İbretlik bir hikâye ve kâbus dolu bir gece!

Bana FETÖ’nün hâlâ görevde olan kriptolu pilotların varlığından bahsetmişti kâbus dolu rüyâmda. 2004-2005 F-16 pilotlarını anlatmıştı. Sonra 2006’dan 2013’e kadar F-16 pilotlarının içindeki kriptoların oranlarını, kendi devre arkadaşlarını söylemişti emin bir ses tonuyla… Birçoğunun hâlâ uçtuğunu söylüyordu. Sesindeki vurguyu hatırlıyorum ama telâffuz ettiği yüzde oranlarıyla isimler, bulutların arkasında flûlaşmıştı.

ANADOLU’NUN güzel bir ilinin şirin bir ilçesinde beş vakit namazlı Alevî bir anne ile cemaatlerden uzak yaşayan Sünnî bir babanın ilk çocuğu olan Ömer, küçük yaşlardan itibaren pilotluğa sevdalanmıştı.

2001 yılıydı… Ömer’in, üniversite imtihanına hazırlanması için yaşadıkları küçük ilçenin iki dershanesinden birini tercih etmesi gerekiyordu. Bunlardan biri FETÖ’ye aitti ve Ömer de dar gelirli bir aile oldukları için o dershaneye gitmeyi istiyordu. Ancak babası razı olmadı ve oğlunu çalıştığı şirkette avukatlık yapan bir tanıdığının maddî desteğiyle diğer dershaneye yazdırdı.

Ve yıl, 2004… Ömer, çalıştı, çabaladı ve üniversite imtihanında çok iyi bir puan yakaladı. Babası ve annesi, oğullarının doktor olmasını istiyorlardı ama Ömer’in gözü de, gönlü de çocukluk hayâli pilotluktaydı. Ömer, ortaokuldayken de askerî okullar imtihanına girmiş ancak 30’uncu yedekte olmasına ve 100’üncü yedeğin bile okula kabul edilmesine rağmen sükût-u hayâle uğramıştı. Örgüt, kendi dershanesindeki öğrencileri desteklemiş, Ömer gibileri de çeşitli hilelerle ekarte etmişti.

Ancak, şimdi hayâline tutunabiliyordu… Tek tercih yaptı ve FETÖ ile hiçbir bağlantısı olmadan, onlardan hiçbir soru-cevap almadan Hava Harp Okulu’nu kazandı. Dershane masraflarını karşılayan baba dostu avukat, Hava Harp Okulu’ndaki öğrenciliği sürecinde de Ömer’e yardım etmeye devam etmişti.


“Erdoğan bizden değil, partisi de bizim değil! Bunların hepsi münafık!”

Ömer, saatler süren sohbetimizde yaşadığı acı süreci en ince ayrıntısına kadar anlatıyor:

“Bir aylık intibak eğitiminden sonra memlekette iken örgütün dershanesinden, biri tarih hocası olmak üzere üç kişi benimle tanışmak istediler. Bir çay ocağında buluştuk. Dershanemin camına asılan listeden Hava Harp Okulu’nu kazandığımı öğrendiklerini söylediler, tebrik ettiler. ‘Zar zor kazandın ama oradaki süreç çok daha zordur. Namaz kılamazsın, oruç tutamazsın. 28 Şubat’ta Müslümanlara çok büyük zulüm yaptılar. Dikkat et, namazını gizli kıl, oruç tutma. Yoksa seni atarlar…’ diyerek nasihatte bulundular. O zamanlar çok iyi rollerdeydiler ve geniş bir kesime aşırı bir güven veriyorlardı. Ama bu ilk buluşmamızda bana herhangi bir davette bulunmadılar.”

Öğrenciliğinin ikinci döneminin başında tekrar aradılar Ömer’i. Hayatında ilk defa memleketinden ve ailesinden uzak kalan Ömer’e, ileride sahteliği anlaşılacak sıcak bir yakınlık gösteriyorlardı. Bu sefer bir kafede buluştular. Bu buluşmalar, belirli aralıklarla dört beş defa tekrarlandı. Her seferinde bir ihtiyacının olup olmadığını soruyorlar, tembihlerde bulunuyorlar ve sürekli korku aşılama yolları olan, “Cuma namazlarına toplu bir şekilde çağırıp sizleri tek tek tespit etmek isteyebilirler, sakın gitme…” gibi cümleler kuruyorlardı.

