İçim yanıyor Osman Hocam, seni nasıl anlatsam?

Yıllarca “Kümbet” dergisini başarıyla çıkardı. Memleketin her köşesindeki dergilerle, yazar ve şairlerle irtibat kurdu. Şiir programları düzenledi. Bitmek bilmeyen bir enerjisi vardı. Her yere yetişmek, her şeyi yapmak arzusu onu yoruyordu. Defalarca uyardım kendisini. “Çok iş yapıyorsun, kendini çok yoruyorsun. Bu kadar fedakâr olmana gerek yok. Uğraştığın işlerin yarısını bırak” derdim. Tebessüm eder, “Haklısın” der, fakat yine her yere giderdi.

BİLİRSİNİZ, çok özel zamanlar vardır; o anlarda ne yapacağınızı, ne diyeceğinizi şaşırırsınız; eliniz, ayağınız birbirine dolanır. Konuşamaz, ağlayamaz, sonucu değiştiremezsiniz; başınıza bir ağrı çöker, yutkunur durursunuz…

Can arkadaşım, değerli dostum, şair-yazar Osman Baş’ın vefat haberini duyduğum zaman, başta ifade ettiğim hâller başıma geldi. İçim yandı, gözlerim doldu, tıkandım kaldım!

Birkaç günden beri Covid-19’dan dolayı Tokat’taki hastanenin yoğun bakım ünitesinde uyutulduğunu öğrenmiştik. Duâ ediyorduk bu menhus hastalığı yenip tekrar aramıza dönmesi için. Maalesef isteğimiz olmadı, vücûdu daha fazla mücadele edemedi bu illetle. Ömrü bu kadarmış demek ki…

Telefon kayıtlarıma baktım, en son 30 Kasım’da konuşmuşuz; hem de birkaç defa. Çoğunlukla o arardı. Bir şiir yazdığını söyledi ve okudu. Yazdığı şiirleri önce bana okurdu; “Senin onayın olmadan yayımlamam” derdi. Şiirin bazı dizeleri güzel olmamıştı. “Beğenmediğin yerleri düzelt, her türlü yetkiyi veriyorum” dedi. Ben de 5-6 dizeyi değiştirdim. Telefonda okudum, çok beğendi, memnun oldu ve hemen sosyal medyada paylaştı. Şiirin altında katkımdan dolayı bana teşekkür etmişti, duygulanmadığımı söylesem yalan olur.

 

Osman Baş, yazmayı çok severdi; şiir, hikâye, deneme, anı, gezi yazısı türlerinde yayımlanmış kitapları vardı. Yaklaşık bir yıldan beri de Kültür Ajanda dergisinde yazıyordu. Edebiyat onun için bir aşktı. Edebiyatla ilgisi olan her şeyi ve herkesi severdi. Beni çok sevmesinin nedeni, belki de edebiyat öğretmeni olduğum içindir.

Gelelim Osman Baş’la nasıl tanıştığıma... Yıllar önce Tokat Millî Eğitim Müdürlüğü’nün daveti üzerine Ankara’dan 5-6 şair ve yazar Tokat ve ilçelerinde program yapmak üzere bu şehre gittik. Bizi otobüs terminalinde, “Osman Baş” adındaki ilköğretim müfettişi karşıladı. Öğretmenevinde yerimizi ayırtmıştı. Bize şehri gezdirdi ve bütün programlarda yanımızda oldu. Daha ilk görüşmede samîmi olmuştuk. Bizi evine götürdü ve yemek ikram etti. Sohbet sırasında yanımdaki sandalyeye oturarak, “Hocam, size bir şey danışacağım. Bir edebiyat dergisi yayımlamak istiyoruz. Arkadaşlar benim yayın yönetmeni olmamı istiyor. Ben de kararsız kaldım, yapabilir miyim, bilmiyorum. Ne dersiniz, bu görevi kabul edeyim mi?” dedi. Ben de “Kabul et, başkalarının senden ne fazlası var? Gayet de güzel yaparsın” dedim ve “Hayırlı olsun” dileğinde bulundum.  Daha sonra Kümbet dergisi yayımlanmış ve Osman Baş, yayın yönetmeni olmuş, beni de yayın kuruluna almıştı.

Yıllarca Kümbet dergisini başarıyla çıkardı. Memleketin her köşesindeki dergilerle, yazar ve şairlerle irtibat kurdu. Şiir programları düzenledi. Bitmek bilmeyen bir enerjisi vardı. Her yere yetişmek, her şeyi yapmak arzusu onu yoruyordu. Defalarca uyardım kendisini. “Çok iş yapıyorsun, kendini çok yoruyorsun. Bu kadar fedakâr olmana gerek yok. Uğraştığın işlerin yarısını bırak” derdim. Tebessüm eder, “Haklısın” der, fakat yine her yere giderdi.

 

Sosyal çevresi çok geniş bir yazardı Osman Baş. Gittiği her yerde insanlarla tanışır, konuşur, dostlar edinir, kendisini sevdirirdi. Cömertti, ikram etmeyi severdi. Güzel insandı, adam gibi adamdı.  

Ajanda Grup Başkanımız Yavuz Selim Bey, acı haberi duyunca telefon ederek başsağlığı diledi ve benden Osman Baş hakkında bir yazı yazmamı talep etti. İlk günün üzüntüsü ve moralsizliği içinde ancak böyle bir yazı yazabildim. Daha geniş bir değerlendirmeyi önümüzdeki sayılarda yaparım inşallah.

Ey sevgili Osman Hocam, can dostum! Güzel projelerimiz vardı. Birlikte çok ilginç çalışmalar yapacaktık fakat mümkün olmadı. Allah rahmetiyle muamele etsin. Mekânın cennet olsun inşallah!

Çok ilginçtir; vefatından 20 gün önce yazdığı son şiir, ölüm üzerineydi. “Ölüm Vuslattır” başlıklı şiirde kendisine seslenerek, “Yalnız adam, sıra sana geliyor” demişti. Osman Baş’ın son şiirini okuduktan sonra ruhuna bir Fâtiha okuyunuz lütfen!

 

Ölüm Vuslattır

Ömrümün ölümlü günlerindeyim

Önümde çınarlar tek tek gidiyor

Önce annem, dedem, bir iki dayım

Nene anam, babam, veda ediyor

Günün rüzgârında candır yıkanan,

Yaprak yaprak düşer gönlü dağlanan

Dün canlıydı arkasından ağlanan

Zamanı gelenler çekip gidiyor

Dünya böyle işte, koştur da koştur

Ölüm başa gelince her şey boştur

İmanlı insana kabir pek hoştur

Yalnız adam, sıra sana geliyor

Tarih düşeceğim ölüm gününe

Dönme şansımız yok günün dününe

Bakmaz artık arkasına önüne

Ebedî hayata “vuslat” deniyor…

Osman Baş, Aralık 2020