ANADOLU’NUN güzel bir ilinin
şirin bir ilçesinde beş vakit namazlı Alevî bir anne ile cemaatlerden uzak
yaşayan Sünnî bir babanın ilk çocuğu olan Ömer, küçük yaşlardan itibaren
pilotluğa sevdalanmıştı.
2001
yılıydı… Ömer’in, üniversite imtihanına hazırlanması için yaşadıkları küçük
ilçenin iki dershanesinden birini tercih etmesi gerekiyordu. Bunlardan biri
FETÖ’ye aitti ve Ömer de dar gelirli bir aile oldukları için o dershaneye
gitmeyi istiyordu. Ancak babası razı olmadı ve oğlunu çalıştığı şirkette avukatlık
yapan bir tanıdığının maddî desteğiyle diğer dershaneye yazdırdı.
Ve
yıl, 2004… Ömer, çalıştı, çabaladı ve üniversite imtihanında çok iyi bir puan
yakaladı. Babası ve annesi, oğullarının doktor olmasını istiyorlardı ama
Ömer’in gözü de, gönlü de çocukluk hayâli pilotluktaydı. Ömer, ortaokuldayken
de askerî okullar imtihanına girmiş ancak 30’uncu yedekte olmasına ve 100’üncü
yedeğin bile okula kabul edilmesine rağmen sükût-u hayâle uğramıştı. Örgüt,
kendi dershanesindeki öğrencileri desteklemiş, Ömer gibileri de çeşitli
hilelerle ekarte etmişti.
Ancak, şimdi hayâline tutunabiliyordu… Tek tercih yaptı ve FETÖ ile hiçbir bağlantısı olmadan, onlardan hiçbir soru-cevap almadan Hava Harp Okulu’nu kazandı. Dershane masraflarını karşılayan baba dostu avukat, Hava Harp Okulu’ndaki öğrenciliği sürecinde de Ömer’e yardım etmeye devam etmişti.
“Erdoğan bizden
değil, partisi de bizim değil! Bunların hepsi münafık!”
Ömer,
saatler süren sohbetimizde yaşadığı acı süreci en ince ayrıntısına kadar
anlatıyor:
“Bir aylık intibak
eğitiminden sonra memlekette iken örgütün dershanesinden, biri tarih hocası
olmak üzere üç kişi benimle tanışmak istediler. Bir çay ocağında buluştuk.
Dershanemin camına asılan listeden Hava Harp Okulu’nu kazandığımı
öğrendiklerini söylediler, tebrik ettiler. ‘Zar zor kazandın ama oradaki süreç
çok daha zordur. Namaz kılamazsın, oruç tutamazsın. 28 Şubat’ta Müslümanlara çok
büyük zulüm yaptılar. Dikkat et, namazını gizli kıl, oruç tutma. Yoksa seni
atarlar…’ diyerek nasihatte bulundular. O zamanlar çok iyi rollerdeydiler ve geniş
bir kesime aşırı bir güven veriyorlardı. Ama bu ilk buluşmamızda bana herhangi
bir davette bulunmadılar.”
Öğrenciliğinin
ikinci döneminin başında tekrar aradılar Ömer’i. Hayatında ilk defa
memleketinden ve ailesinden uzak kalan Ömer’e, ileride sahteliği anlaşılacak
sıcak bir yakınlık gösteriyorlardı. Bu sefer bir kafede buluştular. Bu
buluşmalar, belirli aralıklarla dört beş defa tekrarlandı. Her seferinde bir
ihtiyacının olup olmadığını soruyorlar, tembihlerde bulunuyorlar ve sürekli
korku aşılama yolları olan, “Cuma
namazlarına toplu bir şekilde çağırıp sizleri tek tek tespit etmek
isteyebilirler, sakın gitme…” gibi cümleler kuruyorlardı.
Bu
arada içeride farklı durumlara şahit olmaya başlamıştı Ömer. Büyük bir korku
ortamı oluşturulmuştu içeride. 18 yaşındaydı ve okuldan atılma ihtimâli
panikletiyordu kendisini. Geceleri kâbus görüyordu. 65 bin liralık senet
imzalamıştı ve atıldığı takdirde bu parayı ödeyecekleri maddî durumları yoktu. Çok
korkuyordu…
Hem
zaten söylediklerinde de haklılardı. Zira, bu hain örgütün oyunlarını tam
manasıyla sorgulayıp karşı çıkabilecek yaşta ve olgunlukta değildi.
