LAİKOS cenahının
başaktörü KK ve şurekâsının yeni gündemleri, “Harp okullarına girişte irtica şartı
neden kaldırıldı?”.
İkinci sarıldıkları yılansa şu: “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmekle
ahengimiz bozuldu, bundan böyle kadın cinayetlerinden geçilmeyecek. Ama biz, laikos
taifesi kadınlara kalkan olacağız” (!) palavrası…
Her dinî ve millî meselede kronik muhalefet ve yüzyıllık kuşatma
kumpasının yerli ve siyâsî kurumu CHP’den aksini beklemek akıllara ziyan
olurdu. Meseleye biraz daha yakından bakmakta fayda var…
Arz edeceğim husus milletlerarası bir kabul olup,
ehl-i dil/ehl-i akîl zevatın teslim ettiği bir hakikattir.
Bir sosyal bünyeyi hangi inanç, ideoloji veya dünya
görüşü adına olursa olsun değiştirmek isteyenler için iki yol/usûl/metot vardır
bütün dünyada. İlki, kurulu düzenin kanunları içinde kalarak sosyal yapıyı
değiştirmeyi esas alan uzlaşmacı yol…
Bu usûlde yıkmadan yeniden yapmak,
ıslah etmek anlayışı esastır. Ama bu yolda -maddî yıpranma daha az
olsa da- yürümek zordur, sabır ister. Anadolu tabiri ile söylersek, “Peygamber
sabrı gerekir”.
İkinci usûl ise, her ne sûretle olursa olsun,
mevcut düzeni temelden yıkıp tepeden inmeci, dayatmacı, Jakobenist bir
yöntemle toplum mühendisliğine
soyunmak ve karşı çıkanları darağaçlarında sallandırmak, kurşuna dizmek, ezip
geçmek, zindanlara doldurmak, sürgünler ve gözyaşı pahasına
da olsa sosyal bünyeyi teslim almak sûretiyle yapılan değişimdir. Tarih bunun
kirli ve kanlı misalleri ile doludur.
Evet, Müslüman
milletimizin ensesinde 110 yılı aşkın bir süre boyunca dine-düne
dair bütün hayırlı amelleri laikosların karakaş karagözleri için yıkmayı/yok
etmeyi gaye edinen ve millete çöreklenen İttihatçılar ve onların
uzantısı lâik tarikat/cemaat,
bütün emperyal dünyayı bile hayran bırakan bir yöntemle toplumumuzu zorla
değiştirmeye kalkışmıştır.
Ancak Hakk tecelli etmiş, “Hak geldi, bâtıl zail oldu” kanaatinin
hakîm olduğu, mevcut sosyal bünyeyi yıkmadan yeniden yapmak ve ıslah etmek şeklindeki
uzlaşmacı usûl ve derin
milletten alınan güçle başlayan sosyal hareket, adım adım yeni
düzenlemeler yapmaya çalışmaya başlamıştır. Devletimiz, milletin irfanından
aldığı manevî kuvvetle, kaybedilen zaman ve enerjisini yeniden menzile taşımaya
çalışmaktadır.
Devleti yeniden inşâ etmeye uğraşan kadrolar, -her türlü menfi
düşünenlere rağmen- şartların kahir olduğunun şuurunda, yaşadığı tecrübelerin
misalleri ile birlikte bu konuyu çekilen maddî ve manevî ceremelerden biliyor.
Bugünlerde, subay ve astsubay
yetiştiren okullara giriş yönetmeliğinde yer alan “İrticaî faaliyetlere karışmamış olmak” ifadesi
kaldırıldı ya, İttihatçı kalıntılar
ve uzantıları feryat etmeye başladılar yeniden. Yaygara koparanların başrollerinde
her zaman olduğu gibi laikos cenahın siyâsî organizasyonu ve ilâveten
Kürtçülüğü imanı gibi savunan Marksist/Leninist PKK/HDP, FETÖ ve gönüllü güruhu
vardır. Ayrıca Türkiye’de kendince muhafazakâr (!) muhalefet maskesini kullanan
hizip ve odaklar...
Ordusuna “Peygamber ocağı”, askerine Hazreti Muhammed’in (sas) küçüğü
anlamında “Mehmetçik” diyen milletimizin son yüz yıllık tarihi içinde yaşadığı
vesayet rejimleri, on yılda bir yapılan askerî müdahaleler, 28 Şubatlar ve 15
Temmuz gibi ihanet ve kalkışmalar hâlâ hafızalardaki tazeliğini muhafaza
ediyor.
Bunları yapanlar, bizim ordumuzun mensupları değiller miydi? Daha
önceki yönetmelikte efsunlu bir kelimeydi “irticaî faaliyet”.
Laikos cenahının kopardığı yaygaranın sebebi, “kendisinin, annesinin,
babasının, kardeşlerinin ve velisinin, tutum ve davranışları ile yasadışı, siyâsî,
yıkıcı, irticaî, bölücü ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlerde
bulunmamış veya bu gibi faaliyetlere karışmamış olması” şartının kaldırılmış olması…
Bunun yerine ise, “Terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisak
ya da bunlarla irtibatı
olmamak” hükmü getirilmiş. Akîl olan herkes kabul eder ki, bu ifade
öncekine göre daha makul!
Zira “irticaî faaliyet”
ifadesinin kanunî sınırları
belirsizdi. Ailesinde çarşaf giyenler, sakal bırakanlar varsa ya da çocuklarına
verdikleri isimlerde Müslüman kültürden esintiler sezilirse, hatta evlerine
gelen ziyaretçiler arasında “lâik
Cumhuriyet’in aydınlatmasından istifade edememişler” belirlenirse, o
ailelerin çocukları “irticacı” olmak
suçlamasıyla eleniyorlardı. Bu noktada laikoslar istedikleri gibi at
oynatıyorlardı.
Ülkemizde en etkin “lâik
cemaat”, FETÖ hareketine saha açmış, Ordumuza elini kolunu sallaya
sallaya girmesine yardımcı olmuştur. Bundandır ki FETÖ’cüler, kendi cemaatleri
dışındaki kimselerin Ordumuzun içinde yer alması ihtimâlinden ürpermiş, ürkmüş
ve kendileri dışındakilere müsaade edemez hâle
gelmişlerdir.
Selçuklu-Osmanlı vârisi Türkiye Cumhuriyeti Devleti, aklıselim, zihni
berrak ve rıza-i Bârî’ye ram olmuş hâliyle devleti yeniden inşâ etme yolunda düzenin kanunları içinde kalarak sosyal yapıyı
değiştirmek çizgisindeki birinci usûlü esas alan uzlaşmacı yolu seçmektedir.
Yol uzundur, bariyerler, dikenler ve tehlikelerle
doludur. Şartlar bazen namüsait olsa da sabır ve kararlılık göstermek, inşâ
görevini yüklenenlerin vazifesidir.
Söz Kur’ân’ın: “Sana ne
vahyedilirse ona uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm
verenlerin en hayırlısıdır.”
Vesselâm…