Bu arada içeride farklı durumlara şahit olmaya başlamıştı Ömer. Büyük bir korku ortamı oluşturulmuştu içeride. 18 yaşındaydı ve okuldan atılma ihtimâli panikletiyordu kendisini. Geceleri kâbus görüyordu. 65 bin liralık senet imzalamıştı ve atıldığı takdirde bu parayı ödeyecekleri maddî durumları yoktu. Çok korkuyordu…

Hem zaten söylediklerinde de haklılardı. Zira, bu hain örgütün oyunlarını tam manasıyla sorgulayıp karşı çıkabilecek yaşta ve olgunlukta değildi.

Kafası yatıyordu ve söylenenleri henüz sorgulayamıyordu.

İkinci sınıfın ortasından itibaren “aile” evlerine davet edilmeye başlandı. Derken, yılın sonlarına doğru yavaş yavaş Fethullah Gülen’den bahisler açıldı. Dinî kıssalar, anne-baba hakları anlatılıyordu.

Üçüncü sınıfta seyrek görüşmeler devam eti. Gittikleri evler, yine “aile” evleriydi ve okul bitinceye kadar hep “aile” evlerinde bir araya gelindi. Artık bir sayfa Kur’ân, bir sayfa Risâle, bir sayfa da Fethullah Gülen’in kitaplarından okunuyordu. Namaz kılıyor, çay içiyorlardı. Bu arada, imayla namaz kılmayı da -ki hiç denemedi- öğretmişlerdi. Evlere gitmeler sıklaşmıştı…

Bayramlarda memleketine gittiğinde bayram namazlarını bile kılmaması gerektiği üzerinde duruluyor, eski okul arkadaşlarıyla görüşmesinin bile tehlikeli olduğu söyleniyordu. “Sizi deşifre etmek için tuzaklar kurabilirler” deniliyordu. 65 bin liralık tazminat vardı, korkuyordu…

Dördüncü sınıfın ortalarında sohbetler daha da koyulaşmaya başlamıştı. “Burada vatanı, milleti sevenleri istemiyorlar. Sabateistler çok. Ülkemizi ele geçirmeye çalışıyorlar. İbadetlerinizi açık etmeyerek kendinizi saklamanız gerek” diyorlardı.

Yıl, 2008’di… O güne kadar sorgulamasını gerektiren bir husus pek yaşanmamıştı ama dayanamayarak, “Şu anda güvenli bir ortam, güven veren bir iktidar varken, bizim niye gizli ibadet yapmamızı istiyorsunuz?” şeklinde yönelttiği bir soruya aldığı cevapla ilk şaşkınlığını yaşamıştı: “Erdoğan bizden değil, partisi de bizim değil! Bunların hepsi münafık!”

Ömer, “tam problemli” olarak mimlenmişti artık

Mezuniyet tarihi yaklaşıyordu… Güya masraf olmasın diye ev kiralanacak ve Ömer, sonradan tanıştırdıkları üç devre arkadaşıyla beraber aynı evi paylaşacaktı. Bu metot, “adama göre şırınga verme” metoduydu. Biri, kendisi gibiydi. Diğer ikisi ise tam örgüt mensubuydu.

İzmir Bornova’da artık bir evleri vardı. Bir buçuk yıl boyunca hafta sonları ve izinli oldukları günlerde bu evde kaldılar. Bağlı oldukları matematik öğretmeni olan “abi”leri ayda bir ziyaretlerine geliyor, Risâle ve Fetullah’ın kitaplarından okuyup sohbet ediyorlardı. Kriterlere uymak, mecburiyetti. Çiğli’de bile iki kişilik odada, seçtikleri bir örgüt elemanıyla beraber kalıyordu.

Ömer, sorgulamaya başladığı günden itibaren, arayı açmaya başlamıştı. Eve de çok seyrek gidiyordu. Bu arada örgütten olan uçuşu zayıf pilot adaylarını yukarıya doğru itiyorlar, üzerini çizdiklerini ise başarılı olmalarına rağmen eliyorlardı. Ömer’in örgüte karşı rahatsızlığı daha da artmıştı. Başarılı olan bir arkadaşına sahip çıkması ve maaşından istedikleri “himmeti” vermeyi de reddetmesi, aradaki soğukluğu iyice gün yüzüne çıkarmıştı. Ömer dersleri de aksatıyordu, arada bir katıldığı sohbetlerde ise ters sorular soruyordu: “Fethullah Gülen, neden Türkiye’ye gelmiyordu!?”

