GÖZ, beden kafesindeki ruha çevreyi
seyrettirir. Bilim de çevredeki olayların mahiyetine inme noktasında akla nefes
aldırır. Kalbi ise Yaradan’ın kulda baktığı yer olarak tasavvur etmek yanlış
olmaz. Fizik evreni göz ve akıl ile derk eden insan, metafizik âlemi kalp
penceresinden seyreder.
Bilim, ilim,
irfan ve hikmet yolculuğunda bilim, mihenk taşı olarak önemli bir noktaya
sahiptir. Hikmet arayışlarında basamaklar atlanmazsa insanın ayakları da yere
sağlam basar. Fen bilimlerinin sosyal ve teknolojik yönlerinden sadece
teknolojik kısmı öne çıkmıştır. Günümüzde bilim, sadece teknoloji ve sanayi
için kullanışlı bir aparat olarak görülmektedir. Bu durum yanlış değil ancak
eksik olup, bilim aynı zamanda insan için sınırsız gelişmenin de kaynaklarından
birisidir.
Bilim, ortaya bir
veri sunarken ölçme, kıyas ve fark gibi maddî delilleri ortaya koyar. Bunlar en
azından hukuk dilinde adalet için önemli bir yere sahiptir. Hukuk dilinin bu
yönü aslında insanın işlemediği, hayâlinden geçirdiği ve kötü/olumsuz fikir ve
düşüncelerden sorumlu olamayacağını da gösterir.
Demek ki insan,
fiile dökmediği, toplumu etkilemeyen olumsuz fikir ve düşünceleri kendi âleminde
yaşayabilir. Mühim olan, bunlardan
sıyrılmanın yolculuğuna ve arınmanın usul ve esaslarına pranga vurulmamasıdır. İnsanın
bu yolculuğu doğru işlenir ve bir metot ortaya konursa, toplum çok kıymetli
bireyler kazanır.
Günümüzde sadece
psikoloji ve sosyoloji gibi, olaylar olduktan sonrasında yorumlayan bilimlerin
eksikliği giderilmiş ve Batı’dan ayrışmış olur. Her toplumun kendine ait bir dokusu ve mayası vardır. Bizim gibi
toplumları ayakta tutan, bu maya ve dokuyu besleyen bilimin bu yönüdür. Bilimin
bu yönü metafizik ve gayb olmaktan çıkıp toplumu dokuduğunda ortaya eşsiz bir
medeniyet çıkar.
Metafizik/gayb
sürekli olarak olmayan, hayâlî ve zihinde olan bir şey olarak görmek ve anlamak
yanlıştır. Şimdinin bilinmeyen, anlaşılmayan ve gerçekleşmemiş olanları
metafizik/gayb olarak görmek daha doğrudur. Gerçekleştiğinde fizik ve mevcut
evrene damlamış olur.
Bu nedenle kalbi
ve ruhu ihmâl eden Batı insanı hiçleştirmiş, tamamen güç ve madde odaklı hâle
getirmiştir. Son asırda dünya tamamen bu
güç ve kuvvet odaklı Batı’nın rüzgârında savrulmaktadır. Bizim gibi
ülkelerde de bu yolda gidildiğinden çıkmaz sokağa girildi. Şimdilerde, tamamen iyi niyetli, doğru insanların çıktıkları yolda
hayâl ve düş kırıklıkları yaşanmaktadır. Millet para, mâkâm, arsa, kasa ve
şöhret ötesine geçemeyenleri ciddî bir sınava tâbi tuttu.
Formel hâle
sokulmadan yok edilmek istenen ilim, irfan ve geleneksel yapılar insanın
mayasına ve dokusuna dokunamıyor. Değerleri
elinden alınan insan, sadece Batı’nın dünyaya dayattığı hiçleştirilmiş plâstik
insan modelinin içerisinde hayatta kalma mücadelesi veriyor.
Son günlerde
olan olaylar, “taht kavgaları” ve bunların bir yansımasıdır. Her toplumun bir
karakteri, yapısı ve özelliği vardır. Yahudiler bilim ve ticarette önde
giderler. Çünkü aksi durumda hayatta kalamazlar. Bu durum aynı zamanda da
Yahudilerin zayıf bir yönüdür. Teknolojik olarak üstün olan bir toplum
Yahudileri kısa sürede ezip geçer. Zira Joe Biden’in “Netanyahu bana sözünü hep
tuttu” ifadesi tam da bunun göstergesidir.
