SESLİ düşünüyordu insan:
“Neden Âdemoğluyum? Nedir vazifem? Nereden
gelir, nereye ve nasıl giderim?” Neden sonra, kesildi bütün sesler… Ve insan iç
sesini dinledi hiç usanmadan, cevaplar aradı hiç durmadan. İnsana ait her şey
yitikti; merhamet, şefkat, muhabbet ve vicdan… Hatta cevaplar… Ama en çok
insanlık kayıptı…
Evet, dünyanın neresinde olursa olsun ve
her ne sebepten ölürse ölsün, ölenler karşısında insanlık "sessiz"
bir çığlık yükseltmiyorsa, acının ve gözyaşının sel seylap olması karşısında
gözleri hâlâ kuru kalabiliyorsa, merhametten uzaklaşılmış, kalpler alabildiğine
katılaşmışsa, biliniz ki orada insan değil, ilk önce "insanlık
ölmüştür"!
İkinci
dirilişten evvel dirilmek ve -insanlık için- “ideailize” edilmiş insanla
buluşmak lazım gelir. Bunun için fırça kuşanmalı dünyanın en ünlü eserlerini
yapan ressamlar, kaleme bürünmeli şairler ve aramaya koyulmalı tellallar.
Nerede rastlarlarsa bulup getirmeliler, orta yere koyup duyurmalılar dünyalıya “Bakın, bu ideal insan!” diye…
Aslında
ne ressamları yormaya hacet var, ne şairleri, ne de tellalları. İdeal insan,
bütün ihtişamı ve asaletiyle yanı başımızda duruyor. Üstelik on dört asırlık
bir duruş… Adı, Âdem’e öğretilen isimlerden evvel konuldu. Kudret kalem, evvela
O’nun adını yazdı Levh-i Mahfuz’a. O, dünyanın ve ahiret yurdunun mayası oldu.
Sebebi oldu yaratılan ve yaratılacak olan her ne var ise. Daha gelmeden kokusu
düştü evrene. Ve insanlık “Gül” ile tanış oldu. O günden beridir girdiği her
gönülde yer edindi. O, “ideal insan” figürüne en uygun prototiptir; O, İki Cihan
Serveri Hz. Muhammed Mustafa (sav)…
Evet,
O’ndan bahsediyoruz; âlemlere rahmet olarak gönderilen Son Peygamber’den.
Anlatırken hicap duyduğumuz, anlatırken “sünnet-i seniye” diye adlandırılan
adımlarının izine yüz süremeyişimizden nedamet duyduğumuz… Evet, O bize her
alanda “örnek” oldu!
İhtiyacımız
olan insan prototipi
İdeal
insan, nihayetsiz bir inanç ufkuna sahip olmalı. Tavır, davranış ve
söylemleriyle sadece dünyalıya değil, ruhlar âlemine de kahramanlık
sergilemelidir. “Oku!” emrini
layıkıyla, bihakkın yerine getiren, bilgelik tahtının sahibi, hoşgörü ve
diyalog yurdunun uçsuz bucaksız ağası, iç dünyasındaki derinliği, bakış
açısındaki ufka taşıma mahareti olan, Hakk'a giden yollarda sağa sola
takılmadan, yalpalamadan ve tökezlemeden ilerleyebilendir.
İdeal
insan, okuyup öğrendiklerini, tecrübelerini kendi olduğundan daha ziyade, bahsi
geçen “insanlık” için tasadduk edebilecek bilgi cömertliği mertebesine erişmiş,
kaynağından fışkıran dupduru bilginin ilimle, irfanla izdivacını sağlayabilen,
insanı hakikate ulaştırmak için dur durak bilmeden gayret içinde olan,
kendisine ve çevresine faidesi olmayan bilgiyi “derisini yenileyen canlılar”
gibi bir gömlek değiştirme hamlesiyle dağarcığından/hard diskinden silen (silebilen)
babayiğittir.
İdeal
insan, kalbî ve ruhî yaşam standardını yakalama uğruna maddî ve manevî bütün
kirlerden ıraklaşmada azimli, cismanî arzulara karşı teyakkuz halinde olan,
kin, nefret, hırs, haset, bencillik ve şehvet gibi dinin habis gördüğü
davranışlar manzumesinden göstermiş olduğu azim sayesinde hem günahın, hem de
iblisin tuzaklarından kurtulmuş ve elini kolunu bağlayan zincirleri kırmasını
bilen, tevazu ve mahviyet âbidesidir.
İdeal
insan nefsini değil, neslini koruyup kollama peşinde, mülk ve melekût diyarını
bir sinema şeridi gibi izleyenlerine aktarma iştiyakı içinde gözünü sahneden
ayırmayan makiniste benzer. O, çileyi sabır gergefiyle göğüsleyip dilinden
şükrü düşürmeyen, yaşama değil, yaşatma diğerkâmlığı gösteren, dilini cimriliğe
düşmeden ve israf etmeden temkinli konuşup tarrakalar çıkarmayan, inandığı gibi
inandıklarını yaşayan, yaşadıklarıyla da “insanlığa” örnek olan aksiyon eridir.
İdeal
insan, yorulma nedir bilmez, sürekli koşar. Görenler, onu üveyiğe benzetirler. Hakk'a
doğru adım atanlara yürümenin âdâbını öğretir. Yüreği bir yangının çıkış
noktası olsa da etrafa asla belli etmez. Herkes odun taşır ateşe, o ise su peşindedir.