Çiğli’den sonra 7 ay sürecek Konya görevi başlamıştı. Bornova’da beraberce evi paylaştıkları bir arkadaşları hâriç, üç kişi yine bir evde kalıyorlardı. Ancak Ömer’in evde kalışı tamamen seyrekleşmişti. Bu durum, “abi”lerde ümitsizlik doğuruyordu. Yedi ayın sonuna doğru Konya örgütü, Ömer’i “tam problemli”, kendi ifadesiyle “örgütün kanserli hücresi” olarak mimlemişti artık…


FETÖ, en zayıf zamanında bile büyük bir oyunla hepimizi ekarte etti

……….  2017’de, …….. sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ihraç edilen Ömer, ihraç edilmeden önce Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda pilot olarak görev yapıyordu.

FETÖ’nün hain darbe girişimine kadar ……….. Komutanlığı’nda, darbeye katılmayan ve FETÖ’den kopmuş veya kopmaya çalışanların atandığı …’nci Filo’da görevliydi. 15 Temmuz’da ……. Komutanı olan darbeci Albay ……… tarafından 15 Temmuz darbe girişiminden bir hafta önce, istemediği hâlde yıllık izne gönderildi. Normalde Filo personeli olduğu için, izninin Filo Komutanı veya vekili tarafından verilmesi gerekirdi. Ömer, darbe gecesinde ……’de yıllık izindeydi.

FETÖ, diğer illerdeki farklı üslerden kendi örgüt üyesi pilotlarını, hattâ Hava Kuvvetleri personeli olmayan Karacı ve Denizci örgüt üyesi askerleri Akıncı Üssü’nde toplarken, Ömer’i yıllık izne göndererek, devlet ile çatışmalarında gerçek yüzünü görmesi sebebiyle örgüt üyelerinden ve hain plânlarından uzak tutmak istemişlerdi.

2010 Ağustos ayı civarlarına kadar dinî saikleri olan bir cemaat zannettiği bu hain yapının o tarihten sonra tarafına yönelttiği feci ithamlar, iftiralar ve meslek hayatındaki dayanılması güç baskılardan dolayı, bütünüyle art niyetli olduklarını anlamıştı Ömer. Hain örgütün Devlet’e ve Sayın Erdoğan’a saldırmaya başlamalarından sonra her yerde, konusu açıldıkça bu terör örgütünün kirli oyunlarını yüzlerine karşı haykırdı.

Örgüt de, meslek içi baskılar başta olmak üzere, evlendiği eşine ve kendisine yüz kızartıcı suç isnat edecek bir sürü iftira ve saldırılarını artırarak sürdürdü. Eşinin kendisiyle çekilmiş fotoğrafını, yarısından keserek başkasıyla çekilmiş gibi göstererek, kendisini eşinden ayırmaya çalıştılar. Bu sebeple daha o yıllarda kendilerine “Abi” denilen hainlere sözlü ve fizikî olarak karşı koydu. Bu davranışları mahkemede bizzat bu kişiler tarafından “Örgütün güvenmediği birisiydi, geliş gidişleri düzenli değildi, aidatını -himmetini- vermiyordu, örgütün hoşlanmadığı, eşi -katalog dışı evlilik- dolayısıyla da gözden çıkarılmış birisiydi” şekliyle iddianamede kayda geçirilmişti.

Zihnimi zorluyorum tekrar tekrar… Diğer uçak pilotlarından, 2010 ve sonrası yer sınıflarının yani pilot olmayan subayların da FETÖ irtibatlısı hususunda çok dikkatli araştırılması gerektiğini söylediğini hatırlıyorum hayâl meyâl… 

Hayatının hiçbir safhasına bu hain yapının yardımıyla yön vermemişti. Zaten hakkında da hiçbir zaman böyle bir iddiada bulunulmamıştı. Hattâ bütün bunların yanında örgüte verdiği zararlardan dolayı örgüt tarafından tehlikeli, istenilmeyen kişi ilân edildiği ve örgütün tarafına yönelik saldırıları etkin pişmanlıktan yararlanan şahıslar tarafından resmî mâkâmlara beyân edilmişti.