Kafası
yatıyordu ve söylenenleri henüz sorgulayamıyordu.
İkinci
sınıfın ortasından itibaren “aile” evlerine davet edilmeye başlandı. Derken,
yılın sonlarına doğru yavaş yavaş Fethullah Gülen’den bahisler açıldı. Dinî
kıssalar, anne-baba hakları anlatılıyordu.
Üçüncü
sınıfta seyrek görüşmeler devam eti. Gittikleri evler, yine “aile” evleriydi ve
okul bitinceye kadar hep “aile” evlerinde bir araya gelindi. Artık bir sayfa
Kur’ân, bir sayfa Risâle, bir sayfa da Fethullah Gülen’in kitaplarından okunuyordu.
Namaz kılıyor, çay içiyorlardı. Bu arada, imayla namaz kılmayı da -ki hiç
denemedi- öğretmişlerdi. Evlere gitmeler sıklaşmıştı…
Bayramlarda
memleketine gittiğinde bayram namazlarını bile kılmaması gerektiği üzerinde
duruluyor, eski okul arkadaşlarıyla görüşmesinin bile tehlikeli olduğu söyleniyordu.
“Sizi deşifre etmek için tuzaklar
kurabilirler” deniliyordu. 65 bin liralık tazminat vardı, korkuyordu…
Dördüncü
sınıfın ortalarında sohbetler daha da koyulaşmaya başlamıştı. “Burada vatanı, milleti sevenleri
istemiyorlar. Sabateistler çok. Ülkemizi ele geçirmeye çalışıyorlar.
İbadetlerinizi açık etmeyerek kendinizi saklamanız gerek” diyorlardı.
Yıl,
2008’di… O güne kadar sorgulamasını gerektiren bir husus pek yaşanmamıştı ama
dayanamayarak, “Şu anda güvenli bir ortam,
güven veren bir iktidar varken, bizim niye gizli ibadet yapmamızı
istiyorsunuz?” şeklinde yönelttiği bir soruya aldığı cevapla ilk
şaşkınlığını yaşamıştı: “Erdoğan bizden
değil, partisi de bizim değil! Bunların hepsi münafık!”
Ömer, “tam problemli”
olarak mimlenmişti artık
Mezuniyet
tarihi yaklaşıyordu… Güya masraf olmasın diye ev kiralanacak ve Ömer, sonradan
tanıştırdıkları üç devre arkadaşıyla beraber aynı evi paylaşacaktı. Bu
metot, “adama göre şırınga verme” metoduydu. Biri, kendisi gibiydi. Diğer ikisi
ise tam örgüt mensubuydu.
İzmir
Bornova’da artık bir evleri vardı. Bir buçuk yıl boyunca hafta sonları ve
izinli oldukları günlerde bu evde kaldılar. Bağlı oldukları matematik öğretmeni
olan “abi”leri ayda bir ziyaretlerine geliyor, Risâle ve Fetullah’ın
kitaplarından okuyup sohbet ediyorlardı. Kriterlere uymak, mecburiyetti.
Çiğli’de bile iki kişilik odada, seçtikleri bir örgüt elemanıyla beraber kalıyordu.
Ömer, sorgulamaya başladığı günden itibaren, arayı açmaya başlamıştı. Eve de çok seyrek gidiyordu. Bu arada örgütten olan uçuşu zayıf pilot adaylarını yukarıya doğru itiyorlar, üzerini çizdiklerini ise başarılı olmalarına rağmen eliyorlardı. Ömer’in örgüte karşı rahatsızlığı daha da artmıştı. Başarılı olan bir arkadaşına sahip çıkması ve maaşından istedikleri “himmeti” vermeyi de reddetmesi, aradaki soğukluğu iyice gün yüzüne çıkarmıştı. Ömer dersleri de aksatıyordu, arada bir katıldığı sohbetlerde ise ters sorular soruyordu: “Fethullah Gülen, neden Türkiye’ye gelmiyordu!?”
