İdare mi etmeli, yoksa yönetmeli mi?

Türkiye “idare edilmeyi” değil, “yönetilmeyi” hak eden bir ülkedir. Büyüklüğü, jeo-stratejik konumu, nüfusu, ekonomik potansiyeli, askerî kabiliyeti, kültürel ve tarihî geçmişi ile beraber birçok alanda iddiası olan, dünyaya söyleyecek sözü olan geniş bir coğrafyanın liderliğini temsil eden bir anlayışla yönetilmeyi hak etmektedir.

İDARE etmek; daha çok mevcut olan, süregelen, rutin işleri sürdürmek anlamında kullanılır. Kamu yönetiminde ise idare, kanun ve kurallara göre düzeni koruyan otorite ya da kurum anlamındadır. Bu anlamda örneğin kamu kurumları ile vatandaş ya da kamu çalışanları arasında iş ve işleyişe dair ihtilafları düzenleyen İdare Mahkemeleri vardır.

Başka bir yönüyle ise idare etmek, halk arasında bir olayı geçiştirmek, var olan durumu değiştirmeden ya da tartışmadan sürdürmek anlamında kullanılır. Yani mecâzî olarak aşırı tepki verilebilecek bir durumda duymazdan gelmek, alttan almak, çatışma ya da kavgaya dönüşmesine engel olmak anlamında da kullanılır.

Yönetmek ise daha çok yön vermek, belirli bir istikamet üzere sorunları çözüm odaklı ele almak ve bir gelecek tasavvuru doğrultusunda gayret etmek olarak tanımlanabilir. Neyi yönetiyorsanız, ona uygun ölçek ve boyutta hayâller kurmalı, strateji ve taktikler üretmeli, uygun yetkinlikte kadrolarla süreçleri yönetmelisiniz.

Demek istediğim şu ki, örneğin ülkemizin bugünü ya da yarınına dair yorum, eleştiri ve tartışmaları yaparken amacınızın ne olduğuna göre açıklamalar getirirsiniz. Dünyanın gidişine, global sorunlara, bölgesel fırsat ve tehditlere, ekonomik krizler, küresel iklim değişikliği ya da salgın gibi hemen hemen herkesi ilgilendiren konulara karşı ilgisiz, kayıtsız ve duyarsız kalacak ve sadece “bugünkü durumu idare etmeye” yönelik mi düşüneceğiz? Yoksa ülkemiz ve milletimiz başta olmak üzere, kendi geleceğimiz ve dünyanın geleceğine dair tüm çevresel ve küresel olayları da gözetecek ve kendi iç meselelerimizi gelecek vizyonumuz ve ideallerimize göre çözerek “süreci yönetmeyi” mi düşüneceğiz?

Maalesef geçmişte Türkiye uzun yıllar sadece “idare edilmiş” ama “yönetilememiş” bir ülke olma durumunda kalmış ve bu durumdan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde çıkabilmiştir. Siyâsî tartışmalardan bağımsız olarak eski Türkiye’de durumu idare eden hükûmetler ve idareciler ise maalesef ülkemizi ne iddia ve ideallerimize, ne de gerçek potansiyelimize uygun olarak yönetme iddiasında bulunmuşlardır.

Esas olarak yönetmek, bir iddia ve ideal ile birlikte var olabilir. Aksi hâlde idare edenlerin kısır gündeminin eline kalırız. Geçmişte özellikle çok partili siyâsî hayata geçildikten sonra rahmetli Menderes, Erbakan ve Özal gibi yönetme iddiasında olan liderlerimiz olmasına rağmen, yönetme seçeneğini uzunca bir süre elde etmeyi başaran tek lider, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan olmuştur.

Açıkçası vurgulamak istediğim şu ki, Türkiye “idare edilmeyi” değil, “yönetilmeyi” hak eden bir ülkedir. Büyüklüğü, jeo-stratejik konumu, nüfusu, ekonomik potansiyeli, askerî kabiliyeti, kültürel ve tarihî geçmişi ile beraber birçok alanda iddiası olan, dünyaya söyleyecek sözü olan geniş bir coğrafyanın liderliğini temsil eden bir anlayışla yönetilmeyi hak etmektedir.

Diğer bir yandan milletimiz ise güçlü bir yönetim anlayışı ve liderlikle yönetilen bir Türkiye isteği ve iradesini her seçimde demokratik olarak sürekli ve kararlı olarak ortaya koymaktadır. Milletimiz idare edilen değil, yönetilen ve dünyaya yön veren bir Türkiye hayâlini her türlü kirli oyun, darbe, terör ve saldırılara canı ve malıyla karşı koyarak her fırsatta ispat etmiştir. Dolayısıyla millete, milletimizin ve ülkemizin güçlü potansiyeline rağmen eskiyi özleyen, içine kapalı, ürkek, edilgen, baskı altında bir idare anlayışını yeniden milletimize dayatmak isteyenler, sadece “idare etme” hevesindeler.

Dünyanın da uzunca bir zamandır sadece durumu idare etmeye çalışan güçler tarafından yönetildiği düşünülünce, yarının dünyasında söz sahibi olacak olan devletler ve milletler, kendilerini yönetebilen, geleceklerine yön verebilenlerden olacaktır.

Sonuç olarak, iyi yönetilen bir Türkiye iddiası ile milletimiz yarının dünyasında fark yaratanlardan olacaktır.