Yine Ömer’i dinleyelim:

“15 Temmuz hain darbe girişimi öncesinden başlayarak bugüne kadar bu hain terör örgütü ve üyelerinin açığa çıkartılması için hiçbir tehditten korkmadan örgütün karşısında ve Devletimin yanında oldum.

Bu tavrıma, FETÖ’nün Devlet kadrolarındaki kripto yapılanmasına karşı her daim mücadele içinde olan bir dizi kurum ve devletine sadık personel şahittir.

Kripto FETÖ üyelerinin asla yaklaştırılmaması gereken Sayın Cumhurbaşkanımızın F-16 ile korunması görevini Devletine sadık pilotlarla yapılabilmesine yönelik sahip olduğum bilgileri paylaştım.

Verdiğim bilgilerin tamamı doğru çıkmıştır. 15 Temmuz’un hemen sonrasında Devletin elinde FETÖ üyesi pilotlarla ilgili yeterince bilgi yoktu. Muhtemel FETÖ üyesi olabilecek pilotların isimlerini yetkili mâkâmlarla paylaşarak, FETÖ üyesi pilotların daha elde hiçbir somut bilgi yokken, Cumhurbaşkanlığı uçaklarından uzak tutulmasına katkıda bulundum. FETÖ, tüm umudunu pilot üyelerine bağlamışken, bu oyunların bozulmasını sağladım.

Bu husustaki bilgilerimi Ankara Emniyet İstihbarat ile de paylaştım. FETÖ’nün kripto yapısının ortaya çıkarılması kapsamında örgüt üyesi şahısların samimi itirafçı olmaları maksadıyla polisle beraber çalıştım.

Tanıdığım örgüt üyesi F-16 pilotlarının, örgüt ile ilgili bildikleri doğruları adlî ve kolluk kuvvetlerine anlatıp Devletin yanında olmaları ve örgütün gizliliğinin ancak bu şekilde çözüleceğine yönelik birçok kişiyi telkinlerle ikna ettim. Bütün bu çabalarımla 50’nin üzerinde askerî personelin (çoğu pilot) çeşitli illerdeki kolluk kuvvetlerine verdiği ifadelerle örgüte ağır darbe vurulmasına yardımcı oldum.

Bütün bunların yanında Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki kripto FETÖ yapılanmasının deşifre edilmesine yönelik bilgi sahibi olarak verdiğim ifadeler, etkin pişmanlık kapsamında değerlendirildi. Hakkımda ‘Örgütün güvenmediği birisiydi, geliş gidişleri düzenli değildi, aidatını -himmet- vermiyordu, örgütün hoşlanmadığı, eşi -katalog dışı evlilik- dolayısıyla da gözden çıkarılmış birisiydi’ şeklindeki ifade sebebiyle …. dosya numarasıyla …. Mahkemesi’nde dâvâ açıldı.

Dâvânın sonucunda size anlattığım, örgüte karşı mücadelem ve bu mücadeleye şahit olan kişilerin tanıklığı ile beraatımı talep etmiş olmama rağmen, ‘Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılması’ kararı çıktı. Mahkeme süresince Mahkeme Başkanı bizim samimiyetimize kanaat getirdiği için, tereddütte kaldığı soruları bana ve benimle beraber hareket eden arkadaşlarıma sordu. Hiçbir ceza almadım, hüküm giymedim. Bu karar, …….. 2019 tarihinde kesinleşti…”

Ömer, memuriyetten ihraç edildikten sonra OHAL Komisyonu’na başvuruda bulundu. Komisyon, HVKK’dan hakkında bilgi talep etti. HVKK tarafından yargılama sonucunda ceza almamış olmasına rağmen, sehven gönderildiğine inandığı yanlış bilgiyle, OHAL Komisyonu başvurusunu reddetti. Hâlihazırda bu mücadelesine devam ederken, aynı zamanda sosyal medyadaki The Hançer, GAGAVUZ, Sürgün Binbaşı, Alpha, kiminsuchu, BOOMERANG, Mormontların Jorah, Bullseye, Hasan Akıncı gibi daha birçok FETÖ’cü hesap tarafından tehdit edilip fizikî hedef gösterildi.

