
GEÇEN haftadan bu yazımda Gazze’yi yazacağım belliydi lâkin nereden başlayıp neyi nasıl yazacağımı hâlâ kestiremiyorum. Kelimeler boğazımda yumruk gibi. Ne yutuluyor, ne de çıkarabiliyorum.
Bir haftadır insanlığın nasıl bu kadar barbar olabildiğini, nasıl bu kadar vahşileşebildiğini anlamaya çalışıyor, anlayamıyorum. Bu vahşeti kınayacak, lânetleyecek uygun kelimeler bulmakta zorlanıyorum.
Henüz bir ay önce Mersin’deki Morca mağarasında, bin 200 metre derinlikte mide kanaması geçiren ABD’li dağcıyı kurtarmak için seferber olan ve bu operasyonları dokuz on gün boyunca canlı izleyen “insanlık”, Gazze’de hedef gözetmeksizin yağdırılan kıyamet bombalarıyla can veren çoluk çocuğa karşı nasıl kör, sağır ve dilsiz kalabiliyor, anlayamıyorum.
Tüm dünyada yasaklanan, BM tarafından savaş suçu sayılan fosfor bombalarının yüzlercesi Gazze’ye atılırken, daha el kadar sabiler söndürülmesi mümkün olmayan bu fosfor bombaları ile diri diri yanarken insan hakları konusunda mangalda kül bırakmayan modern (!) dünya nasıl kayıtsız kalabiliyor?
Hepi topu 45 kilometrekare olan el kadar bir coğrafyaya İsrail zaten tüm vahşi silahları ile çullanmışken, ABD’nin en büyük savaş gemisinin -hem de tüm filosu ile birlikte- Gazze’nin sahiline yanaşması, ikinci bir deniz filosunun da yolda olması neden kimseyi şaşırtmıyor?
Askerî sıklet açısından kıyaslayacak olursak, bir serçenin üzerine fil ordusu ile çullanılıyor olması tuhaf değil mi?
Hastaneler, okullar, evler, hatta ambulanslar hedef gözetmeksizin vurulurken, olup biteni video oyunuymuş gibi izleyen insanlık(!), bugünden sonra içinde “insan hakları” geçen bir cümle kurma cüreti gösterebilecek mi?
Neredeyse yirmi yıldır zaten abluka altında olan dünyanın en büyük hapishanesi mesabesindeki Gazze’nin şimdilerde suyu ve elektriği kesik ve içeri gıda ya da ilaç girmesi bile yasak. Ve bu hapishanede hâlen hayatta kalabilmeyi başaran bebekler, çocuklar, kadınlar, yaşlılar var. Bunların da bombardımanlardan kurtulsalar bile açlıktan ya da susuzluktan ölmeleri mi beklenecek?
Böyle bir zulme sessiz kalan, en azından içinden buğz bile etmeyen kim varsa, bu zulmü gerçekleştirenler kadar suçludur.
Batı medeniyetinin (!) bu barbarlığı ve bu barbarlık yarışında yekvücut olmuş hâli bizi artık şaşırtmıyor. Lâkin aynı dine ve millete mensup olduğumuz (ya da öyle olduklarını sandığımız) önemli bir kesimin aldığı pozisyonu hayretler içerisinde izliyorum.
Annesinin feryatlarla son kez bağrına bastığı katledilmiş kundaktaki bir bebek için “Bir terörist eksildi” diyebilmek, bırakınız bir Türk’ün, herhangi bir insanın vicdanına nasıl sığabilir?
Filistin meselesini “Onlar da topraklarını Yahudilere satmasalardı” parantezine sıkıştıranların hâlini sadece cehalet ile açıklayabilmek mümkün değildir. Daha derinlerde İslâm düşmanlığına kadar uzanan bir ruh hâlidir bu.
“Araplar bizi arkadan vurdu” zırvasına sarılarak “Oh oluyor” kıvamında İsrail’in bu vahşi saldırısını normalleştirenler, tarih bilgisi kadar insanlık şuurundan da nasibini almamış birer zavallıdırlar gözümde.
“Filistin Cephesi?” yahut “7’nci Ordu?” diyecek olsam boş boş bakacak olan tarih uzmanları (!) ağız birliği etmişçesine İngilizlerin ezberlettiği terennümü tekrar edip duruyorlar. İsrail’in ekmeğine yağ sürmek görevi onlara verilmiş zira.
Öyle ki, bu zevatı bıraksak İsrail’in yanında bir avuç Filistinliye karşı savaşacaklar neredeyse.
El kadar Gazze’de taş üstünde taş bırakmamak için ne İsrail’in, ne İngiliz’in, ne de ABD’nin böyle bir desteğe ihtiyacı yok haddizatında. Yüzyıllar boyunca dünyaya nizam vermiş, hakkı ve adaleti hâkim kılmak için mücadele etmiş bir medeniyetin evladı Müslüman Türk insanının kafasını bu şekilde formatlamışlarsa, bu onlar için ziyadesiyle büyük bir başarıdır zaten.
Bir avuç Gazzeliye cehennemi yaşatmak için medenî (!) Batı, topuyla tüfeğiyle, filolarıyla, tüm askerî güçleriyle birleşmişken, biz Müslümanların bu kadar dağınıklığı, iç çekişmeleri, birbirlerine karşı husumetleri onlar için Şam’da kayısı.
Şam gitti, Bağdat gitti, Kudüs gitti. Sıra Ankara’ya, İstanbul’a gelmeyecek mi sanıyoruz acaba? İran ile savaşırsak İran’ın, Esat ile savaşırsak Esat’ın yanında olacağını açık açık söyleyen kafanın bir gün İsrail ile savaşırsak bizim yanımızda olacağını düşünmemiz için haklı bir nedenimiz var mı?
Yirmi yıldır Erdoğan’ı BOP’un eş başkanı olmakla itham eden aynı zihniyet, şu hâliyle BOP’un borazanlığını bizzat kendisinin yaptığını ne zaman anlayacak acaba? Gazze açıklarında demirleyen ABD filosunun Marmara’ya girdiğini görünce mi?
Anadolu Efes ile Real Madrid basketbol maçından önce -hem de İstanbul’da- İsrail’e destek için bir dakikalık saygı duruşu yapabiliyorsak, BOP, büyük oranda başarılmış demektir.
Gazze’de yaşanan bu vahşete, bu katliama karşı pozisyon almak sizi “Arap sevici” yapmaz, insan yapar. İnsan olup olmamak da bir tercih meselesi sonuçta.
Yazımı Twitter hesabımda sabitlenmiş tivitimle bitirmek isterim: “Kudüs anadır; her dem Selahaddinlere gebe…”
Kalınız sağlıcakla efendim.