Çiğli’den sonra 7 ay sürecek Konya görevi başlamıştı. Bornova’da beraberce evi paylaştıkları bir arkadaşları hâriç, üç kişi yine bir evde kalıyorlardı. Ancak Ömer’in evde kalışı tamamen seyrekleşmişti. Bu durum, “abi”lerde ümitsizlik doğuruyordu. Yedi ayın sonuna doğru Konya örgütü, Ömer’i “tam problemli”, kendi ifadesiyle “örgütün kanserli hücresi” olarak mimlemişti artık…
FETÖ,
en zayıf zamanında bile büyük bir oyunla hepimizi ekarte etti
………. 2017’de,
…….. sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ihraç edilen Ömer, ihraç edilmeden
önce Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda pilot olarak görev yapıyordu.
FETÖ’nün hain darbe girişimine kadar ………..
Komutanlığı’nda, darbeye katılmayan ve FETÖ’den kopmuş veya kopmaya
çalışanların atandığı …’nci Filo’da görevliydi. 15 Temmuz’da ……. Komutanı olan darbeci
Albay ……… tarafından 15 Temmuz darbe girişiminden bir hafta önce, istemediği hâlde
yıllık izne gönderildi. Normalde Filo personeli olduğu için, izninin Filo
Komutanı veya vekili tarafından verilmesi gerekirdi. Ömer, darbe gecesinde ……’de
yıllık izindeydi.
FETÖ, diğer illerdeki farklı üslerden kendi örgüt
üyesi pilotlarını, hattâ Hava Kuvvetleri personeli olmayan Karacı ve Denizci
örgüt üyesi askerleri Akıncı Üssü’nde toplarken, Ömer’i yıllık izne göndererek,
devlet ile çatışmalarında gerçek
yüzünü görmesi sebebiyle örgüt üyelerinden ve hain plânlarından uzak
tutmak istemişlerdi.
2010 Ağustos ayı civarlarına kadar dinî saikleri
olan bir cemaat zannettiği bu hain yapının o tarihten sonra tarafına yönelttiği
feci ithamlar, iftiralar ve meslek hayatındaki dayanılması güç baskılardan
dolayı, bütünüyle art niyetli olduklarını anlamıştı Ömer. Hain örgütün Devlet’e ve Sayın Erdoğan’a
saldırmaya başlamalarından sonra her yerde, konusu açıldıkça bu terör
örgütünün kirli oyunlarını yüzlerine
karşı haykırdı.
Örgüt de, meslek içi baskılar başta olmak üzere,
evlendiği eşine ve kendisine yüz kızartıcı suç isnat edecek bir sürü iftira ve
saldırılarını artırarak sürdürdü. Eşinin kendisiyle çekilmiş fotoğrafını, yarısından keserek başkasıyla çekilmiş gibi göstererek, kendisini eşinden ayırmaya çalıştılar.
Bu sebeple daha o yıllarda kendilerine “Abi” denilen hainlere sözlü ve fizikî olarak karşı koydu.
Bu davranışları mahkemede bizzat bu kişiler tarafından “Örgütün güvenmediği birisiydi, geliş gidişleri düzenli değildi,
aidatını -himmetini- vermiyordu, örgütün hoşlanmadığı, eşi -katalog dışı
evlilik- dolayısıyla da gözden çıkarılmış birisiydi” şekliyle iddianamede
kayda geçirilmişti.
Zihnimi zorluyorum tekrar tekrar… Diğer uçak pilotlarından, 2010 ve sonrası yer sınıflarının yani pilot olmayan subayların da FETÖ irtibatlısı hususunda çok dikkatli araştırılması gerektiğini söylediğini hatırlıyorum hayâl meyâl…
Hayatının hiçbir safhasına bu hain yapının
yardımıyla yön vermemişti. Zaten hakkında da hiçbir zaman böyle bir iddiada
bulunulmamıştı. Hattâ bütün bunların yanında örgüte verdiği zararlardan dolayı örgüt tarafından tehlikeli, istenilmeyen
kişi ilân edildiği ve örgütün tarafına yönelik saldırıları etkin
pişmanlıktan yararlanan şahıslar tarafından resmî mâkâmlara beyân edilmişti.
Yine Ömer’i dinleyelim:
“15 Temmuz hain darbe girişimi
öncesinden başlayarak bugüne kadar bu hain terör örgütü ve üyelerinin açığa
çıkartılması için hiçbir tehditten
korkmadan örgütün karşısında ve Devletimin yanında oldum.