Ömer, çok önemli bir tespitle anlattıklarına son noktayı koydu:

“Benim gibi samimi olup bildiği her şeyi anlattıktan sonra örgüt için adeta kanserli bir hücre gibi yıkılmasına sebep olabilecekken, ihraç edilen bütün pilotlar, geçmiş dönemde FETÖ tarafından ‘gözden çıkarılan’ ve onlar için problemli olan isimlerdi. FETÖ, en zayıf zamanında bile büyük bir oyun oynayarak bizi, hepimizi ekarte etti.”

Ve Ömer, bütün yaşadıklarına rağmen, Devletine hiç küsmedi… 


Hatırlamak için zihnimi zorluyorum

“Anadolu Çocuğu” Ömer’in hikâyesi, aslında çok daha uzun ve ibretlik bir hikâyedir.

Bir “istihbarat” örgütü kimliğiyle hareket eden FETÖ’nün, hayatını mahvettiği binlerce saf “Anadolu Çocuğu”ndan biri olan Ömer’le saatler süren sohbetimizden sonra hem çok yorulmuş, hem çok üzülmüştüm.

Gecenin ilerlemiş saatine rağmen bir türlü gözümü uyku tutmamıştı. Kulaklarımda Ömer’in sesi yankılanıyor, satır aralarında kalan önemli hususlar zihnimi kurcalayıp duruyordu. Özellikle 15 Temmuz’dan itibaren şahit olduğum olaylarla Ömer’in anlattıklarını birleştiriyordum, karşılaştırıyordum ve bu hâlle çok bilmenin “çaresizlik” acısını yaşıyordum. Karanlık odada açık perdeden dışarıyı boş boş seyrederken koltukta uyuyakalmışım…

Tam burada, oturduğum koltuktan fırlıyorum… Vücûdumdaki bütün kan, beynime sıçramış gibi bir hâl yaşıyorum. Sevgili Cumhurbaşkanımızı, Milletin ve Ümmetin biricik Sevgilisi O Güzel Adam’ı havadayken koruyup kollayan VİP pilotları arasında da o kriptolu pilotlardan olabilir miydi acaba!?

Uyandığımda kan ter içindeydim… Camı açtım, biraz nefeslendim. Sabah namazı vakti geçmek üzereydi. Abdestimi aldım, namazımı kıldım. Biraz rahatlamıştım…

Tekrar koltuğuma oturdum. Sisli bulutlar arasında, arada bir kaybolan sesiyle Ömer’in anlattıklarını hatırlamaya çalıştım.

Bana FETÖ’nün hâlâ görevde olan kriptolu pilotların varlığından bahsetmişti kâbus dolu rüyâmda.

Daha net hatırlamak için zihnimi zorladım…

2004-2005 F-16 pilotlarını anlatmıştı. Sonra 2006’dan 2013’e kadar F-16 pilotlarının içindeki kriptoların oranlarını, kendi devre arkadaşlarını söylemişti emin bir ses tonuyla… Birçoğunun hâlâ uçtuğunu söylüyordu. Sesindeki vurguyu hatırlıyorum ama telâffuz ettiği yüzde oranlarıyla isimler, bulutların arkasında flûlaşmıştı.

Zihnimi zorluyorum tekrar tekrar…

Diğer uçak pilotlarından, 2010 ve sonrası yer sınıflarının yani pilot olmayan subayların da FETÖ irtibatlısı hususunda çok dikkatli araştırılması gerektiğini söylediğini hatırlıyorum hayâl meyâl…

Tam burada, oturduğum koltuktan fırlıyorum… Vücûdumdaki bütün kan, beynime sıçramış gibi bir hâl yaşıyorum.

Sevgili Cumhurbaşkanımızı, Milletin ve Ümmetin biricik Sevgilisi O Güzel Adam’ı havadayken koruyup kollayan VİP pilotları arasında da o kriptolu pilotlardan olabilir miydi acaba!?

“İşte bunun telâfisi yok!” diye sesleniyorum kendi kendime… Bu pilotların hepsi tek tek tekrar araştırılması gerekir diye mırıldanıyorum. 

Ama çabuk toparlanıyorum ve hemen şeytanı defediyorum… Taş olsaydı yanımda, fırlatıp diğer gözünü de ben kör edecektim…

Yarısı hikâye, yarısı da kâbus dolu bir rüyâ işte!


Eminim… Dünyanın doksan dokuz yerinden duâlarla zırh kuşanan Reis’imize Allâh’ın izniyle hiçbir şey olmayacak!