
SİNEMANIN temel meselesi
bugünlerde yeniden gündemimizde. İranlı yönetmen Mecid Mecidi’nin, Hz.
Muhammed’in hayatının çocukluk kısmını anlattığı filmi tamamlandı ve yakında
Türkiye’de de vizyona girecek. Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de olan Mecidi, filmiyle
ilgili eleştirilere çeşitli platformlarda cevap verdi. Filmin Mısır ve Suudî
Arabistan’da yasaklanmasının sebebi olan konu, Peygamber Efendimizin “temsil”
edildiği iddiası. Mecidi, filmde Peygamberimizin yüzünü göstermiyor. Arkasından
gördüğümüz, vücûdunu seçebildiğimiz bir temsiliyet söz konusu.
Mecidi
ile 5 yıl kadar önce, daha filmin çekimleri başlamadan görüştüğümde, Hz.
Muhammed’i filminde göstermeyeceğini ifâde etmişti. Esâsında sözünü tuttu. İslâm
sanatlarından olan minyatürde Peygamberimizin tasrif edildiği şekle benzer bir
yol tercih etti. Minyatürde Efendimizin yüzü beyaz örtü ile kapatılır. Genellikle
başında beyaz sarığı ve üzerinde yeşil cübbesi vardır. Yani bedeninin tamamı
elbiselerinin hatları ile ortaya konurken yüzü kapanır.
İslâm sanatlarında asırları aşan bir tecrübe sonrasında bulunan çözüme Mecidi’nin de ulaşması şaşılacak bir şey değil. Lâkin eleştirileri bertaraf edecek bir şey de değil. İslâm âleminde farklı görüşlerin dillendirildiği birçok coğrafya ve anlayışın olduğunu düşünürsek, bu filmin daha çok tartışılacağına kesin gözüyle bakabiliriz.
Mecidi’nin
“Hz. Muhammed” filminde, minyatürlerden farklı olarak Peygamberimizin çocukluk
hâlinde saçları görünüyor, ten ve saç rengi belirtiliyor. Bu, Müslümanların
zihin dünyası için sıkıntılı bir durum. Çünkü sinemanın ve görsel sanatların bu
bağlamda “gerçeklik yaratma” etkisi söz konusu. O çocuğun resmedildiği hâlinden
sonra artık her Müslüman için Hz. Peygamber’in bir genel tasviri olacak.
Peygamberimiz artık “göze gelecek”. Bunun sıkıntılı bir durum olduğuna
inanıyorum. Misâl, Çağrı filminden sonra her kime “Hz. Hamza” deseniz,
gözlerinin önüne Antony Quinn geliyor. Yani sinema, Hz. Hamza’yı artık Quinn
olarak belletti bize.
İslâm
âleminin önemli şahsiyetlerinin ya da tarihimizin mühim zâtlarının
resmedilmesinde elbette sorun yok. Bu bir örnek. Bu örnek üzerinden “Hz.
Muhammed” filmini ve Efendimizin kısmen tasvir edildiğini düşünecek olursak benzer
bir dezavantaj bizi bekliyor demektir.
Filmin
bu nüansının dinî olarak hükmünün ne olacağını bilemem. Hayrettin Karaman Hoca
filmi izledi, Mecidi’yle sorun olmadığını söyledi. Kendisine güvenirim. Olayın
dinî boyutuna lâf etmek bana düşmez. Lâkin sinema sanatı, teorisi ve pratiğini Müslümanlar
açısından irdeleyip mevcut sorunlara çözüm önerisi getirmeye çalışan biri
olarak, mevzubahis filmdeki tasvir oranının fazla olduğunu düşünüyorum.
Konunun
bir de sanat boyutu var. Kadim medeniyetimizin en temel anlatım unsurlarından
biri “dolaylama”dır. Göstermeden anlatabilmek, göstermeden gösterebilmek tam da
bizim sanat anlayışımız olmalı. Bu çerçeveden bakınca, Hz. Muhammed’i hiç
göstermeden (Çağrı filminde Mustafa Akkad’ın başardığı gibi) anlatabilmenin de bizim
yegâne hassasiyetimiz olması gerektiğini düşünüyorum.
Sadece
kendi ülkesinin değil, İslâm âleminin ve dünyanın en önemli yönetmenlerinden
biri olan Mecidi’nin niyetiyle ilgili bir sıkıntı olmadığına da emînim. Coğrafya,
zümre, toplum ve mezhep gibi farklılıklardan ötürü yorumlarda da çeşitlilik
kendini gösteriyor. Bu zenginliğimiz elbette. Sadece bazı temel hususlarda zenginlikten
daha önemlisi, “sağlam duruş” olmalı!