Hüseyin Barack Obama’dan Türk(!) Boris Johnson’a

Bir insanın belli bir soya mensup olması, adının sanının bir kavme ait olması İlâhî hilkattir. Lâkin kişinin ne söylediği değil, ne tür ahvâl ve şerait üzere olduğu önemlidir. Netîce olarak İngiliz Başvekili’nin Türk (!) olduğu propagandasının hikmet-i vücûdu için diyebiliriz ki, kadim İngiliz siyaseti ve fitnesi değişmez!

YILLAR önce bir dergide, Galler Prensi Charles’in Müslümanlığı seçtiğine dair magazin mi, manipülasyon mu olduğu bilinmeyen bir haber okumuştum. O dönem ne Türkiye bu kadar güçlü bir durumda idi, ne de İngiltere bugünkü gibi olup bitenlerin uzağında(!)... Dolayısı ile Prens’in Müslim olması, boyalı basında pek yer almadı; olduğu kadarı ile İslâmî kesimde “Acaba?” ile karışık azıcık bir “Keşke” ile karşılandı.

Her neyse, bu kabil cezmedar haberlere bazen gülüp geçeriz ama konu Haydar Paşa’nın gelini Christine Haydar’ın maceraları olunca, çevirdiği beşinci sınıf filmlerinin böyük gazetelerin sayfalarını süslediğini de inkâr edemeyiz.

Konu sansasyonel haberlerden açılmışken… ABD’nin 44’üncü Başkanı Bay Obama seçilince, adının başında “Hüseyin” ifadesini gören bizimkilerde bir telâş, bir heyecan, sormayın gitsin! Oysa Barack Obama ki, Protestan Hıristiyan’dır ve United Church of Christ mezhebine mensuptur. Adının başındaki “Hüseyin”i hiçbir zaman kullanmadı. İslâm dünyasındaki tahribatını ve seçildikten sonra ilk yurtdışı seyahatinin İsrail’e yapmasının sırrını sonradan gördük. Koskoca Suriye kaosunun baş mimarı... Üstad bir yazarımızın yazdığı gibi, “bizim muhafazakâr basının sevgisine mazhar olan Obama’nın attığı kazık yüzünden F-35 uçaklarının tesliminden vazgeçildiği gibi, yapımındaki ortaklık antlaşması da fesih edilecek gibi; inanmaz iseniz ABD Başkanı Donald Trump’un konuşmalarını izleyin”.

Üstad haklı; sonradan bu husus artık tevil edilemez. Bugünlerde karşımıza İngiliz Başbakanlığı koltuğuna oturan, İngiltere eski Dışişleri Bakanı ve Londra Belediye Başkanı Boris Johnson çıkıyor. Türk soyundan geliyormuş ya, üzerinden çok spekülasyon üretileceğe benziyor Bay Boris’in. Peki, geçmişi Osmanlı’ya dayanan Boris Johnson kimdir?

Hakkında malûmat toplarken şöyle bir bilgi düştü internet sayfalarına: Osmanlının son dönemlerinde, Damat Ferit Paşa kabinesinde Maarif ve son Dâhiliye Nâzırı (İçişleri Bakanı) olarak görev yapmış, Kuvây-ı Milliye’ye düşman, Osmanlı Devleti’nin işgalini kabullenen Sevr Antlaşması’nın destekçisi ve bu hususta yeni taraftarlar edinmek için yazılar yazan Ali Kemal’in torunu Stanley Johnson’un oğlu… 

Ali Kemal, Nemrut Mustafa Divanı’nın verdiği idam cezalarını savunan Peyam-ı Sabah (Sabah Mesajı) gazetesinde başyazarlık yapmıştır.

Peki, İngiliz Başvekili gündeme getiren saik, Türk (!) menşeli olması mı, yoksa yeni bir İngiliz oyunu mu? Bu işe Türkmen şehri Çankırı halkını tenzih ederek, tıpkı İngiliz Başvekil kadar Türk olan ve logosundaki “Türkiye Türklerindir” yutturmacası ile böyük unvanı (!) alan ceridemizin, “Dedeleri Çankırılı olan İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson’un Kalfat köyündeki evi görüntülendi. Çankırı’nın Orta ilçesine bağlı Kalfat köylüleri, Johnson’un sülâlesinin bölgede ‘Sarıoğlangiller’ olarak adlandırıldığını söylediler” şeklindeki haberini manşet yapmaları bile niyetinin hayrolmadığını gün gibi aşikâr eder.

Bizde meşhurdur, “Rus veya İngiliz’in dediğinin tersini yapın, doğruyu bulursunuz” mealinde bir kanaat hâkim. İşte o hesap, cerîde-i Hürriyet, bu milletin hayrına bir şey yazmaz. Zira o cerîdenin el değiştirmesi bile cemâziye’l-evvelini ibra ettirmez. İngiliz Başvekili’nin soyunun sopunun gündeme gelmesinin esbâb-ı mucîbesi ne ola?