Bu tavrıma, FETÖ’nün Devlet
kadrolarındaki kripto yapılanmasına karşı her daim mücadele içinde olan bir
dizi kurum ve devletine sadık personel şahittir.
Kripto FETÖ üyelerinin asla yaklaştırılmaması gereken Sayın Cumhurbaşkanımızın F-16 ile korunması görevini Devletine sadık pilotlarla yapılabilmesine yönelik sahip olduğum bilgileri paylaştım.
Verdiğim bilgilerin tamamı
doğru çıkmıştır. 15 Temmuz’un hemen sonrasında Devletin elinde FETÖ üyesi
pilotlarla ilgili yeterince bilgi yoktu. Muhtemel FETÖ üyesi olabilecek
pilotların isimlerini yetkili mâkâmlarla paylaşarak, FETÖ üyesi pilotların daha elde hiçbir somut bilgi yokken,
Cumhurbaşkanlığı uçaklarından uzak tutulmasına katkıda bulundum. FETÖ, tüm
umudunu pilot üyelerine bağlamışken, bu oyunların bozulmasını sağladım.
Bu husustaki bilgilerimi Ankara
Emniyet İstihbarat ile de paylaştım. FETÖ’nün kripto yapısının ortaya
çıkarılması kapsamında örgüt üyesi şahısların samimi itirafçı olmaları
maksadıyla polisle beraber çalıştım.
Tanıdığım örgüt üyesi F-16 pilotlarının, örgüt ile ilgili bildikleri doğruları adlî ve kolluk
kuvvetlerine anlatıp Devletin yanında olmaları ve örgütün gizliliğinin ancak bu
şekilde çözüleceğine yönelik birçok kişiyi
telkinlerle ikna ettim. Bütün bu çabalarımla 50’nin üzerinde askerî personelin
(çoğu pilot) çeşitli illerdeki kolluk kuvvetlerine verdiği ifadelerle örgüte
ağır darbe vurulmasına yardımcı oldum.
Bütün bunların yanında Hava
Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki kripto FETÖ yapılanmasının deşifre edilmesine
yönelik bilgi sahibi olarak verdiğim ifadeler, etkin pişmanlık kapsamında değerlendirildi. Hakkımda ‘Örgütün güvenmediği
birisiydi, geliş gidişleri düzenli değildi, aidatını -himmet- vermiyordu,
örgütün hoşlanmadığı, eşi -katalog dışı evlilik- dolayısıyla da gözden
çıkarılmış birisiydi’ şeklindeki ifade sebebiyle …. dosya numarasıyla ….
Mahkemesi’nde dâvâ açıldı.
Dâvânın sonucunda size
anlattığım, örgüte karşı mücadelem ve bu mücadeleye şahit olan kişilerin
tanıklığı ile beraatımı talep etmiş olmama rağmen, ‘Hükmün Açıklanmasının
Geriye Bırakılması’ kararı çıktı. Mahkeme süresince Mahkeme Başkanı bizim
samimiyetimize kanaat getirdiği için, tereddütte kaldığı soruları bana ve benimle
beraber hareket eden arkadaşlarıma sordu. Hiçbir ceza almadım, hüküm giymedim.
Bu karar, …….. 2019 tarihinde kesinleşti…”
Ömer, memuriyetten ihraç edildikten sonra OHAL Komisyonu’na
başvuruda bulundu. Komisyon, HVKK’dan hakkında bilgi talep etti. HVKK
tarafından yargılama sonucunda ceza almamış olmasına rağmen, sehven
gönderildiğine inandığı yanlış bilgiyle, OHAL Komisyonu başvurusunu reddetti. Hâlihazırda
bu mücadelesine devam ederken, aynı zamanda sosyal medyadaki The Hançer,
GAGAVUZ, Sürgün Binbaşı, Alpha, kiminsuchu, BOOMERANG, Mormontların Jorah, Bullseye,
Hasan Akıncı gibi daha birçok FETÖ’cü hesap tarafından tehdit edilip fizikî
hedef gösterildi.
Ömer,
çok önemli bir tespitle anlattıklarına son noktayı koydu:
“Benim
gibi samimi olup bildiği her şeyi anlattıktan sonra örgüt için adeta kanserli
bir hücre gibi yıkılmasına sebep olabilecekken, ihraç edilen bütün pilotlar,
geçmiş dönemde FETÖ tarafından ‘gözden çıkarılan’ ve onlar için problemli olan
isimlerdi. FETÖ, en zayıf zamanında bile büyük bir oyun oynayarak bizi, hepimizi
ekarte etti.”