Gelişi ve gidişi, Safâ ile Merve
arasındaki say’i hatırlatır. Gönlünü gülistan eder yananlara. Acılarına merhem
sürer gözlerinden. Gam yoktur, keder yoktur; kadere itiraz ise hiç mi hiç
yoktur. Yoktur, çünkü gönlü yananlara rıhtımdır, sığınmacılara
açılan kucağı ise hararete “serinlik” üfler.
İdeal
insan, iki cihan yörüngelidir. Burayı değil, orayı hedefler. Orayı hedeflerken burayı
ihmal etmez de. Yaşadığı her hadiseyi ayrı bir imtihan fasikülü sayar,
dertlerle yaka paça oldukça göğsündeki imana sarılır. Hedef yolunda herhangi bir
beklentiye girmeden ilerler. Hakk’ın hatırını âli bilir, hakkı ikame etmeyi hedefler
ve O’nun hatırı mevzubahis olduğunda bütün arzu ve isteklerinden vazgeçer.
Sinesi ummanlara döner, canlı ve cansız varlıklara şefkatle muamele eder. Onun
dünyasında düşmanlık yoktur. Köprüler kurmak varken kuyular kazmaz. Bir yarış
seremonisinde cereyan eden göz temaslarına dahi rakip hamlesiyle değil,
alabildiğine müşfik bir eda ile mukabelede bulunur, sürtüşmeden kaçınır. Dini,
ülkesi, ülküsü, bayrağı, velhasıl mukaddesat adına hizmet edenlere muhabbet eder.
Müspet faaliyetlerinden dolayı muhataplarını alkış tufanına tutar.
İdeal
insan, Cenâb-ı Hakk'ın inayetine mazhar olabilmenin yollarını araştırır. Kur’an’da
geçen ayetleri bir değil, birkaç kez hıfzeder ve Allah'ın emirleri
doğrultusunda inayete vesile birlik ve beraberliğe olağanüstü bir özen gösterir.
Koordinatlarını, rotasını belirlerken yol arkadaşlarını, yarenlerini,
hayırhahlarını da kendisi gibi Kur’an yörüngelilerden seçer. Birlikte
dolaşmanın, birlik olmanın bereketinden istifade etmek için rahmet bulutlarının
altında gezinir.
İdeal
insan, Taptuk’un dergâhında pişen derviş, Pir’in önünde diz çöküp pervaneler
gibi raks eden, ederken de Hakk’tan aldığını halka veren semazendir. “Rıza”dan
başkasını görmez gözü; doğruya ramdır, sözü de, özü de doğrudur. O, “ben”
demeden “biz” diyebilen, iyi şeyleri yapanı, güzellikleri ortaya çıkaran için kendisi
yapmış gibi memnun olandır. İnsanlığa hizmet yolunda kim ehil ise ona “Önden buyur!” deme cesareti ve
nezaketini gösterir. Liyakatiyle öne geçenleri gördükçe içine su serpilir ve "insanlardan bir insan olarak"
yoluna kaldığı yerden devam eder.
İdeal
insan, ayıp ve kusur araştırma yerine “gece gibi” olur. Başkalarının kusuru,
onun gözlerine mil çektirir. Nahoş tavırlara mütebessim karşılıklar verir. “Emr-i bi'l-ma'rûf, nehy-i anil münker” ilkesini yerine getirirken
kötülükleri iyilikle savar, incinse de incitmez!
Peygamberane
duruşlar
İdeal
insan, duygu, düşünce ve davranışlarıyla Hakk rızasına kilitlenir, müşriklere
yönelik sarf edilen “Bir elime ayı, diğer
elime güneşi verseniz dahi davamdan vazgeçmem!” duruşunu sergiler.
İdeal
insan paylaşımcı, aklını başkalarının aklıyla zenginleştiren, geliştiren,
değerlendiren, meşverete dayalı hareket eden dâhidir. Namdan, şandan, şöhret
olma tuzaklarından, “yalandan da yılandan, çıyandan kaçar gibi kaçar” kaçar ve unutulmayı tercih eder.
İdeal
insan kötülüğe ve fenalığa, yaşadığı müddetçe hep iyilikle mukabelede bulunur.
Kötülükleri yapanları “kötüler” diye
nitelendirmez, “kötü huylar” olarak değerlendirir ve kendini “Kaplumbağa
Terbiyecisi”nin yerine koyarak her şeye rağmen iyilik abidesi olmaya çalışır.
İdeal
insan korkusuzdur! Yaşadığı hâdise ne olursa olsun, ye’se ve telaşa kapılmaz, "Allah var, gam yok!” der. Onun
dünyasında gücenme yoktur. Yol arkadaşlarına kırılmaz, yanlışlarına şahitlik
ettiğinde onlardan uzaklaşmaz, perdeyi bütün bütün yırtmaz.
Olumlu düşünmek varken, asla olumsuz düşünmez -ümidini yerle yeksan etmez-!
İdeal
insan, toplum düzeninin bozulmasından endişe duyar, maruz kaldığı pozisyonlardan
kurtulmak için alternatif çıkış yolları arayarak sürekli kritik müdahaleler
yapar, farklı stratejiler üretir ve kaostan kurtuluş reçeteleri hazırlar.
İdeal
insan, kulluk vecibelerini yerine getirirken, getirilen mecranın bir ücret yeri
olmadığını bilir ve ona göre hareket eder. Ömrünü Allah (cc) ve Habib’i (sav)
ile kurbiyet içinde tamamlar. Kulluğunu bir disiplin mekanizması içinde yerine
getirir, tersi bir durumu ise Hakk'a karşı yapılan saygısızlık olarak görür ve
iki büklüm olup nedamet kurnalarında günaha bulanmış fikirlerini yıkayarak
ruhen temizlenir.
Sonuç itibariyle ne çok ihtiyacımız var “İdeal İnsan”a…