İdealden öte yol var mı?

“Öğretmenleri yaptıkları işin önemine nasıl vâkıf hâle getirebiliriz, nasıl motive edebiliriz?” sorularına cevap aradıklarını, kafa yorduklarını, en önemlisi sivil toplum olarak bu vazifeyi boyunlarının borcu olarak gördüklerini belirten Bilal Erdoğan’ı yaptığı konuşmadan dolayı destekleyen, bunun için tebrik edenler olduğu kadar, kendilerini incinmiş hisseden öğretmenler de oldu.

BUNDAN en az 40 yıl önce ve televizyonların siyah beyaz olduğu günlerde Ali Rıza Binboğa’nın seslendirdiği “Öğretmen kutsaldır ana gibi/ Öğretmen kutsaldır baba gibi/ Öpülesi elleri var/ Şirin tatlı dilleri var/ Öğretmen öğretir A, B, C/ Öğretmen öğretir K, L, M/ İlk öğretmenin kim senin?/ Kim öğretti alfabeyi?/ Bir hak için kırk yıl/ Köle olunuyorsa/ Yirmi dokuz kere kırk yıl/ Kölesiyiz öğretmenin” sözlerinden oluşan o meşhur “İlk Öğretmen” şarkısı ile başlamak…

İlginçtir, 40 yıl önce dinlediğimiz şarkıda bahsi geçen kölelik için de 40 yıl vurgusu yapılmış. Aradan ikinci bir 40 yıl geçse bile unutulmayacak bir hatıraya sahip şarkıya vokalistlik yapmış nesil olduğumuzu, bizi yetiştiren eğitimcilerin de ideAlist birer öğretmen olduğunu hatırlatarak devam ediyorum cümle kurmaya…

Öğretmen, memur olmak için mi öğretmen oluyor?

Kasım’ın 24’üne neredeyse 3 ay gibi zaman var ve biz, “Öğretmeler Günü” gelmeden, yeni eğitim-öğretim yılına bir hafta kala ideAl öğretmen konusunu ele alıyoruz. Neden mi? 

İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Bilal Erdoğan, geçen hafta Uşak Üniversitesi Recep Tayyip Erdoğan Kongre Merkezinde düzenlenen Önder 20’nci İmam-Hatipliler Kurultayında yaptığı konuşmada, “Türkiye’de kimse iddia edemez ki ancak idealist insanlar öğretmen oluyor. Böyle bir iddiası olan varsa tartışabiliriz tabiî ama birçoğu memur olmak için öğretmen oluyor” çıkışını yaptığı için…

Bilal Erdoğan’ın konuşması, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Hem değindiği konuda eleştiri kuramını özeleştiriye dayandırdığı için, hem de en yüksek memur sayısına ulaşan öğretmenlerin belirlenmesinde “ideal meslek” kurgusuna göre değil, memuriyet sistemine göre yapıldığını aktardığı için... Belki bu iki başlığın dışında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dört evladından biri olduğu için…

“Öğretmenleri yaptıkları işin önemine nasıl vâkıf hâle getirebiliriz, nasıl motive edebiliriz?” sorularına cevap aradıklarını, kafa yorduklarını, en önemlisi sivil toplum olarak bu vazifeyi boyunlarının borcu olarak gördüklerini belirten Bilal Erdoğan’ı yaptığı konuşmadan dolayı destekleyen, bunun için tebrik edenler olduğu kadar, kendilerini incinmiş hisseden öğretmenler de oldu.

Türk siyâsî tarihine damga vuran ve geçen ayın sonunda 22’inci yaşını kutlayan AK Parti, son zamanlarda hem partinin kuruluşunda yer alan, hem de devamında partiye büyük emek veren çok sayıda isim tarafından farklı konu başlıklarındaki faaliyet ve davranışlarının yanı sıra bazı hâdiselere “sessiz” kalınmasından dolayı şekva içeren demeçlere imza attılar.

Bunlardan biri de Adalet ve Kalkınma Partisi’nde 24, 25 ve 26’ncı dönem milletvekilliği yapan Metin Külünk ağabeydir. Onun son zamanlarda cesur eleştirilere imza attığını gözlemliyoruz. Bu çıkışıyla hem garipseniyor, hem de destekleniyor. O, hakikatin dili olmanın partinin neferi olmakla eş olduğuna inananlardan. Kaldı ki Külünk, siyasetin önemli figürlerinden ve yaptığı okumaların kamuoyunda karşılığı olanlardan. Bu yönüyle sosyal medya aracılığıyla izahat beklediği açıklamaları dikkat çekiyor. Önemli kurumlar ve önemli makamları işgal eden isimleri dillendiriyor.

Dile getirilen hususlar son kullanıcıya ulaştığında, kendini dâvânın yılmaz birer savunucusu hisseden partililerden bu parti ile gönül bağı kuranlara varıncaya kadar birçok seçmen, hatta muhalifler, işittikleri sözler karşısında bir kez dahi olsa “Acaba?” dediler mi? Dedilerse nasıl bir sonuca vardılar? Söylenenler gerçek mi, yoksa birer görüş mü? Veya AK Parti’nin son çeyrekteki gücünü ve hızını zayıflatma, elde ettiği başarıyı gölgelemeye matuf birer itibarsızlaştırma adımı mı?

Bir başka ihtimâl de, “Küskünlerin tercih ettiği eleştiri yönteminin kolaylığı mı?” şeklinde…

Biri, birkaçı ya da hepsi… Bunların hiçbirinin önemi yok. Önemli olan, ateş ve duman ilişkisi. İddia edilen hususlar hakkında parti organlarının ya da parti sözcüklerinin kamuoyunu aydınlatmada cesur olmadıkları ya da olamadıkları, hatayı ve eksikliği gidermede rol aldıklarını ya da alacaklarını beyan etmedikleri, partiyi ya da Hükümet’i zora sokan konularda hataları olduğu iddia edilen isimler hakkında adlî ya da idarî işlem yapmadıklarıdır.

Tüm bunların “yeni anayasa” çalışmalarının gündeme getirildiği dönemde yapılıyor olması oldukça manidardır.

Zorlu süreçten geçen ülkemizin imtihanı da bir o kadar zor. Ama asıl zorluk, hiç şüphesiz kaynak bulmada yaşanan sendromu “Orta Vadeli Program” ile aşmaya çalışan iktidar kanadına ait. Bundan önce iç dinamiklerin dışarıya ulaşan yankılarına refleks gösterip kulak dayamak ve çözüm üretmek lâzım gelir ama bu da yabana atılacak bir mevzu değil.

Geleceğin vicdanı ve fikri hür siyasetçilerini, Yüksek Öğrenim Kurumu’nun akademik kadrolarını, sınır boylarını koruyacak güvenlik güçlerini, fedakârlığın ve şifanın kaynağı sağlıkçılarını, kılavuzluk mesleğinin temsilcisi din adamları ile sayısız meslek mensubunu yetiştirecek ve ülkenin hizmetine armağan edecek olan yegâne meslek grubunda yer alıyor öğretmenler. Daha doğrusu, ideal öğretmenler ve yürüdükleri yol kutsî...