Ermeniler,
sanatçı yönleriyle öne çıkarlar. Ustalıkları ve esere anlam katmakta
mahirdirler. Türkler ise devlet idaresi, savaş ve yönetimde yüksek potansiyele
sahip ender milletlerden birisidir. Türk
ekmeksiz, aşsız ve susuz yaşar; ancak devletsiz yaşamaz. Bunu en iyi
bilenler ise şeytanî “siyâsette” dünyaya kan kusturan, Firavun’un torunları
olan Kraliçe’nin sülâlesidir. Bunun için İngilizlerin son 3 aydır Türkiye
üzerine çevirdikleri plânlar görülemedi bile.
Son günlerde
olan olaylar yine içeriden kaynamaya başladı. Olaylara nerden veya hangi taraftan bakıldığından ziyade doğru “teşhis”
noktasından bakılmadığı kesindir. Son günlerde tarafların her ikisinde de
ortak yönün sorunun aynı olması manidardır. Ülkeyi, toplumu ve de iktidar ve
muhalefeti şiddetle kasıp kavuran ortak sorun, “taht kavgasıdır”. Dikkatle
bakıldığında, bu durumun, bu milletin kalıcı bir çözüme kavuşturulamamış
karakteristik bir sorunu olduğu da ortaya çıkmaktadır.
Türkler
savaşarak yıkılacak bir millet değildir. İçeriden yıkılmıştır. Her devirde içeride
“taht kavgası” ile uğraşırken köstebekler de harekete geçmişlerdir. Köstebekler
“taht kavgasının” taraflarından birinin yanında yer alarak içeriden çökertme
yolunu tercih ediyorlar. Yani bu milletin devlet yönetimi, savaşçı ve idare
yönü düşmanların iştahını kabartmış ve hep aynı sonuç alınmıştır. “Karşı taraf
bertaraf olsun da ne olursa olsun” düşüncesi hâkim olmuştur.
Sultan İkinci
Abdülhamid Han, Rus nüfuzunu etkisiz kılmak için Batılı devletler nezdinde
kamuoyu oluşturmayı başarmıştır. Ancak bu süreçte Girit Ayaklanması, Karadağ
Ayaklanması, Sırbistan Olayları, Cidde Olayları, Suriye Ayaklanması, Eflâk ve
Boğdan Olaylarının sürdürülebilir hâle gelmesi, Sultan’ı devirmek isteyenlerin
“taht kavgaları” gibi bu zayıf göbeğe tutunduklarını düşünmeye yeter.
Bu nedenle
tarafların ceremesini ülke olarak hep birlikte çekiyoruz. Oysa yola çıkılırken,
bilgi ve düşüncenin asıl kaynağı kalp ve bu aziz milletin gönlünü kazanmaktı.
Bu aziz milletin, bilimi aklın gözü olarak kullanmaktan maksat olan akletmek,
kalbe nispet edilmişti. Peki, çevreye bakıldığında bina, mâkâm, para, arsa ve
şöhret biriktirmekten başka bir şey gören var mı?
Bu aziz millet
irfan sahibidir. İrfan, kısaca “eyleme dökülmüş malûmat bütünü” demektir. Yolculukta
sendeleme olursa millet uyarır, uyarılara kulak tıkanırsa gerekeni yapar. Bu
milletin uyarıyı yaptığına herkes şahittir.
İnsan kalbi
değişken olup her merhalede huzur ve sükûnu arar. Devlet dara düştüğünde canını
siper eder. 15 Temmuz bunun en canlı örneğidir. Bu toplumun, Batı’dan farklı
olarak Yaradan’ına ulaşma kızıl elmasını gördüğü bir marifeti vardır. Bu marifetin
bilgi kaynağı olan kalbi/gönlü kırılır ise geri döndürmek mümkün değildir.
Aziz milletimiz “taht kavgalarından” sıyrılmış, marifet yolculuğunda günah, kir, pas ve bilgisizlik örtüsünün mücahede ve riyazet ile temizlendiği bir ortam beklemektedir. Manevî âlemi ve oradaki irfan, ilham, bâtın, hakikat ve ledün ilmi ile iştigal etmek istiyor. Aksi durumda sahneyi yıkacaktır.