İngiliz, Fransız ve Amerikan tipi emperyalist ülkeler, kimi zaman yeni devlet başkanlarının seçiminde bir stratejik hesapla dünyadaki kirli imajlarını değiştirmek (!) adına “Şark kurnazlığı” yaparlar. Meselâ Baba Bush ile yavru George W. Bush zamanında Orta Doğu’daki İslâm coğrafyası, 11 Eylül’den sonra Afganistan da “taş üstünde taş, omuz üstünde baş” bırakmazken, ABD’nin bu durum üzerine yaptığı hamle, güya Müslümanlara hoş görünmek için Hüseyin Barack Obama’yı başkan seçmek oldu. “Hüseyin” kelimesiyle her şeyin düzeleceğini zanneden saf Müselmanlar (Müslümanlar) da Barak’tan “Burak” olmayı beklediler. Tıpkı Fransız Nicolas Sarkozy’nin yerine François Hollande veya Emmanuel Macron gibi…

İsimler ve partiler değişiyor ancak emperyalist düşünceleri ve sömürü düzenleri değişmiyor! Niyet ve hedeflerinin aşağı yukarı, şartlar muvacehesinde değişmeyeceğini/değişemeyeceğini bir hakikat olarak bilmemiz lâzım. İsterseniz bunu şöyle bir misâlle açıklayalım (şimdilerde yazı konumuz Türk menşeli (!) İngiliz Başvekil olunca, misâlimiz daha da nekes bulur):

Yıllar yılı ülkemizde Marksist/Leninist bir ideoloji sahibi Kürtçüler (PKK ve türevleri) her seferinde, “Bakın, Selahaddin-i Eyyubî de Kürt’tür, bizdendir. Hattâ Hazreti İbrahim bile Kürt’tür, Said-i Nursî Kürt’tür” şeklinde propaganda yaptılar. Çünkü Müslüman Kürtleri böyle kandırmaya çalışıyorlardı. Hazreti İbrahim’i (as) buna dâhil etmeden söyleyelim, dedikleri zatlar öyledirler. Lâkin o akl-ı evvellere, “Siz Selahaddin-i Eyyubî’nin dâvâsını güdüyor, Said-i Nursî’nin hak bildiği yolda yürüyor musunuz? O zevat-ı güzînin Kürt olmaları sizi meşru ve günahsız yapmaz” dediğinizde karşı bir cevap bulamazsınız. Tıpkı bunun gibi, “İngiliz Başvekil de Müslüman Türk gibi düşünüyor, ümmet-i İslâm’ın hâlleriyle hemdert oluyor mu?” demek lâzım. Ne diyor Bay Başvekil: “Büyük dedem Türk’tü. Ama benim Türk yönüm zayıftır.”

Müslüman kimliğini zaten çoktan kaybetmiş Bay Boris. Üstad gazeteci Emin Pazarcı şöyle diyor: “Boris kimliğini benimseyip özümsemiş, bizi terk etmiş ve tam bir İngiliz olmuş artık. İçimizde de mezbul miktarda var bunlardan. İsim de vereyim isterseniz: Can Dündar, Fetullah Gülen, Ekrem Dumanlı ve hâlen Türkiye’de yaşayıp açığa çıkmamış daha niceleri… Farkları yok aslında birbirlerinden. Bizden, ama bizden değiller…”1

Bir insanın belli bir soya mensup olması, adının sanının bir kavme ait olması İlâhî hilkattir. Lâkin kişinin ne söylediği değil, ne tür ahvâl ve şerait üzere olduğu önemlidir. Netîce olarak İngiliz Başvekili’nin Türk (!) olduğu propagandasının hikmet-i vücûdu için diyebiliriz ki, “kadim” (bu kelimeyi tarihî derinlik olarak ifade ediyorum) İngiliz siyaseti ve fitnesi değişmez! Son yıllarda dünya siyasetinde ABD’ye kaptırdıkları liderliğin, AB’den ayrılmaya çalışması vetiresinde olan kararlarının bir numunesidir bu. Tekrar İslâm coğrafyasında sempati alanı oluşturmak için revaçtaki ülke Türkiye ile münasebetleri iyi tutmaya gayret ediyorlar.

Türk kamu efkârında ve özellikle münevver cenahta haklı olarak oluşan, menfi İngiliz imajının düzeltilmesine yönelik yerli İngiliz hayranları ile beraber yürüttükleri bir propagandadır. Kabul edelim ki, yerli birkaç bîbahtın ve bölücünün dediklerinin hilâfına, mevcût durum göz önüne alındığında sevsin(!) veya sevmesin her Batılı ülke, Türkiye ile dost olmak istiyor. Bu bir hamaset değil, yaşadığımız baş döndürücü olayların bize öğrettiği bir sonuçtur. Ülkelerin birbirini sevmesi eşyanın tabiatına aykırıdır, lâkin “Olan biten de bundan ibarettir” dersek kehanet sahibi olmayız.

Biz bölünmeden, sımsıkı birbirimize sarılalım; başkasına benzemeye çalışmadan, hilkatimizin emrine göre yaşayalım; Allah’ın emrini düstur, Hazreti Muhammed’i (sav) Önder belleyelim. Yolumuz, yönümüz açık ve doğrudur. Vesselâm...


1Emin Pazarcı, 26 Temmuz 2019, Akşam Gazetesi