya gibi ülkelerde tıp merkezlerinin kurulmasına öncülük etmiştir. Bunların yanında, Dünya Sağlık Asamblesi Türk Delegasyonunun 6 yıl başkanlığını, Dünya Sağlık Örgütü Yönetim Kurulu üyeliğinin yanı sıra örgütün birçok danışma komitesinin üyeliklerinde bulunmuştur.


Hizmetlerinin takdiri olarak Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1981’de Leon Bernard Vakfı Ödülü ve “Herkes İçin Sağlık” Altın Madalyasıyla taltif edilmiştir.

Üç dönem UNICEF’in program komitesine, iki dönem yönetim kuruluna başkanlık yapmış ve 2003 sonrası da komitenin onursal başkanı olmuştur. Yönetim kurulu başkanlığı döneminde Paris’te bulunan Uluslararası Çocuk Merkezi’nin danışma kurulu üyesi olarak 1970’ten 1984 yılına kadar görev yapmıştır. Daha sonra 1999’da feshedilen 50 yıllık geçmişe sahip merkezi Ankara’ya taşımış ve 2006 yılına kadar başkanlığını yürütmüştür. UNICEF tarafından 1995 yılında Maurice Pate Ödülü ile onurlandırılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden Dışişleri bakanlığı ve Başbakanlık görevleri için gelen teklifleri kabul etmemiştir. Nedeni, sağlık ve eğitim konularına odaklanması gerekliliğine olan inancıdır.

İhsan Doğramacı çok sayıda ödül, madalya ve nişan sahibidir. Aralarında ABD, Finlandiya, Fransa, İngiltere, Japonya ve Mısır’ın bulunduğu 14 ülkedeki 26 üniversiteden fahri doktora almıştır.

Avrupa Konseyi, 1998 yılında Viyana’da yapılan bir törenle kendisine Barış, Adalet ve Hoşgörü Ödülünü vermiştir. Dünya çapında 23 ulusal pediatri derneğinin onursal üyesi olmuştur. Azerbaycan, Dominik Cumhuriyeti, Estonya, Finlandiya, İran, Fransa, Polonya gibi birçok ülkenin devlet başkanları tarafından ülkelerinin en yüksek nişanlarıyla taltif edilmiştir. Kendisine, aralarında Mısır Parlamentosu’nun da bulunduğu birçok ülkenin madalyaları tevcih edilmiştir.

Kurduğu üniversiteler, Türk eğitim hayatına sağladığı büyük katkılar ve tıp alanında yapmış olduğu çalışmalar nedeniyle 2007 yılında TBMM Onur Ödülü verildi.

Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devlet Üstün Hizmet Madalyası sahibi olan İhsan Doğramacı’nın 95 yıllık ömrüne sığdırdıklarını anlatmaya kelimeler yetersiz kalmaktadır.

Prof. Dr. İhsan Doğramacı, 25 Şubat 2010 yılında aramızdan ayrıldı.  Babasının isteği üzerine yaptırdığı Bilkent Doğramacızade Ali Paşa Câmisi’nin bahçesindeki anıt mezara defnedildi.

İhsan Doğramacı, 1936’da Irak’tan ayrılırken babası ona şöyle demiş:

“Üç isteğim var senden: Biri, biz kendimizi bütün hayatımız boyunca Osmanlı olarak hissettik. Şimdi Osmanlı’nın tek mirası Türkiye’dir. Bir Osmanlı olarak anavatana temelli yerleşmek üzere gittiğin zaman, ayak bastığın gün benim yerime üç defa toprağı öp…

İkincisi, doğacak bebek erkek olursa, adını Ali koy. Benim adımı…

(İhsan Doğramacı Ali, Şermin ve Osman isminde üç evlât sahibi olmuştur.)

Üçüncü olarak, ben bildiğim kadarıyla, helâle haram katmadım. İleride maddî gücün yerinde olmak kaydıyla, devletten yardım almamak şartıyla, mensubu olduğun müesseseden yardım almamak şartıyla, kendi helâl paranla benim için bir mescit veya câmi yaparsan ruhum şad olur…”

Doğramacızade Ali Paşa Câmisi, İhsan Doğramacı tarafından yaptırılıp babasının anısına 26 Eylül 2008 tarihinde açılmıştır.

İhsan Doğramacı ile ilgili dünyadan ve ülkemizden birçok isim, ondan hep övgüyle bahsetmiştir. Bunlardan biri de Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’dir.  Merhum Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, İhsan Doğramacı hakkındaki düşüncelerini şu sözlerle dile getirmiştir:

“İhsan Doğramacı’nın Azeri Türkçesi dâhil çok sayıda dil bildiğini öğrendim. Azerbaycan’ın Bakü, Nahcivan, Gence, Karabağ gibi farklı bölgelerinde değişik lehçeler kullanılır. Bu lehçelerin hepsini bildiğini fark ettim. Onu çok sevdim ve Bakü’ye davet ettim. Azerbaycan halkı da onu çok sevdi ve çok kısa bir sürede Türk dünyasının yetiştirdiği ender bir kişilik olduğunu anladık. İhsan Doğramacı’nın yegâne hedefi, halkının gelişmesi ve eğitimi için her türlü fedakârlığı yapmak olmuştur. Türkler adına onunla gurur duyuyoruz.”

İyi ki Türkiye’den bir İhsan Doğramacı hoca geçmiş.

Yakınları ona “Hocabey” derlermiş.

Mekânın Cennet olsun Hocabey!

 

https://www.bilkent.edu.tr/hocabey/ihsan_dogramaci_ozel_sayi_tr.pdf

https://www.yok.gov.tr/kurumsal/baskanlarimiz/ihsan-dogramaci