Ve Ömer, bütün yaşadıklarına rağmen, Devletine hiç küsmedi…
Hatırlamak için
zihnimi zorluyorum
“Anadolu
Çocuğu” Ömer’in hikâyesi, aslında çok daha uzun ve ibretlik bir hikâyedir.
Bir
“istihbarat” örgütü kimliğiyle hareket eden FETÖ’nün, hayatını mahvettiği
binlerce saf “Anadolu Çocuğu”ndan biri olan Ömer’le saatler süren sohbetimizden
sonra hem çok yorulmuş, hem çok üzülmüştüm.
Gecenin
ilerlemiş saatine rağmen bir türlü gözümü uyku tutmamıştı. Kulaklarımda Ömer’in
sesi yankılanıyor, satır aralarında kalan önemli hususlar zihnimi kurcalayıp
duruyordu. Özellikle 15 Temmuz’dan itibaren şahit olduğum olaylarla Ömer’in
anlattıklarını birleştiriyordum, karşılaştırıyordum ve bu hâlle çok bilmenin “çaresizlik”
acısını yaşıyordum. Karanlık odada açık perdeden dışarıyı boş boş seyrederken
koltukta uyuyakalmışım…
Tam burada, oturduğum koltuktan fırlıyorum… Vücûdumdaki bütün kan, beynime sıçramış gibi bir hâl yaşıyorum. Sevgili Cumhurbaşkanımızı, Milletin ve Ümmetin biricik Sevgilisi O Güzel Adam’ı havadayken koruyup kollayan VİP pilotları arasında da o kriptolu pilotlardan olabilir miydi acaba!?
Uyandığımda
kan ter içindeydim… Camı açtım, biraz nefeslendim. Sabah namazı vakti geçmek
üzereydi. Abdestimi aldım, namazımı kıldım. Biraz rahatlamıştım…
Tekrar
koltuğuma oturdum. Sisli bulutlar arasında, arada bir kaybolan sesiyle Ömer’in
anlattıklarını hatırlamaya çalıştım.
Bana
FETÖ’nün hâlâ görevde olan kriptolu pilotların varlığından bahsetmişti kâbus
dolu rüyâmda.
Daha
net hatırlamak için zihnimi zorladım…
2004-2005 F-16 pilotlarını anlatmıştı. Sonra
2006’dan 2013’e kadar F-16 pilotlarının içindeki kriptoların oranlarını, kendi
devre arkadaşlarını söylemişti emin bir ses tonuyla… Birçoğunun hâlâ uçtuğunu
söylüyordu. Sesindeki vurguyu hatırlıyorum ama telâffuz ettiği yüzde
oranlarıyla isimler, bulutların arkasında flûlaşmıştı.
Zihnimi zorluyorum tekrar tekrar…
Diğer uçak pilotlarından, 2010 ve sonrası yer
sınıflarının yani pilot olmayan subayların da FETÖ irtibatlısı hususunda çok
dikkatli araştırılması gerektiğini söylediğini hatırlıyorum hayâl meyâl…
Tam burada, oturduğum koltuktan fırlıyorum…
Vücûdumdaki bütün kan, beynime sıçramış gibi bir hâl yaşıyorum.
Sevgili Cumhurbaşkanımızı, Milletin ve
Ümmetin biricik Sevgilisi O Güzel Adam’ı havadayken koruyup kollayan VİP
pilotları arasında da o kriptolu pilotlardan olabilir miydi acaba!?
“İşte bunun telâfisi yok!” diye sesleniyorum kendi kendime… Bu pilotların hepsi tek
tek tekrar araştırılması gerekir diye mırıldanıyorum.
Ama çabuk toparlanıyorum ve hemen şeytanı defediyorum…
Taş olsaydı yanımda, fırlatıp diğer gözünü de ben kör edecektim…
Yarısı hikâye, yarısı da kâbus dolu bir rüyâ işte!
Eminim… Dünyanın doksan dokuz yerinden duâlarla
zırh kuşanan Reis’imize Allâh’ın izniyle hiçbir şey olmayacak!