İDEOLOJİ çağımızda “ideal
olan” olarak algılansa da aslında “insanlara birtakım sınırlandırmalar getiren
düşünce yığınıdır”.
Herhangi
bir ideolojinin birtakım görüşlerinden faydalanılabilir, ancak “Ben şu
ideolojiye bağlıyım” demek, insanın kendisine yapabileceği en büyük
yanlışlardan biri olur. İnsanın koskoca okyanuslar dururken gölde yüzmek
istemesi gibi dar bir alana kendisini hapsetmesidir ideoloji bağımlılığı. Hâlbuki
biz insanları diğer canlılardan ayıran en mühim özelliğimiz, düşünebilmemiz,
idrak etmemiz yani aklımızın olması ve olayları ve bilumum konuları
değerlendirirken aklımızla doğruyu bulabilecek nitelikte olmamız.
İnsan,
akıl eden ve akılla hareket etmesi gereken bir mahlûktur. Temelde diğer
canlılardan ayrılan özelliği bu değil midir? İdeoloji kimi zaman bir “-izm”,
kimi zaman bazı devlet yapılanmalarında ve kimi zaman da bazı dinlerin
saptırılmış cemaatleri şeklinde kendini gösterebiliyor. Her ne olursa olsun,
hiçbir konuda aşırıya kaçmadan aklıselim davranabilmek mühim. İdeoloji bazen
bir partinin, bazen toplumsal bir grubun saptırılmış düşüncelerinden meydana
gelebiliyor. Misal, demokratik (!) bir ülkede yaşayan bir vatandaş, bir partiye
oy verdiğinde, o partinin her davranışını onaylamak ve koşulsuzca itaat etmek
zorunda değildir. Bir partiye oy vermek, aslında o partiye, vatandaşa yönelik
hizmet ve davranış noktasında daha fazla sorumluluk yüklemektir. Yani
vatandaşın değil, partinin sorumluluğu artarak boynu eğilmelidir.
İdeoloji,
ideal olanı bulmaktan çıkmış olup, vatandaşı/insanları idealize etmeye doğru
evirilmiştir. Herkes birbirinin fikrini taşlayarak kendi fikrinin
mükemmelliğini ispata girişiyor. Hâlbuki hepsinin yekûnundan çıkan fikir yığını,
herkesin faydalanabileceği bir bilgi yumağını oluşturabilir.
İnsanın
bir diğer özelliği de, fikir beyanında bulunarak istişare etmesidir. İnsanlar
sadece ideoloji hususunda böyle davranmıyorlar; mevzubahis bilim olunca da
benzer yaklaşımları görüyoruz. Bilimsel faaliyet yapan şirketlerin olması bunun
en canlı örneğidir. Bilimsel çalışmalar sonrasında insanlara ilaç üreten
firmalar da örnek verilebilir buna. Her firma kendi ürününü pazarlamak için “en
mükemmel” kisvesine bürünmüyor mu? Sağlık bir ticaret aracı olmadı mı?
Özellikle etkisini hâlen hissettiğimiz pandemi döneminde hem de?
Eski
dönemlerde savaşlar silahlı çatışmalardan ibaretti ancak günümüzde bu
çatışmalar dâhilinde silah, artık bir ticaret aracı oldu ve ticaret her şeyi
kontrol eden bir olgu hâline evirildi. Savaş araçları artık sadece ateşli
silahlardan ibaret olmayıp günümüzde çok çeşitli alanlara evirildi. Ticaret
yollarının sürekli çatışma bölgesi olmaları bunun somut bir örneği. Doğu Akdeniz’de
yaşanan çatışma petrol dâhilinde bunun bir misali sayılabilir.
Aslında
insanlar kendi çıkarlarını bir ideolojiye oturtup ideolojinin öngördüğü şekilde
davranıyormuş gibi yaparak çıkarlarını destekleyen birtakım faaliyetlerde
bulunmuyorlar mı? Yahut kendi çıkarlarına bir ideoloji süsü vermiyorlar mı?
İdeolojiler en nihayetinde birtakım insanların fikirleri değiller mi? Kutsallık
atfetmeye gerek var mı?
Hâsılı, burada anlatmak istediğim esas mesele, insanın her ne olursa olsun, hiçbir “-izm”e, ideolojiye aklını kiralamaması. Çoğu insan ideolojileri (!) aklına ev sahibi yapmış durumda. Bize düşen, her fikirden alınacakları alıp kendi fikrimizi oluşturmak ve kendi fikrimiz dâhilinde konuşarak harekete geçmek. İnsanın en temel özelliği akıl edebilmesi ve akılla doğruyu bulabilmesidir. Mühim olan, her fikirden alınacak temel faydayı gözeterek her fikre eşit mesafeden bakabilmeyi sağlamaktır.