İçeride ne yapılıyor, millet ne istiyor?

Bu aziz millet irfan sahibidir. İrfan, kısaca “eyleme dökülmüş malûmat bütünü” demektir. Yolculukta sendeleme olursa millet uyarır, uyarılara kulak tıkanırsa gerekeni yapar. Bu milletin uyarıyı yaptığına herkes şahittir.

GÖZ, beden kafesindeki ruha çevreyi seyrettirir. Bilim de çevredeki olayların mahiyetine inme noktasında akla nefes aldırır. Kalbi ise Yaradan’ın kulda baktığı yer olarak tasavvur etmek yanlış olmaz. Fizik evreni göz ve akıl ile derk eden insan, metafizik âlemi kalp penceresinden seyreder.

Bilim, ilim, irfan ve hikmet yolculuğunda bilim, mihenk taşı olarak önemli bir noktaya sahiptir. Hikmet arayışlarında basamaklar atlanmazsa insanın ayakları da yere sağlam basar. Fen bilimlerinin sosyal ve teknolojik yönlerinden sadece teknolojik kısmı öne çıkmıştır. Günümüzde bilim, sadece teknoloji ve sanayi için kullanışlı bir aparat olarak görülmektedir. Bu durum yanlış değil ancak eksik olup, bilim aynı zamanda insan için sınırsız gelişmenin de kaynaklarından birisidir.

Bilim, ortaya bir veri sunarken ölçme, kıyas ve fark gibi maddî delilleri ortaya koyar. Bunlar en azından hukuk dilinde adalet için önemli bir yere sahiptir. Hukuk dilinin bu yönü aslında insanın işlemediği, hayâlinden geçirdiği ve kötü/olumsuz fikir ve düşüncelerden sorumlu olamayacağını da gösterir.

Demek ki insan, fiile dökmediği, toplumu etkilemeyen olumsuz fikir ve düşünceleri kendi âleminde yaşayabilir. Mühim olan, bunlardan sıyrılmanın yolculuğuna ve arınmanın usul ve esaslarına pranga vurulmamasıdır. İnsanın bu yolculuğu doğru işlenir ve bir metot ortaya konursa, toplum çok kıymetli bireyler kazanır.

Günümüzde sadece psikoloji ve sosyoloji gibi, olaylar olduktan sonrasında yorumlayan bilimlerin eksikliği giderilmiş ve Batı’dan ayrışmış olur. Her toplumun kendine ait bir dokusu ve mayası vardır. Bizim gibi toplumları ayakta tutan, bu maya ve dokuyu besleyen bilimin bu yönüdür. Bilimin bu yönü metafizik ve gayb olmaktan çıkıp toplumu dokuduğunda ortaya eşsiz bir medeniyet çıkar.

Metafizik/gayb sürekli olarak olmayan, hayâlî ve zihinde olan bir şey olarak görmek ve anlamak yanlıştır. Şimdinin bilinmeyen, anlaşılmayan ve gerçekleşmemiş olanları metafizik/gayb olarak görmek daha doğrudur. Gerçekleştiğinde fizik ve mevcut evrene damlamış olur.

Bu nedenle kalbi ve ruhu ihmâl eden Batı insanı hiçleştirmiş, tamamen güç ve madde odaklı hâle getirmiştir. Son asırda dünya tamamen bu güç ve kuvvet odaklı Batı’nın rüzgârında savrulmaktadır. Bizim gibi ülkelerde de bu yolda gidildiğinden çıkmaz sokağa girildi. Şimdilerde, tamamen iyi niyetli, doğru insanların çıktıkları yolda hayâl ve düş kırıklıkları yaşanmaktadır. Millet para, mâkâm, arsa, kasa ve şöhret ötesine geçemeyenleri ciddî bir sınava tâbi tuttu.

Formel hâle sokulmadan yok edilmek istenen ilim, irfan ve geleneksel yapılar insanın mayasına ve dokusuna dokunamıyor. Değerleri elinden alınan insan, sadece Batı’nın dünyaya dayattığı hiçleştirilmiş plâstik insan modelinin içerisinde hayatta kalma mücadelesi veriyor.

