HİÇ şüphesiz dünyada
en büyük hazine ve yatırımlardan biri gençlik ve eğitimdir. Gençlik, yaşadığı
çağdan ziyade yaşayacağı çağa göre yetiştirilmelidir. Zira olgunluk çağına
erişip vatan, millet ve değerlere göre ürün verme zamanı ergenlik döneminden
sonradır.
Erişkin
birey olma süreci insanlarda diğer canlılara göre daha geç ve daha
meşakkatlidir. Bu durum aslında insanın ne derece donanımlı ve ne derece
kıymetli olmasıyla doğrudan ilgilidir. “Yekpare bir insanın ederi kâinattan
fazladır” dersek yanlış olmaz.
İnsan,
değerleri itibariyle böyle bir kıymetle hâsıl olmuştur. Yoksa madde olarak
evrende yok hükmündedir. Bu nedenle insan, evren içerisinde en antika sanat
eseri olup kıymeti paha biçilmez derecededir.
İnsanı
bu derece mühim kılanlardan biri de hiç şüphesiz akıl sahibi olmasıdır. Teori
ve pratiğin birlikteliği, söz ve eylem tutarlılığı akıl ile yapılabilmektedir.
Her duyu ve organın sınırsız değerleri olduğu gibi aklın kullanım ve yöntemleri
arasına sınır çizilmesi de mümkün değildir.
Ancak
aklın en açık şekilde görülmesi ve kullanıma müsait tarzlarının ortaya
çıkarılması, katma değeri çok yüksek sonuçlara götürdüğü gibi, insanın da
kıymetinin ortaya çıkarılması açısından önemlidir.
Hayatın
damla ile okyanus arasında olması ve edilmeyen duanın kabul olmayacağı
düşünüldüğünde, aklın da doğru bir şekilde seyr-i sulûku önem arz etmektedir. Zira
insanın aydın olması gönlünün aydın olmasına bağlıdır. Gönlün aydın olması da
idrakin aydın olmasına bağlıdır. İdrakin aydın olması ise doğrudan aklın
kullanımına işaret etmektedir.
Akıl
üstü durumlar ile akıl dışı olaylar da yine akılla yapılmaktadır. Özellikle
Türkiye gibi aziz ve kadim değerlere sahip olan ülkelerin maya, doku ve
değerlerine yönelik değerlendirmelerini sadece Grek ve felsefe kültürü ile
yapmaları, onu istenilen sonuca götürmeyecektir.
Türkiye,
coğrafyasında ve tarihî mirasıyla birlikte eşsiz bir devlettir. Ancak buna
rağmen istenilen düzeyde olduğunu ifade etmek çok kolay değildir. Zira Türkiye
gibi aziz ve kadim devletlerin ideal devlet olmaları “kuramsal aklın” hâkim
olmasına bağlıdır.
Geçmiş
devirlerden farklı olarak nefsî arzu ve eğilimlerini kontrol eden bireylerin
inzivaya çekilmesine gerek kalmamış bir çağda yaşıyoruz. Bunlara yön
vereceklerin doğru aklın doğru kullanmaları elzemdir.
Akıl
bir pratik, tatbikat ve uygulamalı yöne sahipken, bir de söz ve eyleme dökülmeyen
yöne sahiptir. Akıl, her iki yönde de ilerleme süreçlerine haizdir. Her iki
yönde de nihaî hedef, insan yararına olanların aşikâr edilmesidir.
Pratik
ve uygulamalı yönü olan aklın insan yararına olan kısmı ilk başta anlamlı
görünürken, söz/eylem ayağı görünmeden zihinlerde canlı olan aklın anlaşılması,
müşahhas örneği gerektirir.
Söz
ve eylem ayağı olmadan zihinde duran aklın, bir edebî metnin yazıya aktarılmaması
şeklinde kalacağını düşünmek işi kolaylaştıracaktır. Yazar zihninde tamamladığı
edebî fikri yazıya aktardığında fikir metin olarak aşikâr olmuş demektir.
Tatbikî
aklın ise adım adım ilerlemesi yapılarak görüleceğinden, genel geçer bir
durumdur. Bu tür akıl, günlük hayatta sıklıkla ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla
aklın en bariz anlamda iki kolu/yolu olduğunu görüp bunların türlerine de
odaklanmak gerekir ki ideal devlette de kuramsal aklın hâkim olmasına yol
açılsın.
İki tür aklın etken, yetenek, edilgen ve kazanılmış yolları her defasında takip edilmelidir. Bunun için gerekli akademik çalışmalar yapıldıkça kuramsal aklın hâkimiyetiyle ideal devlet inşâ edilecektir.