Son günlerde olan olaylar, “taht kavgaları” ve bunların bir yansımasıdır. Her toplumun bir karakteri, yapısı ve özelliği vardır. Yahudiler bilim ve ticarette önde giderler. Çünkü aksi durumda hayatta kalamazlar. Bu durum aynı zamanda da Yahudilerin zayıf bir yönüdür. Teknolojik olarak üstün olan bir toplum Yahudileri kısa sürede ezip geçer. Zira Joe Biden’in “Netanyahu bana sözünü hep tuttu” ifadesi tam da bunun göstergesidir.

Ermeniler, sanatçı yönleriyle öne çıkarlar. Ustalıkları ve esere anlam katmakta mahirdirler. Türkler ise devlet idaresi, savaş ve yönetimde yüksek potansiyele sahip ender milletlerden birisidir. Türk ekmeksiz, aşsız ve susuz yaşar; ancak devletsiz yaşamaz. Bunu en iyi bilenler ise şeytanî “siyâsette” dünyaya kan kusturan, Firavun’un torunları olan Kraliçe’nin sülâlesidir. Bunun için İngilizlerin son 3 aydır Türkiye üzerine çevirdikleri plânlar görülemedi bile.

Son günlerde olan olaylar yine içeriden kaynamaya başladı. Olaylara nerden veya hangi taraftan bakıldığından ziyade doğru “teşhis” noktasından bakılmadığı kesindir. Son günlerde tarafların her ikisinde de ortak yönün sorunun aynı olması manidardır. Ülkeyi, toplumu ve de iktidar ve muhalefeti şiddetle kasıp kavuran ortak sorun, “taht kavgasıdır”. Dikkatle bakıldığında, bu durumun, bu milletin kalıcı bir çözüme kavuşturulamamış karakteristik bir sorunu olduğu da ortaya çıkmaktadır.

Türkler savaşarak yıkılacak bir millet değildir. İçeriden yıkılmıştır. Her devirde içeride “taht kavgası” ile uğraşırken köstebekler de harekete geçmişlerdir. Köstebekler “taht kavgasının” taraflarından birinin yanında yer alarak içeriden çökertme yolunu tercih ediyorlar. Yani bu milletin devlet yönetimi, savaşçı ve idare yönü düşmanların iştahını kabartmış ve hep aynı sonuç alınmıştır. “Karşı taraf bertaraf olsun da ne olursa olsun” düşüncesi hâkim olmuştur.

Sultan İkinci Abdülhamid Han, Rus nüfuzunu etkisiz kılmak için Batılı devletler nezdinde kamuoyu oluşturmayı başarmıştır. Ancak bu süreçte Girit Ayaklanması, Karadağ Ayaklanması, Sırbistan Olayları, Cidde Olayları, Suriye Ayaklanması, Eflâk ve Boğdan Olaylarının sürdürülebilir hâle gelmesi, Sultan’ı devirmek isteyenlerin “taht kavgaları” gibi bu zayıf göbeğe tutunduklarını düşünmeye yeter.

Bu nedenle tarafların ceremesini ülke olarak hep birlikte çekiyoruz. Oysa yola çıkılırken, bilgi ve düşüncenin asıl kaynağı kalp ve bu aziz milletin gönlünü kazanmaktı. Bu aziz milletin, bilimi aklın gözü olarak kullanmaktan maksat olan akletmek, kalbe nispet edilmişti. Peki, çevreye bakıldığında bina, mâkâm, para, arsa ve şöhret biriktirmekten başka bir şey gören var mı?

Bu aziz millet irfan sahibidir. İrfan, kısaca “eyleme dökülmüş malûmat bütünü” demektir. Yolculukta sendeleme olursa millet uyarır, uyarılara kulak tıkanırsa gerekeni yapar. Bu milletin uyarıyı yaptığına herkes şahittir.

İnsan kalbi değişken olup her merhalede huzur ve sükûnu arar. Devlet dara düştüğünde canını siper eder. 15 Temmuz bunun en canlı örneğidir. Bu toplumun, Batı’dan farklı olarak Yaradan’ına ulaşma kızıl elmasını gördüğü bir marifeti vardır. Bu marifetin bilgi kaynağı olan kalbi/gönlü kırılır ise geri döndürmek mümkün değildir.

Aziz milletimiz “taht kavgalarından” sıyrılmış, marifet yolculuğunda günah, kir, pas ve bilgisizlik örtüsünün mücahede ve riyazet ile temizlendiği bir ortam beklemektedir. Manevî âlemi ve oradaki irfan, ilham, bâtın, hakikat ve ledün ilmi ile iştigal etmek istiyor. Aksi durumda sahneyi yıkacaktır.